Eray ERKOCA – [email protected] / Fotoğraf: Ertan DEMİRBİLEK
Beşiktaş Ihlamurdere’de tamamlanmamış görüntüsü ile dikkat çeken bir atölyedeyiz. Seramik sanatçısı ve sanat terapileri uygulayıcısı Asuman Aktüy Özdemir bizi karşılıyor. Container Atölye & Galeri sıcak, samimi bir ortam. Özdemir burada sanatın iyileştirici ve destekleyici gücünden ilham alarak çeşitli atölyeler düzenliyor, insanların sanat üretim sürecinde estetik kaygı taşımadan yaratıcı taraflarının keşfine odaklanıyor. 2002-2005 yıllarında Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezinde gönüllü olarak çalışıp sanat malzemesi ile çalışmanın iyileşme sürecine katkısını bizzat gözlemleyen seramik sanatçısı, İstanbul’a taşındıktan sonra İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde “Ruhsal Bozukluklarda Sanat Psikoterapileri” eğitimine başlamış. O gün bugündür “Sanat iyileştirir mi?” sorusuna cevap arayan Özdemir ile buluşup sanatın iyileştirici gücünün peşine düştük.
Sanatın tedavi edici yanından bahseder misiniz biraz?
Sanatın sağaltıcı yanını; doğaçlama sanat üretme, sanat ürününü anlama ve kişinin kendisi ile bağ kurması sürecine destek olma olarak tanımlamak mümkün. Sağlıklı bireylerin yaratıcılığını geliştirme, üretimini arttırma ve yeteneklerinin farkına varmasını sağlama gibi pek çok amaca hizmet ediyor. Terapi olarak ise bir ruh sağlığı uzmanı ile birlikte kişinin gereksinimlerine en uygun yöntemi seçip uygulamak gerek.
Pek çok sanatçının üretim sürecinde yaratıcılık sıkıntısı çektiğini ve umutsuzluğa kapıldığını biliyorum. Bir seramik sanatçısı olarak, üretim süreciniz sırasında sanatın iyileştirici yanını siz nasıl deneyimliyorsunuz? Sizin umutsuzluğa kapıldığınız olmaz mı?
Tabii, bu durumu ben de deneyimliyorum. Özellikle malzemenin yarattığı engelleri düşünürsek, bu kaçınılmaz oluyor. Zira çamur sizin yaratım hayalinizi malzeme olarak desteklemeyebilir veya herhangi bir dışsal ve içsel çatışmaya takılı kalmak sorun olabilir. Bu durumda doğaçlama ile yeniden denemeler yapıyorum. Bu denemeleri yaparken bazen başka sanat dallarından cesaret almaya çalışıyorum. Mesela dans beni cesaretlendiren disiplinlerden biri.
Sanatın iyileştirici yanı demişken, aklıma güncel bir mesele geliyor. Son günlerin en çok konuşulan filmi “Joker”, sinematik açıdan Avrupa sanat filmleri ile karşılaştırılsa da şiddeti teşvik ettiği gerekçesiyle son derece eleştiriliyor da. Bazı sanat eserleri şiddeti estetize edip birtakım imajları biliçaltına yerleştirirken, bazıları psikolojik rahatsızlıkları tetikleyebiliyorlar. Sanat terapisi üzerine çalışan bir sanatçı olarak bu gibi eserlere nasıl yaklaşıyorsunuz?
Şiddet aslında yaşamın birçok alanında var. En temelde anne ile çocuk ilişkisinde başlıyor, çocuğu kendi arzularına göre şekillendirmeye çalışan ebeveyn tutumu ile. Ancak düşmancıl ve travmatik etkiler yaratan şiddet görüntüleri ve şiddeti kullanan sanat alanları, gerçeği değerlendirmekte zorlanan kişilerin özdeşleşmeler yoluyla bu davranışları taklit etmesine yol açabiliyor. Bu gibi durumlar dikkatli olmayı gerektiriyor. Ancak sinemada senaryosu iyi yazılmış filmlerde –ki bence “Joker” öyle bir film- anti-kahraman olarak tanımlanabilecek “kötü” karakterler ile bilinçsizce oluşan özdeşleşme, yine bilinçsizce yaşanan bir doyum düzeyinde estetize olabiliyor ve kişide hoşnutluk yaratabiliyor. Bu iyi yazılmış filmlerde şiddet davranışlarının sembolik düzeyde kalması ve davranışa dönüşmemesi sağlanıyor.
RÖPORTAJIN TAMAMI BU HAFTA ALEM'DE.