Armaggan Galeri'de katıldığı Conten İstanbul sergisi sebebi ile Betül Cankara ile bir araya gelerek sanat yaşamını ve ilham kaynaklarını konuştuk.
Sanat eğitiminizi İsveç’te aldınız, nasıl geçti eğitiminiz, size neler kattı?
Sanat okumaya marketing bölümünü yarıda bırakarak başladım. Hatırlarsınız 90’larda üniversitede işletme, marketing gibi bölümlerde okumak oldukça popülerdi, fakat çok geçmeden okuduğum bölümün bana hitap etmediğini anlayıp iç sesimi ve en yakın bilgi kaynağım ablamın tavsiyesini dinledim. O güne kadar sadece kendim için, içimden gelerek çizdiğim-karaladığım karikatürlerin, sembollerin, resimlerin yolculuğunu, sanatın hikayesini, tekniklerini ve düşünme prensiplerini öğrenebilmek için resim ve heykel okumaya karar verdim. Ait olduğum dünyaya nihayet geri dönmüş olduğumu fark ettim.
Farklı bir kültürde yaşamak size neler kattı?
İskandinavya ya da dünyada bulunduğum herhangi bir ülke, şehir, kasaba, köy, kabile bana daha çok iklimin, doğanın, insanın ve hayvanın nasıl armoni içinde yaşamayı, yapıcı ve özgür düşünmeyi, hayal kurabilme ve yaratabilme gücünde olduğumuzu ve aynı zamanda metanetle çalışmayı, düzen ve düzensizlik, uyum ve uyumsuzluk, renk ve renksizlik gibi birçok şeyi dengeyle kullanabilmeyi öğretti. Şimdi bunu doğduğum topraklarda daha farklı bir açıdan tekrar değerlendirebilmeyi, bağ kurup aynı bir puzzle parçaları gibi toparlayıp bütüne ulaşmayı, yani dünyayı sınırlar olmaksızın kültürlerimizin, inançlarımızın aslında ne kadar aynı hedefli olduğunu öğreniyoruz. Önemli olan nerede olduğun değil ne kadar farkında olduğun. İsveç’in kendine has beyaz, yeşil, serin bir o kadar sert, bir o kadar hassas olan dokusu, oturmuş insan-doğa ilişkisi orada yaşadığım 15 sene mutlaka bana oldukça şey katmıştır… İsveç’in sosyal demokrat politik yapısı ve sistemi çalışma disiplinimde etkili oldu.
Armaggan Galeri’de bulunan eserlerinizden bahseder misiniz?
Türkiye’de yaşamaya karar verip döndükten sonra, üretmeye olan tutkumdan dolayı ilk sergimi tek başıma, bir galeriye bağlı olmadan açtım. Tam o sıralarda Armaggan Galeri yöneticisi sevgili Şanel Şan Sevinç’le tanıştım ve ikinci sergimi Armaggan’la birlikte gerçekleştirdik. Armaggan ismi gibi benim hayatıma da bir armağan oldu. Galerinin kurucularının bilim insanları olmasından, ülkemiz ve dünya sanatına verdikleri hassas ve zarif değerden ötürü çok mutluyum.
Doğru bir yerde, insanların gönül gözlerine hitap eden sergilere katılmak benim için çok anlamlı. Şu anda devam eden sergimiz Armaggan Galeri’nin kendi üretimi olan doğal boyalarla yaptığımız çalışmalardan oluşuyor. Kendi kimyasından tekrar var olan bu pigmentlerle çalışmak bana çok heyecan veriyor. Bu sergide yağlı boyayla yaptığım üç ve doğal boyayla yaptığım iki eser var. Doğal boyayı hem kanvas, hem de has keçe üzerinde çalıştım. Bu sergideki tüm eserlerimde rengin ve şeklin boyut ve aşamalarının birbirine verdiği “güneşi” yansıtmaya çalıştım.
İlham kaynaklarınız neler?
Elbette ki hayatın kendisi. Yaşam, su, toprak, rüzgar, biz, insan-birbirimiz arasındaki akım, sevgi, tabiatımız, doğa-hayvan ve bunların bizlerin üzerindeki etkileri. Birbirimizle olan kişisel deneyimlerimiz, ortaya koyduğumuz karakterlerimiz ve yazdığımız- oynadığımız sahneler müzik, ışık, renk, “kelam” tüm bunlardan etkileniyorum. Çok kolay empati kurabilen ve incelemeyi seven bir karakterim var. Bundan çoğu zaman memnunum, fakat bazen üzerime ağırlığı fazla geliyor ve o zaman topraklanma, resmetme, yazma, konuşma, susma, meditasyon, yoga ile kendimi rahatlatmaya ve dinlendirmeye çekiliyorum. Bunlara sadece ismen dahil olmak değil, insanın kendi bedenini, beynini sol-sağ yeteneklerini-duyularını, hazlarını geliştirmeğe zorlaması ve limitlerini görmesiyle ilgiliyim.
Yurt dışından beğendiğiniz isimler kimler?
Benim için deseniyle, bakış açılarıyla dünyamı aydınlatan sanırım ilk önce Picasso, gölgesiyle Rembrandt ve Georgia O’Keeffe. Burada adını sayamayacağım kadar çok şair, yazar, sinemacı...
Bir ressam kendini nasıl besler?
Kelimelere dökmem çok zor. Bana göre kişinin bir şekilde eksiklik ve açlık hissetmesi gerekir. Derin merak neticesinde çıktığı yolda keşfettiklerini dile getirmek, paylaşmak isteği belki de. Ressam doğayla iç içe olmalı. Bence doğru beslenmek de kesinlikle bunun bir parçası. Bir sanatçının hayatında en önemli şey bedeni düşünceleri bloke edecek zehirlerden, toksinlerden, konuşmalardan, ilişkilerden uzak tutmak.
Malzeme olarak neleri kullanırsınız?
Renk ve doku benim için çok önemli, bunun için yağlı boya tercihim. Ayrıca Armaggan’nın ürünü olan DATU Araştırma Merkezi'nin ürettiği bu çok çok özel doğal boyalara bayılıyorum. Aynı zamanda heykellerim için önce her zaman çamurda çalışıp, değişik malzemelerle deneyimler yapmaya devam ediyorum.
Ressam olmaya ilk nasıl karar verdiniz?
Sanat okulundan sonra grafik eğitimi aldım. O zamanlar Stockholm’de yine moda olan ilk özel medya okulları açılmış ve herkes işini, gücünü bırakıp Adobe programlarını öğrenmeye, grafikte ve iç tasarımda devrim yaratacağına inanıyordu. Web animasyonları flash ile kısa filmler bile yapabilmeye başlamıştık. Sanal dünya hızla ilerliyordu içinde bitmez tükenmez bir hazır yaratıcılık vardı. Bu beni bir süre içine aldı, içimdeki tasarım anlayışını yansıtarak çeşitli gazetelerde ve reklam ajanslarında web sayfa ve grafik tasarımları yapıyordum. İstanbul’a gelmem mesleki anlamda tekrar kendimi bütünleyebilmem için bir dönüm noktasıydı. İstanbul’un en önemli matbaasında çalışmaya başladım. Türkiye’nin en sanatsal üretiminin içindeydim, projeler bitince içim içime sığmadı ve radikal bir kararla kendi atölyemi kurarak devam ettim. Son 5 yıldır çalışmalarıma İstanbul’un biçok semtini, insanını tanıyarak devam ediyorum.
Önümüzdeki dönem projelerinizden bahseder misiniz?
2017’de özel bir solo sergi planımız var, bu benim üçüncü kişisel sergim olacak. Kendiliğinden bir şeyler oluşuyor, resmediyorum. Stockholm başta olmak üzere galerimin desteğiyle farklı ülkelerde katılmayı planladığımız yurtdışı projelerimiz var.
Burhan Doğançay ve Ömer Uluç atölyelerinde çalıştınız, anılarınız ve deneyimleriniz neler?
Evet, her ikisi ile de tanışma ve son projelerinde çalışma şerefine nail oldum. Müthiş bir deneyimdi. Türkiye’ye yeni dönmüştüm ve kendimi böylesine büyük değerlerin fırçalarına dokunurken bulmak büyük bir şanstı. Her ikisi de çok titiz, disiplinli ve yaptıkları işe saygılı, tutkulu ve derin duygulu kişilerdi. Ömer Bey’le 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarımızı unutamam. Karşılaştığı olaylar karşındaki olgunluğunu, müzik zevkini ve en önemlisi resme olan tutkusunu hayranlıkla izledim. Burhan Bey’in renk prensipleri işleyişi ve disiplinli çalışma sistemini unutamam. Babasının ve kendi sanatının tohumlarını geleceğe bırakabilmek için kurduğu müzenin devam ettirilmesi için çalışması, duruşu, nezaketi ve eşi Angela ile olan uyumlu beraberlikleri beni her zaman büyülemiştir. Hala sık sık müzeye uğrayıp, gerekli grafik uygulamalara destek olmaya çalışıyorum. Bu büyük sanatçıların anılarını en iyi şekilde korumamız gerekliliğine inanıyorum. Sanatın birçok dalında duayen olmuş birçok değerle kısa sürelerde çalışma fırsatım oldu, bu her defasında resimlerime atılan bir boya katmanı gibidir. Her ikisini de en derin saygı ve sevgilerimle anıyorum.
Sanat sizin için ne ifade ediyor?
Aynı noktalarda kucaklaştığınız harikulade bir seviyedir sanat…
Resim tekniğiniz için neler söylersiniz?
Tutkum renk yoğunlukları ve katmanları. Bu nedenle yağlı boyanın ve doğal pigmentlerin büyülü bir şekilde ışıkla, dokuyla bütünleşip resme bakan kişiye her baktığında farklı kapılar açan ve zaten var olan hissiyatı hatırlatması. Çoğu zaman tek rengin yaşayan doğal değişim skalasını görebilmek için ya da birbirine uyumlanan karışık renkleri şekillendirmek ve yansıtmak üzerine denemeler yapıyorum. Düz bir yüzey olan tuval üzerinde, figürü işleyerek, sonunda boyayı doku haline getirerek resme boyut kazandırmaya çalışıyorum.