Birçok yerde saat kulesi vardır ama İzmir gibi şehirle sembolleşeni azdır. O yüzden İzmir’deyim demek için ilk adımı Konak Meydanı’na atın. Seyyar “gevrek” arabalarından birine yanaşıp alın elinize çıtır çıtır simidinizi, şehrin en gündelik hallerinin tadını çıkarın. Meydanın ortasında İzmir’in palmiyeleri ile birlikte yükselen saat kulesi, Sultan 2. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı şerefine 1901 yılında yapılmış. 25 metre yükseklikteki kulenin saatini Alman İmparatoru 2. Wilhelm hediye etmiş. Kule 1974 yılında meydana gelen 5,2 şiddetinde depremle hasar görmüş. Hatta saat de depremin olduğu 02.04’te durmuş. Sonrasında iki yıllık bir onarımdan geçerek tekrar çalıştırılmış ve günümüze dek de hiç durmamış.
İzmir’de Atatürk izlerini takip etmenin havası bir başka… 1860 yılında yapılan ve bugün özel bir koleje ait olan Uşakizade Köşkü o havayı soluyacağınız en anlamlı adreslerden biri. Türkiye’nin modernleşme tarihi açısından da simge değer taşıyor. Günümüzdeki medeni nikahın öncüsü olan biçimde kıyılan ilk nikah; Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Latife Hanım’a ait. Nikah töreni, 29 Ocak 1923’te bu köşkte gerçekleşmiş yani tanıştıkları yerde. Ata, nikahın ardından eşi Latife Hanım’ı da alarak Anadolu gezisine çıkmış ve gittiği yerlerde resmi nikahlı eşini halkla tanıştırmış. Atatürk aslında sadece beş kez gelmiş köşke ve toplam 91 gün kalmış. Aklınızda olsun, köşkü ziyaret etmek için kolej ile bağlantıya geçmeniz gerekiyor.
Atatürk Caddesi üzerinde yer alan Atatürk Müzesi ise 1880 yılında ev olarak yaptırılmış bir binada yer alıyor. Türk ordusu İzmir’e girdiğinde bir süre binayı karargah olarak kullanmış. 1923’teki İzmir İktisat Kongresi de burada toplanmış. Atatürk 1930-1934 yılları arasında İzmir’e her gelişinde bu evde kalmış. Birinci katta kullandığı yaşam alanları görülebiliyor. Toplantı salonu, çalışma odası, yatak odası, misafir odası, berber odası, yaver odası, bekleme-kabul odası, kütüphane, yemek odası ve banyo ziyaret edilen bölümler.
İzmir’deki tarihi asansör kulesi günümüzden 110 yıl önce yapılmış. Mithatpaşa Caddesi ve Nihat Bey Caddesi’nin arasında kalıyor. Tuğlaları Marsilya’dan getirilen kule üç katlı; içinde iki asansör var. 1. Dünya Savaşı yıllarında asansörün alt katı kumarhane, ikinci katı fotoğrafhane, en üst katı ise sinema olarak kullanılmış. Sonraki yıllarda ise farklı amaçlarla kiraya verilmiş. Bugünse kafe, bar, restoran ve en üst katta da seyir terası yer alıyor. Doyasıya İzmir manzarası izlemek isterseniz mutlaka gidin.
Eski İzmir’de ticaretin kalbinin attığı Kemeraltı Çarşısı, bugün restore edilen hanları, birçok ürünü bulabileceğiniz dükkanları ve keyifli molalar vereceğiniz kafeleri ile şehrin en hareketli noktaları arasında. Çarşıya mutlaka uğrayın. 1700’lü yıllarda yaptırılan Karaosmanoğlu Han’da bir kahve molası verin. İzmir’in en büyük hanı konumundaki 1598’de yapılan Kızlarağası Han’da ise dükkanlar arasında gezintiye çıkın. Benim favorim Arya Kamalı’nın dükkanı oldu, harika mozaikler var. Ve handa dolaşırken, bir zamanlar bulunduğunuz yerin deniz kıyısı olduğunu ama asırlar içinde 200 metre kadar doldurulduğunu hatırınıza getirin.
Eğer İzmir’i doyasıya izlemek isterseniz, şehri tepeden görmek için Balçova’dan teleferiğe binin. İzmir’le kuşbakışı selamlaşmanın keyfi, teleferikten indiğiniz noktada katlanıyor çünkü yemyeşil bir doğa ve küçük çaplı işletmelerin yer aldığı güzel bir parka çıkıyor yolunuz. Bir şeyler atıştırabilir, yürüyüşün tadını çıkarabilir ve bol bol fotoğraf çekebilirsiniz.
İzmir’in simgelerinden biri Kültürpark. Şehrin 10 yıl belediye başkanlığını yapan ünlü doktor Behçet Uz öncülüğünde 1936’da açılmış. Atatürk’ün isteği üzerine genç Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer devletlerle ekonomik bağlantılarını geliştirmek amacıyla atılan adımlardan biri olmuş. 420 bin metrekare alana kurulu park adıyla müsemma; tam bir kültür paylaşımı platformu. İçinde 14 sergi salonu, iki sanat merkezi, iki tiyatro ile Resim - Heykel Müzesi ve İzmir Tarih - Sanat Müzesi de var. Spor alanlarının da yer aldığı park, doğa tutkunları için de adeta cennet; sekiz binden fazla ağaç ve 200’e yakın bitki yaşıyor.
İzmir Doğal Yaşam Parkı yılın her günü saat 09:00’da ziyarete açılır. Türkiye’deki ilk hayvanat bahçesi 1937 yılında Kültürpark içinde Fuar Hayvanat Bahçesi adıyla kurulmuş. 2008 yılında ise yeni bir kimliğe bürünmüş; Çiğli Sasalı’daki 425 dönümlük alanda Türkiye’nin ilk Doğal Yaşam Parkı’na dönüştürülmüş. Hayvanlar kafes ya da tel örgüler ardında değil doğal ortamlarındaki gibi yaşıyorlar. 120 türe ait 1500 hayvan görülebiliyor. Sadece hayvan varlığıyla değil zengin bitki örtüsüyle de muhteşem bir adres; üç bin ağaç ve 250 bitki türü var. Ve yılın 365 günü ziyarete açık.
Antik çağlarda, etrafı kamu binalarıyla çevrili olan kentin en önemli sosyal yaşam alanı agoralar tam bir zaman makinesi. M.Ö. 4. yüzyılda Kadifekale yamaçlarına kurulan İzmir Agorası da onlardan biri. Bugünkü kalıntıların büyük bölümü; M.S. 178’de yaşanan büyük deprem sonrasında inşa edilen Roma dönemi agorasına ait. Çok etkileyici bir alan. Misafirlerini gürül gürül sesiyle karşılayan bir Roma çeşmesi var. Tam 2 bin yıldır kesintisiz akıyor. Grafitinin dünyada en eski örneklerini de burada görebilirsiniz. Roma dönemine ait bu duvar resimleri, tasvir niteliği açısından dünyanın en kapsamlı grafiti koleksiyonu olma özelliğini taşıyor. Dünyadaki tek rakibi Pompei. Fakat oradakiler Latince, İzmir’dekiler ise Yunanca. Günümüzde bu yazıları çözümleyebilen uzman sayısı birkaç kişiyi geçmiyor.
Merkezden biraz uzaklaşmanız gerekecek ama Efes Antik Kenti’ni görmek için değer. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor ve antik dönemden günümüze ulaşan en önemli merkezlerden biri. Yaklaşık 9 bin yıl süren kesintisiz bir yerleşimin ev sahibi olmuş; Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinin izleri antik kentte harmanlanıyor. 60 binin üzerinde eserin sergilendiği müzesi ise ayrı bir hazine. Arkeoloji ve Etnografya olmak üzere iki ana bölüm yer alıyor. Görecekleriniz arasında; Efes Artemis heykeli, yunuslu Eros, tavşanlı Eros, Eros başı, Priapos heykeli, mermer Artemis heykeli, Mısırlı rahip heykeli, İsis heykeli, Sokrates başı gibi çok dikkat çeken parçalar var. Antik Çağ’dan Osmanlı’ya uzanan zengin bir sikke ve takı koleksiyonuna da sahip.