Sosyal fobi, belirli toplumsal durumlarda küçük düşme korkusunun neden olduğu, psikolojik, bedensel ve davranışsal belirtilerin eşlik ettiği, işlevsellikte önemli kayıplara neden olan bir anksiyete bozukluğu.
Sosyal fobi, en sık rastlanan anksiyete (kaygı) bozukluğu. Yaşam boyu yaygınlığı genel olarak %3-13 arasında. Türkiye'de yaygınlığı ise %1,8 olarak bildirilmiş. Diğer psikiyatrik bozukluklarla belirtilerin sıklıkla üst üste binmesi ve kesin sınırları olmayan tanı ölçütleri nedeniyle sıklık oranları değişkenlik gösteriyor.
Sosyal fobi genellikle onlu yaşlarda başlıyor. Ortalama başlangıç yaşı 5-20 yaş arasında. İleri yaşta görülmesi ise daha nadir. Yaygın alt tipinde başlangıç yaşı daha erkenken, sınırlı tipte daha geç.
Toplumların tutumlarına ve değer yargılarına göre sosyal fobinin klinik görünümü ve işlevsellikte bozulma değişkenlik gösterebilir. Sosyal fobik kişilerin anksiyetesi sosyal ortamlarda; yemek yemek, konuşmak, başkalarının önünde yazı yazmak, partilere katılmak, biriyle tanışmak gibi durumlarda artar. Korkulan bu ortamların sayısı ve tipi, sosyal fobinin alt gruplara sınıflandırılmasına yol açmıştır. Yaygın olan tipinde bütün sosyal ortamlarda fobik belirtiler ortaya çıkar ve %50- 80 oranında görülür. Bu tipte ailesel özellikler, yeti kaybı, direnç ve birlikteliğinde diğer psikiyatrik rahatsızlıkların oranı daha fazla. Sınırlı tipinde ise anksiyeteye neden olan tek bir durum vardır. Dolayısıyla işlevsellik kaybı da daha azdır.
Sosyal fobik kişiler genellikle eleştirilmeye, olumsuz değerlendirmeye ya da reddedilmeye karşı aşırı duyarlıdırlar. Kendilerini savunmada güçlük çekerler ve kendilerine güven duyguları azalmıştır. Başkalarının onları nasıl değerlendirdiklerinin farkında olmayıp gerçekte kendilerini olumsuz değerlendirmektedirler. Rahatsızlığın şiddeti ne kadar fazlaysa başka insanlar için sıradan durumlar, onlar için rahatsızlık kaynağı olur. Dikkatleri kendilerine yönelmiştir; diğer insanların kendileriyle ilgili ne düşündüğü ile fazla uğraşırlar. Korkulan ortamlarda yüzde kızarma, ellerde titreme, ağız kuruluğu, çarpıntı, kaslarda gerginlik, terleme, bulantı gibi belirtiler ortaya çıkar. Oluşan anksiyete, kişinin performansının, toplumsal ve mesleki işlevselliğini bozulmasına neden olur.
Çocukluk çağında yakın ilişkinin eksikliği, ana babada psikiyatrik hastalık öyküsü bulunması, ihmal, istismar gibi faktörlerin sosyal fobi gelişiminde etkili olduğı düşünülüyor.
Sosyal fobinin nedenlerine yönelik araştırmalar sinir biliminden sosyolojiye kadar uzanan geniş bir alanı kapsar. Birinci derece akrabada sosyal fobi gözlenmesi, bozukluğun ortaya çıkma riskini iki veya üç kat artırır.
Sosyal fobi gelişiminde çocukluk dönemindeki çevresel etkenlerin de önemli yeri bulunuyor. Sosyal fobik kişiler genel olarak ailelerini reddedici, aşırı koruyucu ve duygusal sıcaklıktan yoksun olarak tanımlarlar. Ancak bu ailesel özellikler diğer birçok ruhsal bozuklukta da görülür.
Sosyal fobide en sık olarak depresyon ve distimik bozukluk görülür. Alkol ve madde kullanım bozuklukları da sıktır. Yaygın tip sosyal fobiklerin özgeçmişlerinde %70 gibi yüksek bir oranda başka psikiyatrik hastalık öyküsü gözlenmektedir.
Sosyal fobi ile kaçıngan kişilik bozukluğu çok yakın ilişki içindedir. Dahası, kaçıngan kişilik bozukluğunun sosyal fobinin şiddetli formu olabileceği düşünülür ve sosyal fobinin yaygın tipiyle ayırımı çok güçtür.
Sosyal fobi genelde yaşam boyu kronik ve dalgalı bir gidiş gösterir. Belirtiler ortalama olarak 10 yıl sürer. Sosyal korkusu olan çocuklarda bu korku ergenlik döneminde de devameder. . Rahatsızlık, erken çocukluk yaşlarında başlamışsa kronikleşme daha sık gözlenir. Hastalığın belirtilerinin yarattığı yeti yitimi nedeniyle sosyal fobiklerde evlenme oranları düşüktür. Bu kişiler daha az eğitim almakta ve işsizlik oranı daha yüksek olmaktadır.
Yaşın ilerlemesiyle birlikte az da olsa kendiliğinden iyileşebilir. İlk başlangıç şiddetinin yüksek olması, tedaviye geç başlangıç, alkol kullanımı, nabız ve tansiyonun yüksek olması, bazı kişilik bozukluklarının bulunması olumsuz gidiş faktörleri arasında gösterilmektedir.
Sosyal fobik hastalar sosyal iletişimden çekindikleri için nadiren kendiliğinden yardım arayışına girerler. Ancak yanında bulunan diğer psikiytrik bozukluklar oluştuğunda sıkıntıları artar ve hastalıklarını fark ederler.
Başvuranların çoğu erkektir. Eğitim düzeyi ortalamanın üstünde, bir işte çalışan, bozukluk nedeniyle işlevleri etkilenen erkekler özellikle iş yaşantısı ile ilgili güçlüklerden dolayı tedavi arayışına girmektedir.
Tedavide yer alan farmakoterapi ve psikoterapötik uygulamalarla ilgili araştırmalar, son yıllarda hız kazanmıştır. Farmakoterapiyle belirtiler azalabilir. Sosyal beceri eğitimi ve bilişsel davranışçı terapi, sosyal fobide etkin olan psikoterapötik yaklaşımlardır.
Sosyal fobi 15 yaşından önce başladığı için erken tanı ve tedavi çok önemlidir. Ek psikiyatrik tanı da etkin şekilde tedavi edilmelidir.