Röportaj: Ceylan YENİACUN
Fotoğraf: Pınar GEDİKÖZER
Şu sıralar Müze Evliyagil’de tatlı bir heyecan yaşanıyor. Beral Madra küratörlüğünde Düşünme İkonları:İmgeler ve Metinler isimli sergi kısa bir süre önce açıldı. Eda-Sarp Evliyagil çiftinin evlerinde de haliyle aynı heyecan hakim. Biri İstanbul, diğeri Ankara aşığı çift yılın belli zamanlarını İstanbul’daki evlerinde de geçirerek ortak bir paydada buluşmayı başarmış. Oğulları Canpars’la birlikte yaşadıkları dört bir yanı değerli sanatçıların eserlerinin eşlik ettiği evlerine konuk olduk ve bakın neler konuştuk...
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Eda EVLİYAGİL: 1976 yılında İstanbul’da doğdum. İlkokul, ortaokul, liseyi İstanbul’da okuduktan sonra Bilkent Üniversitesi’ni kazanınca Ankara’ya geldim. Beş senelik bir üniversite döneminin ardından İstanbul’a geri döndüm. Döner dönmez iş hayatına atıldım. Her zaman bir iletişimci olmak istedim. Çünkü insanlarla birlikte olmayı, iletişim kurmayı, sosyal olmayı çok seviyorum. Her boş anımda acaba nasıl bir organizasyon yapsam da insanları bir araya toplasam diye planlar yapıyorum. 10 sene kadar iletişim alanında kurumsal firma ve ajanslarda çalıştım ve kendi firmamı kurdum. 2014 yılında evlenerek Ankara’ya taşındım.
Sarp EVLİYAGİL: 1970 Ankara doğumluyum. Lise, üniversite ve yüksek lisansı Ankara’da okudum. Üniversiteyi bitirdikten sonra 1990’lı yılların başlarında aile şirketimiz olan Ajans Türk’te iş hayatına atıldım. Çok farklı kademelerde görev aldım ve bugün şirketin yönetim kurulu başkanı olarak şirketin faaliyetlerini sürdürüyorum. Ajans Türk işe başladığım yıllarda dönemin önemli matbaa firması idi. Babam ve amcamın matbaa ile bağlarının kopmasının ardından Ajans Türk’ün uzmanlık alanı olan tabaka ofsetin dışında ortaklık yapısı ile web ofset, okul kitabı yayıncılığı, oyun kartları ve gayrimenkul geliştirme, turizm gibi çok farklı iş kollarını da ekleyerek şirketler topluluğu haline getirdim. Bunun dışında geçtiğimiz yıl açtığım Çağdaş Sanat Müzesi Müze Evliyagil oldukça heyecanlandığım bir proje. Kısa zamanda önemli sergilere imza attık ve rekor ziyaretçi sayısına ulaştık.
Müze Evliyagil çok ses getirdi. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
S.E.: Eser sayısı 300 gibi rakamlara ulaşınca farkettim ki eserlerin çoğunu yıllarca görmediğim oluyor. Bu eserler paketlenerek depolarda saklanıyor. Bunları bir şekilde değerlendirmek depolardan gün ışığına çıkarmak istedim. Çünkü bu resimleri seyretmedikçe aldığın haz hep yarım kalıyor. Elimden geldiği kadar eserleri evimde , Ajans Türk’te sergiledim. Koleksiyonumu hep toplumla paylaşma isteği vardı. İncek’te evimin de bulunduğu arsada bir binayı renove ederek müzeye uygun bir hale getirdim ve eserleri farklı temalarla sergilemeye karar verdim. Ankara maalesef nüfusuna oranla sanat konusunda bakir bir şehir o nedenle öncelikle yaşadığım şehre değer katmak için Müze Evliyagil’i burada hayata geçirdim.
Yakın zamanda müzede bizi neler bekliyor?
S.E.: Kısa bir süre önce Müze Evliyagil’de Beral Madra küratörlüğünde Düşünme İkonları:İmgeler ve Metinler isimli sergimiz başladı. Müze koleksiyonundan seçilen 70-80 parça iş Aralık sonuna kadar müzede görülebilir.
Uzun yıllar İstanbul’da yaşayan biri olarak Ankara’ya yerleşmek nasıl bir duygu?
E.E.: Ben tam anlamıyla İstanbul aşığı bir insanım… Fakat Ankara’da üniversite yıllarından dolayı çok yabancı olduğum bir şehir değil. Evlendikten sonra Sarp’ın işi, düzeni Ankara’da olduğu için yolum tekrar Ankara ile kesişti. Ben hem işim gereği hem de yapım dolayısı ile oldukça sosyal bir insanım, o nedenle İstanbul’dan sonra Ankara’ya gelince tabii ki ilk başlarda zorlandım .Ancak Sarp da ben de İstanbul’u çok seviyoruz o nedenle hep bir ayağımız orada… Orada da bir evimiz var ve her ayın 15 günü İstanbul’da oluyoruz. Zaten benim hala İstanbul’da yürüttüğüm projelerim, ailem ve arkadaşlarım var o nedenle İstanbul hiçbir zaman hayatımızdan çıkmaz. Zaten orta vadede tekrar İstanbul’a taşınmayı planlıyoruz.
Ankara’da favori mekanlarınız nereler?
E.E.: Ben Ankara’da en çok Trilye ve Kalbur’u seviyorum.Yemekleri gerçekten çok özel. Asla bir sürprizle karşılaşmıyorsunuz. Aksamüstü hafif bir atıştırmalık dersek Louis ve Gaga’yı çok seviyorum. Ve Ankara deyince akla ilk gelen kebap oluyor o zaman da ilk tercih Uludağ Kebap.
Koleksiyonunuza yeni bir parça eklerken nelere dikkat edersiniz?
S.E.: Koleksiyon ile aykırı düşmeyen Türk Modern ve Çağdaş Sanat yapıtlarından eklerim.
Stilinizi nasıl tanımlarsınız?
E.E.: Benim çok sade bir stilim var. Beni çok nadir pullu, payetli kıyafetler içerisinde görebilirsiniz. Hatta takım elbise bile gerekmedikçe giymem. Modayı çok yakın takip etmiyorum. Kendimi en çok neyin içerisinde rahat hissedersem onu giyerim. Pastel renklerden hoşlanırım.
Gardırobunuzun en değerli parçası nedir?
E.E.: Gardırobumun benim için en değerli parçası jean pantolonlarım, beyaz gömleklerim ve sneaker’larım. Tabii gardırobumdan asla eksik etmeyeceğim olmazsa olmazlarım siyah elbiselerim.
Evinizde sık sık davet verir misiniz, bir davette olmazsa olmazlarınız neler?
E.E.: Bizim bütün çevremiz İstanbul’da dolayısı ile Ankara’daki evimizde arkadaş yemekleri dışında büyük davet vermiyoruz. Ancak Alaçatı’daki otelimizde ara ara davet yapıyoruz. Önümüzdeki yaz Bodrum’da ve kışın İstanbul’daki evimizde büyük bir davet planlıyoruz. Bence bir davetin olmazsa olmazları kesinlikle iyi bir müzik ve catering.
Oğlunuz Canpars’la neler yapmaktan keyif alıyorsunuz?
E.E.: Onunla yaptığım her şey benim için büyük bir keyif. Ona yemek yedirmek, uyutmak, oyun oynamak çok keyifli ama onunla yapmaktan en çok keyif aldığım şey sarılıp müzik dinlemek. Hem İstanbul’da hem de Ankara’daki evimizde salonda beraber belirlediğimiz huzur köşelerimiz var. Günün belli saatleri o köşelere gidip sarılıp dakikalarca hiç konuşmadan müzik dinliyoruz. Bu gerçekten bana çok büyük haz veriyor.
Röportajın tamamı bu hafta ALEM Ankara'da...