Henüz 12 yaşındayken “çok şefkatli ve şeffaf bir insandı” dediği Hovsep Çatak ustasının yanında mücevher serüvenine adım atan Sevan Bıçakçı bugün ise dünyanın dört bir yanında tanınan ünlü bir sanatkar. Geçtiğimiz yılki Oscar Töreni’ne Sevan Bıçakçı’nın ödüllü tasarımı Kraken ile katılan Whoopi Goldberg başta olmak üzere Julia Roberts,Brooke Shields ve Lady Gaga gibi çok sayıda yıldızın tasarımlarına hayran olduğu Sevan Bıçakçı, kısa bir süre önce Türk mimarisinin etkilerinin hissedildiği butiğini Miami Design District’te açtı. Yıllardır tasarımlarıyla adeta harikalar yaratan ve bizi masalsı dünyasında keyifli bir yolculuğa çıkaran Sevan Bıçakçı’nın dünya çapında tanınan bir isim olmasının yanında mutevazi kişiliğine de hayran kalmamak elde değil. Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Süleymaniye Camii gibi önemli yapıtlara mücevherlerinde hayat veren ve en büyük ilham kaynaklarının kültürel hazineler ve tabiat ana olduğunu belirten Couture Design ödüllü Sevan Bıçakçı’yla Nuruosmaniye’deki atölyesinde bir araya geldik ve bakın neler konuştuk...
Tasarımlarınız çok farklı ve sıradışı. İlk zamanlar «acaba beğenilir mi» diye şüpheniz var mıydı?
“Acaba beğenilir mi” kaygıları, yani piyasa odaklı düşünce modelcilik geçmişimin bir gerçeğiydi. Bu dikkate rağmen modelcilikte çuvallamış olmam, korkularımdan sıyrılmamı ve sıra dışı bulduğunuz kişisel çizgime ulaşmamı sağladı. Yani şüphe ve tasarımlarım birbirine zıt yönde hareket eden iki ayrı dünya. Umursamaz olmayı beceremesem herhalde ortaya elle tutulur bir kimlik çıkmazdı.
Samatyalı çocuk Sevan ile şimdiki Sevan arasında ne gibi farklar var?
O zamanlar her yaramazlığın kabahatlisi ve başına hep dert açacak bir çocuk olarak yorumlanırdım. Şimdi için çok şükür diyelim.
Sevan Bıçakçı markasını üç kelimeyle özetler misiniz?
Türkiye’den, eşsiz ve cesur…
Çocukluğunuzda maddi zorluklar çekmek size bugunkü yaşamınızda neler kattı?
Bir sürü pahalı oyuncak. Her şeye rağmen bizimkisi eğlenceli, şamatalı ve paylaşılan türden bir yokluktu. Samatya’nın dayanışmalı ortamında açlık korkusu olmazdı. O maddi sıkıntılı günler herhangi bir travma etkisi bırakmadığı gibi, yardımlaşmayla her şeyin üstesinden gelinebileceği duygusunu aşılamıştır hepimize. Bugün çok tutumlu bir adam değilim belki, ama kaybetmekten de fazla korkmuyorum.
Bu kadar başarılı olacağınızın hayalini kurar mıydınız yoksa hayal bile edemiyor muydunuz?
Dünyam küçüktü, yurtdışı neymiş bilmezdim, ama yaptığım işle alkışlanmanın hayali hep vardı. Daha çok yapacağım mücevherin tarzına yönelik hayaller kurardım. Kapalıçarşı’da çıraklık benim için bir zaman makinesi yolculuğu gibiydi. Çeşmenin, duvarın, şunun,bunun ayrıntılarına takılır dururdu kafam. Yapanlar kimlerdi, ne konuşur, nasıl yaşarlardı? Hayalimde türlü türlü sahneler canlandırırdım. Sonraları o sahnelere uygun mücevhere kafa yorar oldum.
İlk yaptığınız tasarımı hatırlıyor musunuz?
Hala boynumda taşıdığım kolyem. O zamanki cüssem için yapmışım yalnız, şimdi üstümde düdük gibi dursa da benim için özel ve uğurludur.
Tasarladıktan sonra koleksiyonunuza eklemekten vazgeçip kendinize sakladığınız parçalar var mı?
Kendime saklasam da koleksiyonla beraber sergiliyorum bazı işlerimi. Yani satılık değiller. Bazısı deney parçası olarak ele alınmış ve yeni yöntemlere kapı aralamış olduğu için dokunulmazdır. Bazısı bir bakıyoruz bir yıldan fazla el tutmuş. Kolaysa fiyat hesapla! Hiç hesaplamamayı ve satışa koymamayı tercih ettiğim oluyor. Müzelerde sergilenmiş veya ödül kazanmış bazı işler çocuklarıma benden anı kalsın istedim; onlar da satılık değil. En başta yapmış olduğum bazı yüzükleri de sahipleriyle değiş tokuş yaptık. Anıları benim için fazla değerlidir.
Ustanızın size ilk kez “otur bakalım tezgaha” dediği günü hatırlıyor musunuz?
Rüştünü ispatlamış delikanlının gururunu hissettim. Aykırı kültürümüz ve haylaz yapım yüzünden takdir edilmek pek alışık olduğum bir durum olmamıştı. O yüzden, tezgah başına terfi ettirilmek en severek hatırladığım anılarımdan biridir. Baltaya sap olabileceğim umudunun başlangıcıdır.
En çok nelerden ilham alıyorsunuz?
Etrafımı sarmalayıp, algımı meşgul edebilecek her şeyden ilham alabilirim… İster istemez ülkem Türkiye ve büyüdüğüm yer İstanbul ağır basmakta. Mesela beni meşhur eden yüzüklerimin formları Ayasofya esinlidir. Kültürel hazinemizden de, tabiat anadan da bolca ilham almaktayım. Meydanlarımızı şenlendiren güvercin sürülerinden tutun da, ada vapuruyla yarışan yunuslara, eski bina cephelerini süsleyen kuş saraylarına, Yunus Emre’den dizelere, Kız Kulesi’nin önünden geçen bir saltanat kayığının veya arz odasında el öptüren bir padişahın hayaline kadar bir şeyler esip duruyor işte.
Sizin dünya çapında beğendiğiniz mücevher tasarımcıları kimler?
Carl Faberge ve Rene Lalique’e saygım sonsuz.
Çok ünlü müşterileriniz var. Peki sizin tasarımlarınızı üzerinde görmek istediğiniz bir isim var mı?
Hedef fiyat aralığı, kişi veya tüketici gruplarına gözeterek çalışmadım hiç. Başkasının takipçisi-taklitçisi olmayan, özgüveni yüksek her kim işlerime ilgi gösterirse beni mutlu eder.
Saat koleksiyonunuzun hazırlığı nasıl gidiyor?
Yaklaşık yedi yıldır, kaplumbağa hızıyla ilerliyoruz. Konu zaman olunca bu kulağa tuhaf gelebilir ama şikayetçi değilim. Kol saatlerimin amacı zaten zamanı hatırlatmak değil, unutturmak. Benim gibi aceleyle, telaş duygusuyla işi olmasın isteyenlere hitap etsinler istiyorum. Her şey yolunda giderse bu senenin sonuna doğru sergilenmeye hazır hale gelecekler.
Geleceğe yönelik projeleriniz neler?
Zamanı yavaşlatmak, geleceği erteletmek. Kafam şu an gerçekten saatlerle dolu.