Herkesin doğaya açılma özlemi içinde olduğu bugünlerde, mimar Marko Brajoviç'in Brezilya ormanının ortasında inşa ettiği üç katlı ahşap ev, tasarım dünyasında ilgiyle karşılandı. Metrelerce uzunluktaki ağaçların arasından yükselen, dikey formda yapılmış evin sivri çatısı 12 metreye kadar çıkıyor.
Ormanın içinde doğanın dokusuyla uyumlu evler tasarlayan mimar Brakovic, evlerini "Sessizliğin mimarisi" olarak adlandırıyor. Bu ev, Brezilya'da Rio de Janeiro ile Sao Paulo arasında yer alan ormanlık Paraty bölgesinde yer alıyor ve Serra da Bocaina Milli Parkı girişinde yemyeşil ağaçlar arasında kayboluyor. Brakovic, eskiden maymunların yaşadığı bölgede yaptığı evine "Monkey House" (Maymun Evi) adını vermiş.
Mimar Brajoviç, güneşe uzanmak istercesine dikey formda yükselen evinin mimarisinde ormandaki Juçara palmiyesinin yapısından ilham aldığını belirtiyor. Dengeli bir şekilde yükselen 54 metrekare genişliğindeki evin en üst katında bir teras yer alıyor.
@markobrajovic'in inşa ettiği ev, iki yatak odası, banyo ve mutfaktan oluşuyor. Doğaya saygılı bu evde herşey doğal, yerel ve her mobilyanın bir hikayesi var. Brakovic, "Yaşadığımız evin mimarisi, fiziksel, kültürel ve duygusal olarak bedenimizin samimi bir uzantısı gibidir. Tercih ettiğimiz malzemeler, teknikler, anılar, arzular ve tasarım yeteneğimizle bir evren yaratırız" diyor. Maymun Evi'nin içindeki eşyalar da, mimarın doğayı yücelten, önemseyen ruh halini yansıtıyor.
Evin yapımında bazı yerlerde bambu kullanılmış. Perdeler yerel zanaatkarların balık ağlarından yapılmış. Amazon bölgesinde yaşayan Guaranis yerlilerinin yaptığı el işi objeler, doğal malzemeyle üretilmiş Japon yer yatağı tercih edilmiş. El yapımı hamak köşede sallanıyor, aile bavulu masa olarak kullanılıyor. 70'li yıllara ait bir koltuk, tekne lambası, bambudan örgü paneller var. Mutfak, lavabo ve musluklarda sürdürülebilir teknoloji kullanılmış.
Brajovic'in iki arkadaşıyla kurduğu @markobrajovic'ten Rafael Medeiros da doğadan ilham alan bir mimar. Medeiros, günümüzde doğanın egemenliğini kaybettiğini; artık peyzaj mimarisinde bir süs olarak kaldığını vurguluyor ve "Sanayi çağında insanlar doğaya ya romantik bakıyor, ya da yıkıcı bir şekilde yaklaşıyor. Günümüzde artık, doğanın güçlü ve egemen olduğu bir yaklaşım yok. Yerleşik algılarımızdan kurtulmalıyız. Doğa ile mimarinin, organik etkileşimle bir arada olduğu, yenilikçi bakışı açısı yaratmalıyız. Doğadaki diğer türlerle birlikte yaşayacağımız; yenilenebilir gıda ormanları, ağaçlar ve diğer bitkilerle bütünleşmiş bir dünya yaratmalıyız" diyor.