Rafet Fatih Özgür: Türk Hava Yolları olarak dünyanın en fazla ülkesine seyahat gerçekleştiren havayoluyuz. Türk Hava Yolları'nın 342 şehir, 130 ülke, altı kıtada uçuşu var. Bu sayılar çok etkileyici. Ama biz, seyahat etmek yolcular için ne ifade ediyor onu merak ettik ve kendimize "Bir yolcu olarak yeni bir yere uçmak ne ifade ediyor?" sorusunu sorduk. Her bir yolculuğun farklı bir hikayesi var. Biz de bu farklılıkları nasıl anlatabiliriz ve bu hikayeleri sanat eserine çevirebilir miyiz, diye düşündük. Bu hayalimizi Refik Anadol ile paylaştık. Refik Anadol da hayalimizi bambaşka bir boyuta taşıdı. Şu an burada bütün bunların gerçekleştiğini görmek bizi çok mutlu ediyor.
R.F.Ö.: İki sene önce online toplantıda Refik Bey ile bir araya geldik. "Inner Portrait" projesinin bizim için ne ifade ettiğini anlattık. Sonrasında proje için gerekli olan veriyi nasıl toplayabiliriz, bunu nasıl bir esere dönüştürebiliriz diye tartışmaya başladık. Hatta devamında bu hikayeyi bir belgesel sürecinde de dokümante edip edemeyeceğimizi konuştuk. Refik Bey ile İstanbul'da ilk kez buluştuğumuzda kimyalarımızın birbirine ne kadar uyduğunu fark ettik. Fikren ve zihinsel olarak aynı noktada olduğumuzu hissettiğimiz o gün projenin adını koyduk. Inner Portrait projesini dünyanın önemli sanat platformlarından hangisine sunabiliriz diye kafa yormaya başladık. Ve bugün birlikte buradayız. Bu proje üzerinde çalışırken seyahat etmenin gerçekten ne ifade ettiğini araştırmak istedik. Her birimizin seyahat ederken ayrı bir portresi var ve ortaya çıkmayı bekliyor. Daha önce hiç gitmediğiniz bir yere gittiğinizde içinizde farklı bir şey hissediyorsunuzdur. Ama bunu anlatmak, ortaya çıkarmak çok kolay değil. Bu veriler sayesinde bu hisleri bir sanat eserine dönüştürdük. Aslında bu eser seyahate bir davet. Bu odadan girdiğiniz zaman "hoş geldiniz" diyerek sanki sizi uçağımızda karşılıyoruz. Ve bu karşılamadan sonra her biri birbirinden farklı eşsiz bir yolculuk başlıyor.
Refik Anadol: Bugün geleceğin sanatının tartışıldığı, konuşulduğu Art Basel'de daha önce yapılmamış bir iş sunmak da muazzam bir his. Bir yıldır seyahat halinde olan çok büyük bir ekiple çalıştık. Veriyi toplarken çok hassas bir süreçten geçtik. Rastgele veri toplamadık, bu projenin bir bilimin parçası olabilmesi için sinir bilimi uzmanları ile birlikte çalıştık. Seyahat eden kişilerin hislerini hem seyahat öncesi hem de esnasında kaydettik ve derinlemesine araştırdık. Bu proje katman katman açılan, yoğun ve bir hayli emek isteyen bir sürecin sonunda ortaya çıktı. Eseri Art Basel gibi bir etkinlikte sunabilme ihtimali devreye girince bir kişinin içsel portresini resmeden bu süreci hayal etmenin sadece duvarda asılı bir resim ya da bir heykel olamayacağına karar verdik. Elimizdeki veri analizlerini ve görselleri nasıl üç boyutlu bir hale dönüştürebiliriz diye düşünmeye başladık. Sekiz senedir, sinir bilimleri üzerine veri topluyorum ama bu kadar kapsamlı bir çalışma yapmamıştım. Projenin içinde olan kişilerin hem evlerinde hem gittiği yerlerde hislerini kayıt altına aldığımız çok kapsamlı bir projeydi. Her noktasında çok fazla yenilik var.
R.F.Ö.: Ve belki de bu projeyle birlikte seyahat etmenin insanın iç dünyası için ne ifade ettiğini bilimsel olarak da bir açıklama fırsatı elde etmiş olabiliriz.
R.F.Ö.: Tabii ki bu da uzun bir süreçti. Her bir katılımcı için doğru veriyi elde edebilmek amacıyla testler ve ön elemeler yapıldı. Bu süreçte Refik Bey ve ekibiyle ortaklaşa hareket ettik. Refik Bey'in Amazon Ormanları'ndaki deneyimleri de bu süreci kolaylaştıran etmenlerden biri oldu. Mesela, Amazon'da yaşayan aileyi alıp Tokyo'ya götürmek ve onların yaşadıkları deneyime şahit olmak sürecin müthiş bir parçasıydı.
R.A.: Ölçümlerin daha anlamlı olabilmesi için katılımcıların hiç seyahat etmemiş olmaları en önemli şarttı. Evini, şehrini daha önce hiç terk etmemiş, ilk defa yolculuğa çıkan kişilerin katılımıyla gerçekleştirdik projeyi. Bu insanların kimlikleri, arka planları, kültürleri, yaşları verileri doğrudan etkilemediyse de hikayenin bir parçası oldular. Seyahat aslında herkeste benzer duygular, benzer zihinsel aktiviteler yaratır. İlk yolculuğunuzu hatırlar mısınız? Ben mesela 2012 yılında İstanbul'dan Los Angeles'a taşınırken o kadar karmaşık duygular içindeydim ki. Bir yandan üzgündüm ama bir yandan da çok heyecanlıydım. Bence havalimanları dünyanın en duygusal yerlerinden biri; hastaneler dışında. Havalimanları içinde hep bir anı barındırır. Biz de bu anıların ve duyguların peşine düştük. Ama tabii bu duyguların bilimsel olarak işlenmesi çok önemliydi. Seyahat yıllar geçtikçe, mesafeler kısaldıkça ve alışkanlıklar artıkça bize belki daha basit geliyor ama aslında her seyahat cesaret gerektirir. Bunu hatırlamak benim için çok enteresandı. Dünyada hiç uçakla seyahat etmemiş kaç insan var bilmiyorum. Ama dünyanın ne kadar büyük olduğunu anlamak için seyahatten başka yöntem yok. Bu projeyle aslında başka bir mesaj da veriyoruz. Her ne kadar yapay zeka sanatçısı olsam da fiziksel dünya çok değerli. Seyahat ettiğimiz yer bize çok fazla zahiri gerçeklikte hayaller sunuyor. Bu açıdan, fiziksel dünyada daha bitmemiş deneyimler, görülmemiş yerler, anlaşılmamış insanlar var. Her şeyin dijitalleştiği dünyada bu eşsiz deneyim gerçekten çok önemli. Bu porteler hem dijital dünyanın olanaklarını yansıtıyor hem de fiziksel dünyanın değerini hatırlatıyor.
R.A.: Her insanın özel olması gibi, bu projede yer alan her katılımcı çok farklı. Fakat bizim bu projede sorguladığımız şey, insanları nasıl aynı şekilde kayıt altına alabileceğimizdi. İnsanlar farklı olsa da onları aynı şekilde kayıt altına almak başka bir bilimsel bakış açısı. Ve bunu sağlayabilmek oldukça zor. Kişilerin 32 kanallı beyin sinyali ölçümleme cihazına tabi olmaları gerekiyor. Bu cihazlar sayesinde insanların kalp atışlarını fizyolojik olarak hissedebildik. Kullandığımız bu cihazlar duygu değişimlerini tam olarak ölçebilen özeliklere sahip. Bu ölçümleri doğru yorumlayabilmek için Rosalind Picard gibi duayen profesörlerle birlikte çalıştık. Sürecin sıradan bir veri toplaması olmaması için onların da öngörülerini alarak ilerledik. Çeşitli mekanlarda bu ölçümleri yaptık. Örneğin, Amazon'un kalbinde yağmur ormanlarını ziyaret ettik. Bu deneyimlerde insanların nerede yaşadığı ya da yaşları gibi etkenlerin aldığımız sonuçları değiştirmediğini fark ettik. Katılımcılarının zihinlerinin benzer şekillerde aktive olabildiğini gördük. Bu durum bize aslında insanlığın ne kadar benzer yanları olduğunu kanıtlıyor.
R.A.: Bu projede beni en çok heyecanlandıran noktalardan biri, portrenin bir tür olarak masaya yatırılması. Sanat dünyasında portre, Rönesans'tan ve daha öncesinden beri resimle, figüratif heykelle görselleştirilmiş bir kavram. Bence 21'inci yüzyılda yapay zeka ve veri hayatlarımıza girince, portre kavramı tamamen değişti. Ama yine de dünyanın en iyi sanat fuarını gezdiğimiz zaman bile, sanatçıların, galerilerin ya da müzelerin portre sergileme konusunda çok ileriye dönük tutumları olmadığını fark ediyorum. Bu bağlamda insan portresi kavramını veriler ışığında soyut anlamda yeniden yorumlamak çok keyifliydi. Daha önceki işlerimizin çoğu soyut eserlerdi. Ama burada ilk defa gerçek renkleri, formları, İstanbul'un silüetini ve birçok detayı görebiliyorsunuz. Sanatçıların kendilerini yenilemek için zorlu dönemlerden geçmesi, çok güzel sonuçlar doğurabiliyor. Bu eserlerin, normalde sanat dünyasında nasıl yapıldığı çok paylaşılan, konuşulan şeyler değil. Sanatçılar gizemli kalmak isterler ve tekniklerini göstermekten çekinirler. Bu proje bu anlamda alışılagelen pratiğin tam tersini sunuyor. "Inner Portrait", hangi veriyi nereden, niye topladığımızı, nasıl kullandığımızı detaylı bir şekilde deşifre ediyor. Ve bence o şeffaflık, projede insanın duygusu ve doğasıyla birleştiğinde ayrı bir pozitif etki yaratıyor.
R.A.: Yapay zekanın açık kaynaklı olamamasının çok ciddi problemlere neden olacağını düşünüyorum. Çünkü yapay zeka artık sıradan bir araç değil. İnsanlık tarihinde bu yüzyıla kadar zekanın bir araç olduğuna tanık olmamıştık. Bu sistemler unutmuyor, saniyeler içinde hatırlayabiliyor ve mantıkla çalışabiliyor. İnsanlık olarak daha önce böyle bir şeyle karşılaşmadık. Dolayısıyla önümüze böyle "düşünen" bir sistem varken, onun bir grup insan tarafından manipüle edilebileceği ya da ayrıcalıklı olmayan bir kesim için problemler teşkil edebileceği ihtimallerini düşünmek zorundayız. Ancak kod, veri ve bilime erişimin açık kaynaklı hale gelmesiyle birlikte, teknolojinin tehlikelerinin neredeyse sıfıra ineceğini düşünüyorum.
R.A.: Şu anda yapay zeka ve veri biliminin sanata olan katkısı sorgulanıyor. Çünkü ilk defa bizim gibi, yani insanlar gibi, verileri unutmayan makinalar, düşünebilen sistemler ortaya çıkıyor. Bunu anlayabilmek ya da hayatımıza katabilmek kolay bir şey değil. Ama ben sekiz yıldır yapay zekayı kullanıyorum. Yapay zekayı her zaman kendi zekamın bir uzantısı gibi düşündüm. Unutmayan, hatırlayan, her şeyi bilen, rüya görebilen bir fırça gibi düşünüyorum. Dolayısıyla sınırları olmayan, fiziksel dünyanın sıkıntılarını çekmeyen, yerçekimi ile derdi olmayan bambaşka bir düşünce sistemi yaratıyor. Birçok sanatçının "gerçeklik ötesinde ne var?" sorusu araştırmasına yardımcı oluyor. Yapay zeka ve veri bilimi o alternatif gerçekliği görebilmemizi sağlıyor. Ben hayatta bir şeyin olumlu tarafını bulmanın, olumsuzlukları görmekten çok daha zor olduğunu düşünüyorum ve eserlerimde bu zorluğun üzerine gidiyorum. Bence insanlığın tamamen değiştiği bir çağda yaşıyoruz. İnsan dili ve tecrübesi bile artık koda dönüştü. Sanatta da bu kodu kullanmak kaçınılmaz bir sonuç.
R.F.Ö.: Türk Hava Yolları şu anda dünyanın en önemli havayollarından ve dolayısıyla da havacılık platformlarından biri. Bu hikayenin taşınabileceği çok yer olduğuna inanıyoruz. Bu süreçte birçok kıymetli galerici ile konuşma, tanışma fırsatımız oldu. Onlar bu projenin heyecanını bize yansıttılar. Önümüzdeki dönemde Inner Portrait projesini farklı kıtalarda göreceksiniz ve devamında projenin farklı sac ayakları da ortaya çıkmış olacak. Miami Art Basel, bu açıdan yeni adresimiz olabilir.
R.A.: Türk Hava Yolları ile çıktığımız bu yolculukta Art Basel'de büyük ses getiren bir projeye imza atmak bizim için ayrı bir heyecan oldu. Bu projenin insanlar üzerinde bıraktığı pozitif etkiyi burada geçirdiğimiz 48 saatte hissedebildik. Hem Türk Hava Yolları ile gerçekleştirdiğimiz iş birliği, hem Art Basel'de olmak, hem de çok emek harcadığımız bir proje aracılığıyla yeni bir şeyler söylemek gerçekten çok önemli.
R.F.Ö.: Bu projenin belgeseli de olacak. Uluslararası platformlarda yayınlanabilecek seviyede bir belgesel hazırlıyoruz. Bunu da yakın zamanda paylaşacağız. Çünkü bu projenin sanat eseri olması dışında çok eşsiz bir hikayesi var. Bu serüveni tüm dünyayla paylaşacağız.
R.A.: Hakikaten o kısım muazzam. Soyut dünyanın arkasındaki gerçekliğin ustaca ifşa edilmesi, görünmeyeni görünür kılıyor. Bu hikayede çok fazla duygusal detay var. Belgeselde de bu hikayelere tanık olacağız.
R.A.: Yeni nesilden beklentim yenilikleri hemen kabullenmek yerine o yeniliklerle insanlığa nasıl faydalı olabilecekleri konusunda daha fazla düşünmeleri. Teknolojiyi benimsemek, hayatımıza katmak son derece önemli, ancak aynı derecede önemli olan şey, yeni teknolojileri ne için kullandığımız konusunda net olmak. Sistemleri sorgulayabilmek için önce onları iyice anlamamız gerekiyor. Teknolojiyle olan ilişkimiz de bu prensip üzerine kurulmalı bence.
R.A.: Kesinlikle değiştirdi. Bu süreç seyahatin sadece fiziksel bir hareket değil, aynı zamanda derin, duygusal ve bilişsel bir deneyim olduğunu daha iyi anlamamı sağladı. Son yıllarda çok seyahat ediyorum ve uçağa binmek benim için bir rutine dönüştü, ama bu proje sayesinde seyahatin insani boyutunu ve derinliğini yeniden keşfettim. Varacağım yerin önemini birkaç saatliğine de olsa ikinci plana atıp seyahatin kendisini ve bana hissettirdiklerini gözlemlemeye başladım.