Nisantası’ndaki Galeri Idil’de karma sergide yer alan ressam Talin Mert, moda tasarımından resme yönelmis basarılı bir sanatçı. 1967 yılında Istanbul dogumlu olup çocuklugu Büyükada’da geçen Talin Mert, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nden mezun olduktan sonra içindeki sese uyarak, egitimini moda tasarımı üzerinde yogunlastırmıs. Aynı dönemde basladıgı resim çalısmalarına çesitli atölyelerde devam etmis. Ressam Mahir Güven ve Gülçin Anıl ile 4 yıldan fazla çalısmalarını sürdüren sanatçı, üç kisisel ve birçok karma sergiye katılmıs.
Klasik resim bilgisini moda tasarımı çizgileriyle bütünlestiren Mert, çokça kullandıgı kadın figürlerini hüzünden uzak, müzik armoni ve ritmin hakim oldugu neseli kareler içinde tuvale döküyor. Talin Mert, son dönem çalısmalarında antika ve klasik mobilya alanında kullanılan altın yaprak varak isçiligini resimlerine tasıyarak, kadın ve altın arasında yüzyıllardır süregelen o ince ve kopmaz bagı bir kez daha vurgulamak istemis. Saraylar ve Osmanlı alemleri, altın varak çalısmalarının diger bir örnegi. Mert’in binicilige olan ilgisi de, zaman zaman yaptıgı at resimleri ile ortaya çıkıyor. Son dönemlerde Hayrettin Sönmez atölyesinde yaglı boya resim çalısmalarına katılan Talin Mert ile resim serüveni ve sanat dünyasında keyifli bir gezinti yaptık.
Moda tasarımından resme yönelmeniz nasıl oldu? Içinizde yogunlasmıs enerjiyi tuvale yansıtma arzusu zamanla mı gelisti?
Bu, yasamınızda önemli bir dönemeç miydi? Bu serüvene girerken, sizi etkileyen, cesaret aldıgınız biri oldu mu?
Elim kagıt ve kalem tutabildigi andan itibaren, resim yolculugum basladı. Henüz ögrenci degilken, evde büyüyorken, masal kitaplarıma, kabarık etekli kadın figürleri çizmeye baslamısım. Okula basladıgım andan itibaren, ögretmenimizin de yönlendirmesi ile çizmek, boyamak, formları anlamak üzerine sürekli bir kafa yorma hali basladı. Çocuklugumun yazları, Büyükada’da geçti. 10-11 yaslarımda iken, o zamanların Istanbul’u daha gri, her açıdan havası daha agır bir Istanbul’du.
Zaman olarak 80’ler öncesine denk geliyor. Yaz aylarında Büyükada’ya gidis bir anda baska bir gezegene ısınlanmıs hissini verirdi. Kokular, renkler, daha farklı, daha keyifli idi. Evlerin balkonlarından sarkan begonyalar, karsıda masmavi deniz, çamlar, güller, papatyalar, ortancalar, yesilin ve pembenin tonları. Tüm duyuların tazelendigi, açıldıgı ve yaratıcılıgın dısa vurdugu görseller ve kokular. O dönemde, anne ve babamdan bir set yaglıboya ve birkaç tuval almalarını istedigimi gayet net hatırlıyorum.
Balkonumuzda, sövalem, kanvasım ve begonyaların ardından gelen kırmızı çatılar, deniz ve Heybeliada manzaralarını resmedip, aile fertlerine hediye etmek keyiflerin en büyügü idi. 15-16 yaslarımda, form, desen ve dokuya ilgi duydugumu farkettim.
Moda öylesine ısıltılı bir dünya ki, renklerin, desenlerin büyüsüne kapılmamak elde degil. Lise egitimimi Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nde tamamladıktan sonra, daha sonrasında kendim de egitmeni olacagım özel bir okulda moda tasarım egitimi almaya karar verdim. Moda tasarımı, yaratıcılık, renklerin uyumu, sabır ve bol çalısma gerektiren bir meslektir. Ailemin de tekstil isinde olması, evde ve ofiste moda dergileri, kumaslar, kartelalar ve iplikler arasında olmak da bu konudaki gelisimime çok etkili oldu. Aynı dönemde, degerli ressam Mahir Güven ile tanısmam, resim teknigimi gelistirmem açısından çok faydalı oldu. 4 sene birlikte çalısmamız sonunda çesitli karma ve kisisel sergilere katılarak çok keyifli çalısmalarımız oldu. Devamında, çok deger verdigim ressam Gülçin Anıl ile birlikte çalısmalarımıza çesitli sergilerde yer almaya keyifle devam ettik.
Ritim duygusu ve renk armonileriyle tuvalde, masalsı bir kadın figürü yaratıyor, izleyiciyi alıp götürüyorsunuz.
Üslubunuzun baslıca özelliklerini nasıl tanımlarsınız? Renk yelpazenizdeki tonları nasıl belirlersiniz, ruh dünyanızın o anki yansımaları mı olur?
Estetik ve zarafet, tablolarımın bas rolleridir. Bununla birlikte, renk armonisinin uyandırmasını istedigim hissi kurgularım; mutluluk, öfke, heyecan, sıcak-soguk ton ahenkleri. Dogadaki renkler de, sehirdeki renkler de beni motive eder. Harmanlayıp süzerek tuvale aktarırım. Ruh dünyamın o anki yansımaları tuvalime, renklerime yansır. Resminizin bittigini nasıl anlarsınız? Bu süreci nasıl yasarsınız? Bittikten sonra nasıl bir duygu hissedersiniz? Tuvale baslamadan önce, her tablomun öncesınde bazen bırkaç gün bazen ıse aylar süren ruhsal bır yolculuk yaparım. Basladıgımda ıse tablomun tonları, yansıtmayı arzu ettıgım ruh halı, vermek istedigim mesaj, hepsı aslında hazırdır. Zaten hazır olmadan baslayamam. Daha sonra ıse fırça benı alır götürür. Ruhumdaki renk tonları tuval ıle bütünlesır. Bitirmek amacı ıle yapmam, fırça darbelerı duracagı zamanı kendisi bılır. Oldukça keyıflı ve doyurucu bır yolculuktur. Bittiginde ıse bır kadın daha kendı masalının kahramanı olmustur, özgürlesmistir. Fırçalarımı boyalarımı bırakarak, tablomun karsısında uzun bır süre geçırırım. Bır çesıt vedadır bu...
Resimlerinizde altın varak, Osmanlı saray ihtisamının bir ısıltısı olarak geçmisin izlerini tasıyor; resminizde baska nelerden, hangi damarlardan beslenirsiniz?
Sehrin her yanından, her renginden, duygulardan, degisken ruh hallerinden besleniyorum. Aslında insan, en derinde kendinden besleniyor. Insanın kalbi ve ruhu sürekli fotograf çekiyor. Dogru an geldiginde ise, keyifle tuvale yansıyor. Sinema, tiyatro ve müzik, beslendigim diger alanlar. Bunların ötesinde farklı kültürler; ancak yüzüm farklı kültürler anlamında daha bir batıya dönük. Size bir Hindistan, bir Güney Afrika diyemem.
Osmanlı – saray ihtisamı da bugün sehir yasamının bir parçası. Tema, kafanızda zamanla mı belirlenir yoksa tuval karsısına geçtiginizde dogaçlama çalısır mısınız? Her ikisi de. Bazı temalar için önden arastırma, epeyce ders çalısmam gerekebiliyor. Bilindik semtleri, mekanları tekrar tekrar gezip detaylara tekrar tekrar yakından bakıp kafamda tasarlayıp tuvale aktardıgım zamanlar da var. Bir anda tuvalin karsısına geçip içimden dökülen renkler, formlarla ortaya çıkan resimlerim de var. O ruh halıne bürünmeden içimdeki yaratıcılıgı tuvalime yansıtamam. Her tablomun öncesınde mutlaka bır yasanmıslık, bır hıkaye ya da gözlemledıgım bır hüzün veya bır sevinç vardır. Hepsı bır kutlama, bır festivaldir benım için.
Sanatınızı kumasa yansıtmaya ne dersiniz, sanatın günlük yasama tasarımlara girmesini nasıl karsılıyorsunuz?
Sanat her yere o kadar yakısıyor kı... Sanatın her dalı ruhu besleyen, ınsanın yaratıcılıgının maddeye ve müzige yansımıs halidir benım için. Evet, heyecan ıle söyleyebılırım kı üzerınde çalıstıgım ve hem yurtıçı hem de yurtdısına hazırlamakta oldugum üç ayrı koleksiyon var. Günlük yasamda keyıfle kullanılacak objelerde tasarımlarım yer alacak. Projemin sonbaharda hayata geçmıs olmasını umuyorum. Her asaması ıle bızzat kendım ılgılenıyorum.
Oldukça keyıflı bır süreç. Seyahatlerden farklı kültürlerden beslenir misiniz? Seyahatlerimde, iyi bır gözlemcı olarak, farklı kültürler ıle karsılastıgımda, ortak bır nokta her kültürde ön plana çıkıyor. Kadının zerafeti, her dönemdekı saray ihtisamı ve kapalı kapılar ardındakı yalnızlıgı...
Resim tarzından etkilendiginiz bizden ve dısardan kimler var?
Kisileri, içlerinde bulundukları döneme ve sartlara göre degerlendirmeye gayret ederim. Rönesans dönemi ve Empresyonist dönem ressamlarına her zaman zaman hayranlık duymusumdur. Özellikle Rönesans döneminin Italya - Floransa’daki izlerini sehrin her adımında takip edebilmek, kokusunu hissedebilmek tarifi olmayan bir mutluluktur benim için. Renoir, Toulouse Lautrec, en etkilendigim ressamlardandır.
Melis BAYRAKTAROĞLU-Alem.com.tr
Fotoğraflar: Oğuz BİRKARDEŞLER
Mekan sponsoru Avantgarde Collection Hotels'e teşekkür ederiz.