Röportaj: Ceylan YENİACUN
Fotoğraf: Zeynel Abidin AĞGÜL
Fotoğraf asistanı: Hüseyin Rahmi AĞGÜL
Çekim boyunca gösterdikleri destek için Deniz Müzesi’ne teşekkür ederiz.
Çocukluk ve gençlik yılları Büyükada’da geçmiş Jeff Hakko’nun. Bir gün babasının verdiği harçlıkla şnorkel ve palet alarak sualtı dünyasını keşfe çıkmış. O gün bugündür kopamıyor bu büyülü dünyadan. “İmkanım olsa hep suyun altında olurum” diyor. Sualtına duyduğu büyük tutku yıllar içinde Jeff Hakko’nun hayatında onu daha da heyecanlandıracak yeni keşiflere doğru yol almasını sağlamış. Nice’e yaptığı bir seyahat sırasında karşısına çıkan dalgıç başlığı Hakko’nun hayatında dönüm noktası olmuş adeta. Öyle ki şimdilerde 30 yıldır büyük özveri ve emekle oluşturduğu tarihi dalgıç malzemeleri koleksiyonuna sahip bir isim kendisi. Daha da güzeli Hakko, bir süre önce tüm koleksiyonunu Deniz Müzesi’ne bağışlayarak koleksiyonun daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı.
Denize olan tutkunuz nasıl başladı?
Çocukluğum Büyükada’da geçti. Adanın denizinin çivit mavisi olduğu zamanlar. Bütün günümü denizde geçirmek beni bir süre sonra tatmin etmemeye başladı suyun altını görmek istedim. Babamın verdiği harçlıkla adanın meydanından şnorkel, palet aldım. Sürekli suyun altına dalıp çıkıyordum. Dudaklarım morarıyor artık annemden azar işitiyordum. Bu uzun bir süre böyle devam etti. Sonrasında İngiltere’ye okumaya gittiğimde yazları yine adaya döndüm. 1985 yılında ilk brövemi aldım. Böylece suyun altında çok daha fazla kalabilmenin keyfine vardım. Suyun altı her zaman benim için daha cazip. İmkanım olsa hep suyun altında olurum.
İlk dalış deneyiminizi hatırlıyor musunuz?
1984 yılında tüple ilk daldığımda çok büyülendim ve çıkmak istemedim. O gün bugündür vazgeçemiyorum.
Bir süre önce Deniz Müzesi’ne bağışladığınız Tarihi Dalgıç Malzemeleri koleksiyonunuz gerçekten inanılmaz. Hikayesini sizden dinleyebilir miyiz, ne kadar sürede oluştu bu koleksiyon?
Bu gerçekten de ciddi bir uğraş. Su altına duyduğum ilgi sayesinde bu koleksiyon meydana geldi. Dalış benim için hayatımda büyük önem taşıyor ben de bunun tarihini araştırmak istedim ve sonra devamı geldi. Araştırdıkça çok ilgimi çekti. Yüzyıllar önceki dalgıçların hangi şartlarda, nasıl ve hangi ekipmanları kullanarak dalış yaptıklarını merak ettim. Benim için dönüm noktası ise 1990 senesinde Fransa’nın güneyinde gerçekleşen su altı sempozyumunda salonun girişinde bakır dalış başlığıyla karşılaşmam oldu. Tek kelimeyle büyülendim. Kendimi onun içinde hayal ettim. Kimdi acaba bu başlığın sahibi diye düşünmeye başladım. Çok etkilendim. Sonrasında ise Nice’te havaalanında bir sualtı dergisi aldım bir baktım ilanlar bölümünde aynı başlığın resmi ve başlığın kiralık olduğu yazıyor. İstanbul’a döndüm ve hemen iletişime geçtim. Elinde başka malzemeler de olduğunu söyledi hemen uçağa binip gittim. Günübirlik diye gitmiştim iki gün kaldım. Eski bir dalgıçtı iki gün boyunca sohbet ettik. Başlığın yanı sıra bir de ayakkabı ve bıçak aldım. İyi ki gitmişim. Bu başlıkla birlikte bugünkü koleksiyonum oluşmaya başladı. Sonrasında Türkiye’de her yere haber yollamaya başladım, açık artırmalara katıldım.
Müzeye bağışlama fikri nasıl oluştu?
Koleksiyon öyle bir konuma geldi ki artık dışarda bu malzemeleri bulmak çok zor. Çünkü ya ben bende olan parçalarla karşılaşıyorum ya da ulaşılamayacak rakamlarla. Zaman içerisinde koleksiyonum o kadar büyüdü ki, evimi ona göre dizayn etmek durumunda kaldım. Koleksiyonum evimin en güzel odalarının baş köşelerindeydi. Bir süre sonra kendime “koleksiyon benden sonra ne olacak?” sorusunu sormaya başladım.
Bir koleksiyoner olarak sanatla aranız nasıl?
Sanatla haşır neşir değilim ancak evde güzel sanat eserlerim var. Beğendiğim için aldığım birkaç parça var.
Çekim arkası video'su