Öznur Turan Eke
Sanat ve mimarinin kesişim noktası sizce nedir?
Mimarlık tanımının içinde sanat vardır ama tek başına sanat olarak açıklayamayız mimarlığı. İçinde estetikle birlikte işlev, teknik, bilim, ekonomi, psikoloji, sosyoloji de barındıran multidisipliner bir çalışma sonucu ortaya çıkan eylemdir mimarlık.
İçinde sonsuza kadar yaşayabileceğiniz bir mimari yapının hangi özelliklere sahip olmasını isterdiniz? Ve bu yapıda kimin, hangi eseri yer almalı?
Kesinlikle tek katlı, çok büyük olmayan, tavanları yüksek, fazla malzeme çeşitliliği olmayan, yalın, bol gün ışığı alan, çok bölünmemiş, net, iç mekanlar… Su ve yeşil ile ilişkili bir konum… Çok sevdiğim çağdaş sanatçılar var. Kendi hayal evimde yer almasından mutluluk duyacağım birçok sanatçı ve onların çok güzel işleri ama hayalin sonu yok… O nedenle cevap da uçsun ve bir Jackson Pollock, bir Henry Moore olsun mesela.
Cansu Sönmez
Sanatçı kimliğinizi işleriniz üzerinden nasıl ifade edersiniz?
İşlerim üzerinden salt olarak kendimi anlatabilirim. Çünkü “sanatçı kimliği” bende bir role bürünme halini çağrıştırdı ve kendi özelimde bu röportajda herhangi bir “kimlik” kelimesi altında olmak istemediğimi fark ettirdi. Sonuçta bir role bürünerek iş ürettiğimi düşünmüyorum. Hayatın defolu alanlarıyla ilgili düşünüp ürettiğim, bu üretimlerimde de düşüncenin anlatım olanaklarındaki özgünlüğünü gözettiğim, gündelik yaşamın nüanslarını ortaya çıkartmaya çalıştığım ve bunları karşılık beklemeksizin sunduğum için sanatçıyım. Son dönem çalışmalarımda ise distopik kent ve insan ilişkisi üzerine üretimler gerçekleştiriyorum. Bu çalışmalarımda kontrolsüzce yaratılan yapay yeni doğanın gerçek doğa üzerindeki tahribatını hem yaşadığımız yapılar hem de insan üzerinden gözlemliyorum. Tabii burada ben yapılar olmasın demiyorum. Sadece estetik kaygılardan uzak, çarpık, karaktersiz yapıların insan üzerindeki psikolojik etkilerinden bahsediyorum. Bolca gün ışığı alan ve yatay mimarinin olduğu ortamların, insanın temel ihtiyacı olan barınmanın herkese eşit düzeyde sunulabildiği bir düzen hayal ediyorum. Özellikle karantina döneminde içine kapandığımız odaların ne kadar ışıksız olduğunu hep beraber deneyimledik. Hayatın muğlaklığı, sanatıma her daim yansıyor ve bunun etkisinde çalışmalarım malzeme ve teknik olarak değişkenlik gösteriyor. Yaptıklarım form olarak keskinmiş gibi görünse de kırılgan bir malzeme olan betonu kullanıyorum hatta yer yer kırılmalarına izin veriyorum. Bu kırılmalar ve yarattığı kalıntılar bana “Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?” romanında yazarın kendisinin uydurduğu bir kelime olan “kipple” sözcüğünü hatırlatıyor. Yazar bu kelimeyi işe yaramaz şeyler için kullanıyor yani çöpe giden şeyler için ve bir ‘kipple’ ile uyursan ertesi gün iki katıyla karşılaşırsın diyor. Değişen iklim nedeniyle artık tozla kaplı dünyada dayanımsız ve insana çok da uymayan yapılar, eşyalar ‘kipple’ ile doluyor. İşlerimde yarattığım kırılmalar da bu yıkımın izleri gibi geliyor ve çalışmalarım modern dünyanın buluntuları haline dönüşüyorlar.
Mimarlık ve sanat arasındaki ilişki üzerine ne söylemek istersiniz?
Mimari ve sanat geçmişten bugüne sıkı bir bütünlük içinde. Rönesans döneminde kavramlar arasında sanat ve zanaat ayrımının ortaya çıkmaya başlaması ve sonrasında modern dönemde tasarım kavramının önem kazanmasıyla mimari ve sanat ayrı kulvarlarda ama yan yana ilerlemiştir. Ben estetik kaygıyla inşa edilmiş ve özgün mimari yapıları sanatın fonksiyona bürünmüş hali gibi görüyorum. O tasarım yapılar bana dev heykel hissi veriyor. Tabii ki bu iki kavramı birbirinden ayıran çizgiler olsa da, ilk çağ insanlarının barınma alanlarına resimler yapmış olmaları bu iki kulvarın birlikteliğine dair geçmişi özetliyor. Artık çağdaş sanat yapıtlarının mekanların içinde adeta o mekana aitmiş gibi kurgulanmış olması da tesadüf değil. Bugün birçok mimar ve sanatçı iş birliklerinden söz edebiliyoruz ve mekanların ruhunu yaratıcı kurgularla daha belirgin kıldıklarını görüyoruz. Aynı şekilde kamusal mimaride de hem kamusal yapının şehrin karakteriyle uyumunun gözetilmesinin hem de sanatla iç içe olmasının gerekliliğine inanıyorum. Ülkemizde de yavaş yavaş kamusal alanda sanatın etkilerini görmeye başlıyoruz umarım daha yaygın hale gelir.
Çağrı Saray
Sanatçı kimliğinizi işleriniz üzerinden nasıl ifade ediyorsunuz?
Ürettiğim işler elbette benim hayata bakışımı, kişisel tercihlerimi, ideolojik bakışımı, ne okuduğumu, neyi tükettiğimi; kısaca kim olduğumu dair verileri taşımaktadır. Bu nedenle kendi kendimi tarif etmek yerine, izleyicinin ürettiğim işler üzerinden beni okumaları ve anlamalarını daha çok önemsiyorum.
Sanat sizce ne kadar demokratik olabilir? Ulaşılabilir sanat ne kadar ulaşılabilir?
Sanatın ulaşılabilir olması, demokratikleşmesi anlamına gelmez. Sanatın demokratikleşme süreci, sanat tarihsel bir dönüşüm sürecidir. Sanatın ulaşılabilir olması ve daha uygun fiyatlı işlerin izleyici ya da alıcı ile buluşması, özellikle içinden geçtiğimiz bu zor zamanlarda daha da önem taşıyor. Sanat izleyicisi için bu çeşitliliğin ve alternatiflerin var olmasını önemsiyorum.
Fahrettin Aykut
Bir mimar olarak sanat eserleriyle kurduğunuz ilişkiyi nasıl tasvir edersiniz?
İlk bakışta tarifi zor olan etkileşim çok önemli ama sanırım mimar kökenli olmamdan dolayı özen kavramına çok dikkat ediyorum. İkinci önemli hissim ise içerik. İçeriği hissetmediğim hiçbir eserle ilişki kuramıyorum. Mimari projelerde sanatın bir dekor, obje değil, işin bedenine ait olmasını önemsiyorum. Bir çağdaş sanat galerisi işletiyorum, genç sanatçılar ile yoğun bir çalışma ve etkileşim içindeyim.
İçinde sonsuza kadar yaşayabileceğiniz bir mimari yapının hangi özelliklere sahip olmasını isterdiniz? Ve bu yapıda kimin, hangi eseri yer almalı?
Gereksiz dekorasyondan nefret eden biri olarak sakin, aydınlık, doğa içinde minimum separatif ve maksimum sanat unsurları ile fonksiyonel olarak çok iyi tasarlanmış bir bina olmasını isterdim.
Ece Ceylan Baba
Bir mimar olarak çağdaş sanatla nasıl bir ilişkiniz var?
Çağdaş sanatı-ismi ile bütün, çağına ait sanat olarak yorumluyorum. Bir mimar olarak da beni besleyen, düşündüren bir alan olarak hayatımda tutmaya ve ilişki kurmaya gayret ediyorum. Mezun olduğum kurumda (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) aldığım mimarlık eğitimi boyunca sanat ile iç içe olma durumu sanat ile olan ilişkimi güçlendirmiş olabilir.
Mimarinin de bir sanat olduğunu varsayarsak sizce sanat ve mimari arasındaki en belirgin çizgi nedir?
Mimarinin sadece sanat olarak nitelendirilebilecek bir alan olduğunu düşünmüyorum. Mimari; matematik, fizik, insan, toplumbilim ve kültür gibi sosyal alanlardan beslenen, “yer” ile bağlantılı bir mekan üretme sürecidir. Bu çerçevede, mimaride tanımlı bir grup kullanıcı için gerçekleştirilen bir tasarım söz konusudur. Başka bir bakış açısı ile tasarladığınız mekan, kullanıcısının yaşam biçimini doğrudan etkilemektedir. Bağlam, mimari üretimin en önemli parametrelerinden biridir. Sanat ise dilediği mesajı vermeye odaklanabilen ve çok daha özgür bir düşünce üretimi platformu olarak tanımlanabilir. Sanatçı, “yer” ve “kullanıcı”dan bağımsız üretebilir; mimar ise “yer”e ve “kullanıcısı”na özgü bir tasarım üretmektedir.
Emin Mete Erdoğan
Sanat sizce ne kadar demokratik olabilir? Ulaşılabilir sanat ne kadar ulaşılabilir?
Sanat kendi başına, diğer kurumlardan bağımsız şekilde demokratik olamaz. Hiçbir meslek grubu bunu tek başına gerçekleştiremez. Ulaşılabilir sanat, dünyada da olduğu gibi edisyonu çok ve küçük işleri tercih ederek olabilir ama bazı koleksiyonerler ya da koleksiyoner adayları alacakları eserin uygun fiyatlı, biricik ve büyük olmasını istiyor. Böyle bir alışverişi sürdürmek sanatçı açısından mümkün değil.
Mimari ve sanat arasındaki ilişki üzerine ne söylemek istersiniz?
Sanat kafa karıştırıcı bir kavram. Zamana ve mekana göre sürekli değişiyor. İnsanların genelde iyi bulduğu şeylere sanat deme alışkanlığı var. Bence sanat sadece iyi ile açıklanacak bir kavram değil. İyi ve doğru da aynı anlama gelmiyor. Bu iki kelime de karıştırılıyor. İyinin tersi kötü, doğrunun tersi yanlıştır. Yani bunlar farklı şeylerdir. İnsanlar doğayı ve kendilerini anlamlandırmak için bazı formüller kullanırlar. Bunlar en öz halleriyle inanç, felsefe ve bilimdir. Temel olarak üçü birbirinden çok farklı gibi gözükse de farklılıklarının yanında ortak olan tarafları da vardır. Bu da gerçek olduklarını iddia etmeleridir. Bakın burada din gerçektir demiyorum. İddiası gerçektir diyorum. Bunu Dücane Cündioğlu çok güzel anlatır. Sanatın ise gerçeklik iddiası yoktur. Bence sanat daha çok iyi ve kötü ile ilgilidir, estetiktir. Mimarlık ise iyi ve kötünün yanında doğru ve yanlışla da ilgili olmak zorundadır. Aynı zamanda öncelikli işlevsel ikincil olarak estetiktir. Sanat için işlevsellik önemsizdir mimarlık için olmazsa olmazdır. Sanat için doğru hayati değildir, mimarlıkta hayatidir.
Yunus Emre Erdoğan
Mimari ve sanat arasındaki ilişki üzerine ne söylemek istersiniz?
Sanatın zanaatla ilişkisi olduğu kadar mimarinin de sanatla ilişkisi vardır, yani iç içedirler. Fonksiyonelliği bir kenara bıraktığımızda mimariyi sadece bir seyir, temaşa nesnesi olarak ele alabiliriz. Temelde mekan tasarımı olan mimari sanattan ilham aldığı kadar kendisi sanatsal da olabilir.
Gökhan Avcıoğlu’nun yapılarında sizi etkileyen nedir?
Gökhan Avcıoğlu’nun tasarladığı mekanlarda boşlukla kurduğu ilişki ilgimi çekiyor. Muhtemelen kişisel bir bağ da kuruyorum bu yüzden. Örnek vermem gerekirse Beşiktaş Balık Pazarı ve Esma Sultan Yalısı olabilir. İkisinde de mekanın ışık ve havayla ilişkisi başat rolde.
Gökhan Avcıoğlu
Sizce mimari bir sanat mıdır?
Mimarlık bir sanattır. Ben tasarımın tasarımını yapmayı seviyorum. Sanata dair her mesele farklı bir formülü ve stratejiyi gerektiriyor.
Bir mimar olarak çağdaş sanatla nasıl bir ilişkiniz var?
Sanatla var olur ve yaşarız. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli farklılık günlük hayatında düşünce ve davranışlarını sanata dönüştürebilmesidir. İnsan aklının her zaman sanatla ilişkisi olacak. Edebiyat, fotoğraf, sinema, resim hepsi sanatın bir dalı. Hatta koku ve tat duygusunun da sanat olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çağdaş tasarım dünyasını yönlendiren olgular, çağdaş tasarımın öncelikleri bellidir: Program, fonksiyon, yapı teknolojisi, yeni bir materyal ya da var olan materyali farklı bir açıdan kullanmak diyebiliriz. Var olma ve yaşama sanatı en önemli etken. Bizde araştırmageliştirme iki yönlüdür. Bir tanesi geriye yönelik, hatta arkeolojik sayılabilir, bir diğeri ileri dönük bir araştırma yapıyor. Tabii ki mimarlık geçmişle hayal eder, gelecekle ilgili düşünceler oluşturur bugünü inşa eder. İnşa etme kısmına geçildiğinde bir üretim mekanizması var ve insanların alışkanlığı var. Günümüz sınırlarını zorlamak yerine o sınırları yeniden yapmak çok önemli.
Fotoğraflar: Mert Terliksiz