Mehtap Elaidi: Pandemi moda dünyasına neler yaptı?
Özlem Kaya: Biz tasarımcı olarak kapsül koleksiyonlar yapıyoruz; çok da büyük adetlerde değil bunlar ama servis verdiğimiz bazı firmalar, kreatif direktörlük ya da danışmanlık yaptığımız markalar var. Orada aslında hızlı tüketim toplumuyla yüz yüzeyiz. Hepimiz her hafta bir mağazaya gittiğimizde yeni bir şey görmediğimizde bozuluyoruz. Böyle şeyler artık iyice anlamsız, bize anlamsız geliyordu zaten. O hıza yetişmek de zor. Bilmem kaç parça koleksiyon hazırlıyorsun, bir noktada ne yapacağını şaşırıyorsun.
M.E: Yeni sistem artık yaratıcılığın önüne geçmişti değil mi? Bizler bile tıkandığımızı hissediyorduk. İlk başta güzel bir şeydi. Hızlı modanın başlangıcında moda farklı anlamda demokratikleşti. Söz hakkı sokaklara indi. Onun öncesinde belli moda evleri trendleri dikte ederken hızlı modayla artık sokağın da söyleyecek lafı oldu. Bence bu o dönem için modanın demokratikleşmesi adına güzeldi. Fakat sonra önü alınamaz bir hıza ulaştı, çok kutuplaşma da oldu. Bir tarafta çok baskın en az 20 markayı yöneten ya da temsil eden moda patronları, öte yanda “fast fashion” dediğimiz hızlı moda, arada biz tasarımcılar sıkıştık. Kahraman bakkal süpermarkete gibi bir durum oldu.
Ö.K: 1000 parça koleksiyon yapılır mı, çok! Biz bunu söylüyorduk ama bu karşı tarafa garip geliyordu. Haklı çıktığımızın da kanıtı bu. Gereksiz çünkü bir noktadan sonra koleksiyonda nitelik kalmıyor, doldurmak zorunda kalıyorsun, adetler konuşuyor.
Ö.K: Sürdürülebilirlik aslında çok daha önceden başlamış bir hikaye. Şimdi daha çok kişiye ulaştı değil mi?
M.E: Sürdürülebilirlik bence şimdi gerçek anlamda oturacak. İlk çıktığında yeni bir şeydi, çok hoştu. Dünyayı koruyorduk, herkes sahip çıktı. Pazarlama sloganı olarak kullanıldı. Zamanla tüketici de konuya hakim olmaya başladıkça sürdürülebilirliğe sahip çıkmaya başladı. O zaman gerçekten sürdürülebilirlik söz konusu oldu.
M.E: Sürdürülebilirlik ucuz bir laf olmamalı. Sen ne düşünüyorsun ?
Ö.K: Bence de. Birçok açıdan bakılabilir aslında. Tabii ki yüzde 100 sürdürülebilir olan bir ürün çıkarmak bizim çapta tasarımcılar ve markalar için çok zor şu anda. Yerine getirmen gereken bir sürü şart var. Biz dünya çapında çevreyi kirleten sektörler arasında üst sıradayız. Aslında insanlar buna çok daha önceden başladılar. Biz şu anda daha çok duymaya başladık, ihtiyaçtan doğuyor her şey. Herkes bunun çok zor olduğunu düşünmesin. Ofiste kullanmadığım bir sürü kumaş var, artmış saklamışım. Onları kestim biçtim, elbise kılıflarımı ve çantalarımı diktim. Bu benim için küçük bir geri dönüşüm çünkü onları değerlendirdim, artık rafta durmuyorlar ve yeniden para harcayıp bir şey almadım.
M.E: Çok doğru bir şey söyledin. Sürdürülebilirlik biraz da korkutuyor. Ben bazen genç tasarımcılarla konuştuğum zaman “Nasıl sürdürülebilirlikle devam edeceğim zaten ayakta durmaya çalışıyorum” diyorlar. Hiçbir şey olmazsa pet şişe kullanmayın. Bir başlangıç noktası yaratmak bence önemli. Biz kendi online shop’umuzda yeni bir sekme açtık. Bu pandemi süresince kolektif tasarım yaptık. Takipçilerimizle birlikte. Ben onlara önerdim, onlar seçtiler.
Ö.K: Biz bu pandemi döneminde boş durmadık, yine çok çalıştık. Hatta bazı günlerimiz daha yoğundu değil mi?
M.E: İlk bir buçuk ay en çok görüştüğümüz dönemdi ve çok iyi bir sonuç verdi.
Ö.K: Kesinlikle katılıyorum, çok verimliydi. Bazen o verimi fiziksel olarak yakalayamıyoruz. Herkes kendi derdine düşüyor. Burada “Türk modası Benim” hareketinden yola çıkarak başlatmamıza sebep olan iki kişiden de bahsetmek istiyorum, Hakan Yıldırım ve Selim Çelik.
Ö.K: Bu hareket nasıl başladı, amacımız neydi?
M.E: Ben şöyle hatırlıyorum. Bir gün Özgür (Masur) aradı ve dedi ki “Hakan’ın çok güzel bir fikri var. Hep birlikte bir araya gelelim.” Zaten o günler hep evde oturduğumuz günler. Bir Zoom toplantısı ona yapalım dedik. Çok keyifli bir toplantıydı. Hakan ve Selim böyle bir şey bulduklarını ve bir hareket başlatmamız gerektiğini söyleyince tabii herkes fikirlerini ortaya dökmeye başladı. “Türk modası Benim”in iki anlam içermesi hoşuma gitti. Türk modasına sahip çıkıyorum; bir de Türk modası benim. Bence bu çok değerli çünkü aynı cümle içinde hem bizleri temsil ediyor hem hitap ettiğimiz tüketicileri ve bütün sektördeki oyuncuları. Fotoğrafçılarımız, modeller, firma sahipleri, herkes. Bütün endüstri aslında. Bu hareket başlasın ve güzel bir yere evrilsin dedik.
M.E: Neler yaptık anlatmak ister misin?
Ö.K: Bu proje bizi çok heyecanlandırdı çünkü uzun zamandır konuşuyorduk ama start verememiştik. Konsantrasyon için belki çok doğru bir zamandı, tabii ki kötü bir süreç ama biz onu doğru değerlendirdik. Bir online platformla, satışla başlayalım istedik. Aslında bunun başka ayakları da olacak. İş birlikleri, sosyal sorumluluk projesiyle devam ettirmek gibi planlarımız var. İlk adımı Trendyol’la birlikte attık. 3 Haziran’da 40 Türk tasarımcıyla kampanyamız çıktı. Biz çok heyecanlanarak girdik, çok etkili olduğunu düşünüyorum. Sen de en çok satış yapanlardan birisin Mehtap, asıl senin heyecanlanman lazım.
M.E: Evet, biz çok heyecanlandık ve sonra da çok sevindik.