Afet sonrası iyileşme sürecine dair yapılan bir araştırmada* bir yıllık süreçte yaşanması beklenen aşamalardan bazıları şöyle sıralanmış: İlk darbe (olayın meydana gelmesi), kahramanlık (fedakar savunucu ve kurtarıcıların ortaya çıkması), balayı (toplumun kenetlenmesi, dayanışma ve yardımlaşmanın zirvesi), hayal kırıklığı (birçok gerçeğin ortaya çıkması, durumun ciddiyetinin tetikleyici etkileri), yeniden yapılanma (yeni bir başlangıç). Yani balayını geçip hayal kırıklığına geliyoruz. Sonrasında yeni bir hayata başlayacakmışız. Başımıza gelenlerle yaşayacağımız, ne yapacağımıza karar vereceğimiz, yeni bir hayat! Nereye baksak, kişisel ya da sistematik bir hata ile karşılaşıyoruz. Afeti değil ama etkilerini kontrol edebileceğimiz hatalar... Tekrar edilmesini istemeyeceğimiz türden, gelecekte yaşanmasını önlemek isteyeceğimiz hatalar.
Yeni normali fark ettikçe zorlanan gruptayım sanırım. Gelen haberleri, yapılan yorumları takip etmek beni zorluyor. Bir çocuğun hayatına dokunan olmak hem hassasiyetinizi hem de devam etme gücünüzü artırıyor (mecburen). Olanları düşünürken ebeveynlikteki uzun vadeli hedeflerimi biraz daha keskinleştiriyorum. Yani an itibarıyla göremediğim, ancak elde etmek istediğim belirli sonuçları (davranışları/becerileri) aklımda canlandırmaya başlıyorum. Çünkü fiziksel olarak görmek istediğim davranışı önce zihnimde anlamlandırmam ve canlandırmam gerekiyor. Tıpkı bir binayı kurmadan önce çizimi oturtmak gibi. Tam da burada devreye giriyor "pozitif disiplin"**önemli bir kavramıyla!
Tüm bu yaşananlarda gördüğümüz en büyük eksiklik "kimse bakmazken doğru olanı yapabilme" becerisi. Çocuklar/insanlar bu beceriyi bir sabah uyandıklarında kendi kendilerine edinemezler, bu becerinin gelişimini tesadüflere de bırakamayız! Çünkü bizim çocuklarımız ileride o evlerin yerlerini planlayanlar, inşa edenler ve bu süreçte karar verenler olacak.
Öz disiplin dediğimiz şey, kimse bakmazken, zorlamazken, kişisel fayda sağlamasak da doğru olanı yapmayı da kapsıyorsa eğer, cezalandırılma korkusu ve ödül beklentisinden uzak, içten gelen bir motivasyona ihtiyaç var demektir. Pozitif disiplin bunu mümkün kılmak için ilişkiye odaklanır. Bağ kurabildiğimiz ve saygı duyulduğumuzu hissettiğimiz ilişkilerde en iyi halimizle varızdır, kişisel ve sosyal olarak elimizden geleni yaparız. Yani hem içimizde, hem de parçası olduğumuz grupta kendimizi önemli ve ait hissettiğimizde, içten gelen bir empati ve sorumluluk hissederiz.
Tüm bunların mümkün olması için çocukluğumuzda yeterince hata yapmış ve bu hatalarla ilgili doğru bir yaklaşımla büyümüş olmamız gerekir. Nasıl mı?
Çocukluğunuza ait, hata yapmakla ilgili erken dönem anılarınızda neler var? Yetişkinlik hayatınıza nasıl yansıyor? Peki çocuklar hata yaptığında ve bu hata bir başkasına zarar verdiğinde aklınızdan geçenler ne? Bu tür durumlarda akla gelebilecek sorulardan ikisini düşünelim...
İlki, "Bu çocuklara ne yapacağız? Diğer soru ise, "Bu çocuklarda neyin değişmesini istiyoruz?" "Hangi davranışları görmek istiyoruz?" İlki çocukların sadece davranışlarına odaklanırken ikincisi gelecekte sahip olacakları karakter özellikleri ve yaşamsal becerilere odaklanıyor.
İlk soruya odaklandığınızda pek çok insandan alacağınız karşılık "ceza" uygulamak üzerine olacaktır. Ancak ikinci soruya odaklandığınızda "kalpten bir değişim", "hatasını fark etme", "empati", "davranışı tekrar etmeme isteği", "özür dileme", "derinleşen bir saygı", "sosyal ve duygusal öğrenme" gibi karşılıklar elde edersiniz.
Çocuklara ceza vermek geçmişteki bir durum için bedel ödetmektir, gelecekte ne yapılması gerektiğini çoğunlukla öğretmez. Sizin ya da korkunuzun varlığında geçerli "kısmi bir uyum" ortaya çıkar. Çözümlere odaklanmak, aynı anda hem kararlı hem de hoşgörülü olmak, kendinize, karşınızdakine ve içinde bulunduğunuz duruma saygı göstermenizi sağlar. Kabulü, sorumluluğu, iyileştirmeyi içerir, sadece telafinin yolunu açmaz ayrıca hatanın sebebiyle kopan bağı tekrar kurar ve saygıya erişim engelini ortadan kaldırır. Pozitif disiplin çocuklarda olumlu davranışları geliştirmeye odaklanır. Müsamahakarlığın hiçbir türüne izin vermez, davranışlarıyla ilgili sorumluluk almayı ve gerektiğinde telafi etmeyi savunur. Konu hata yapan çocuklar olduğunda, durumu iki ayrı uçta ele alabiliyoruz. İlk uçta, çocuklar hata yaptıklarında durumu düzeltmek ya da kurtarıcı olmak, önemli yaşamsal deneyimlerin önünü kesmemize ve öğrenmeye engel olmamıza sebep olur. Diğer uçta ise bir hata ile karşılaştığınızda cezalandırmayı tercih ediyor olabilirsiniz. Etkilerine birlikte bakalım mı?
Diyelim ki çocuksunuz, bir hata yaptınız, herhangi bir zarara sebep oldunuz ve sizi cezalandırdım.
Verdiğiniz zararın gerçek anlamını algılayabilir misiniz? Ya da size verdiğim ceza, zararı telafi eder mi? Hasarı onarır mı? İyileşme sağlar mı? Yaptığım şey sadece bedel ödetmek, bir şeylerin öcünü almak olur ve size daha fazla zarar verir. Daha fazla acı çekmenize ve uyumsuzluk hissetmenize kapı aralar. Bunun yerine davranışınızın sorumluluğunu almanız için, telafi etmenizi, hasarı gidermenizi, durumu iyileştirmenizi istesem? Bu saydıklarımı yapmak muhtemelen ceza vermekten daha uzun süren, size rehberlik etmemi ve desteklememi gereken bir sürece girerim.
Ceza vermek kadar kolay değil, değil mi? Çocukların hayatına dokunurken kolay olanı değil, gelişim için gerekli olanı yapmak yetişkinlerin sorumluluğunda. Gelecekte kimse bakmazken doğru olanı yapanların dünyasına var olmak ancak bu şekilde mümkün.