1970’lerin sonlarında koleksiyonunu klasik eserler ile oluşturmaya başlayan Dr. Şükrü Bozluolçay bugün koleksiyonunun bir kısmını Şişli’de bulunan tarihi Mongeri binasında sanatseverler ile paylaşıyor… Cumhuriyet döneminin önemli mimarı Guilio Mongeri’nin eseri olan Mongeri binası bağımsız sanat araştırma merkezi Bozlu Art Project’e ev sahipliği yapıyor. Kütüphanesi ve arşivi ile sanat araştırması yapmak isteyen herkese açık olan Bozlu Art Project, sanat yayınları ile de tarihe belge bırakmak gibi bir sorumluluk üstleniyor. Sanat sevgisini sanata faydalı olmak, bir sanat arşivi oluşturmak gibi anlamlı bir yöne çeviren Dr. Şükrü Bozluolçay Nişantaşı’nda bulunan sanat galerisi ile de çağdaş sanatçılara destek veriyor.Dr. Şükrü Bozluolçay ile Mongeri binasında buluşarak sanat üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Sanata olan merakınız nasıl başladı?
1979-1980 senelerinde Tıbbiye’de okurken aynı zamanda bugün Amerikan Hastanesi olan Amiral Bristol Hastanesi’nde asistanlık yapıyordum. O dönemde bilinen sanatçılar tedavi için oraya geliyorlardı, böylece onlarla dostluklar başladı. O dönemdeki doktorlar sanatçılar ile dostluklar geliştirmişlerdi. O zaman Türkiye’de koleksiyoner sayısı çok azdı. Hekimler bu koleksiyonerler içerisinde önemli bir yekün tutuyordu. Resim, bende o dönemde başlayan bir merak oldu.
Koleksiyoner olmanız beraberinde mi geldi?
Hasta doktor ilişkisi dostluğa taşınınca evlerde ziyaretler arttı, böylece 90’lara kadar ağırlıklı olarak klasik eserler aldığım bir dönem yaşadım. İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Hoca Ali Rıza, Hale Asaf gibi sanatçıların eserlerini toplamaya başladım. O zaman bir koleksiyoner bilincinde değildim. Eşimin, dostumun ve sanatçıların beni yönlendirmelerine göre eserler aldım.
Zaman içinde sanat merakınızı nasıl geliştirdiniz?
Yurt dışı seyahatlerimde mutlaka zaman ayırarak önemli müze ve sanat galerilerini gezdim. Görsel bir hafıza oluşturmaya çalıştım. Eğitimimde ve aile geçmişimde de sanat merakı yoktu. Sanat merakı bende zaman içinde bir tutkuya dönüştü.
Türkiye’de yıllar içinde nasıl değişimler gözlemlediniz?
Turgut Özal döneminde insanlar daha farklı ve büyük yaşam alanlarına geçtikçe duvarlarını sanat eserleri ile donatmak istediler. Sanat eseri almak da bir statü göstergesi oldu. Bu sebeple o dönem resim piyasasına ilgi arttı. Klasik sanatçıların eserlerinin sınırlı olması o dönemde sahteciliğin ortaya çıkmasına sebep oldu. O dönem, benim resime karşı kırgınlık dönemimdir. Bu durumun bana bir faydası oldu, çağdaş sanat ile tanışmış oldum. Birdenbire çağdaş sanatın apayrı ve daha zevkli bir dünya olduğunu fark ettim.
Sahip olduğunuz koleksiyonu Bozlu Art Project altında paylaşmaya nasıl karar verdiniz?
Sanat eserleri paylaşılmayıp, depolarda kaldığı sürece kimseye faydalı olamıyor. “Ne yapabilirim?” diye düşündüm, bu dönemde öğrenme sürecim devam etti. Her koleksiyonerin bir geçiş dönemi olur. Kendi jenerasyonunda koleksiyoner olan kişiler için tabii bu yorumum. Çaylaklık ya da eğitim dönemi diye adlandırabileceğimiz bir dönem oluyor. Bir süre sonra elimde olan resimler belli bir miktarı aşınca doğru bir değerlendirme yapmak istedim. Bundan üç buçuk sene önce daha kurumsala yakın bir gözle eserleri değerlendirmeye karar verdim. Bugün Bozlu Art Project’in Direktörü olan Oğuz Erten ile bir röportaj vesilesi ile tanışmıştık. Sektörde aynı dili konuştuğum birini bulunca “Birlikte çalışabilir miyiz?” diye düşündüm ve hayalimi ona teklif ettim. 2013 Aralık ayında Nişantaşı’ndaki galerimizde ilk sergimizi açtık. İlk adımımız Nişantaşı’ndaki galerimiz oldu.
Ne kadar talep gördü galeriniz?
Her sergimizi aşağı yukarı 500 kişi gezdi. Orada ilk başta hedefimiz ticari değildi. Amacımız Türk sanatına ve genç sanatçılara bir kapı açmaktı. İkinci düşüncemiz bir farkındalık yaratmak isteğiydi. Yurt dışında akademi dışındaki yerlerde de sanat eğitimi veriliyor, söyleşiler gerçekleşiyor, gençlere imkanlar tanınıyor. Biz de neler yapabileceğimizi görmek adına çalışmaya başladık. Amacımız yüzlerce galeriye ek bir galeri kurmak değildi, ana çizgimiz sanatçılara fırsat tanımaktı. Aldığımız geri bildirimler bizi çok mutlu etti. Emeğimizin çevremizdekiler ve sanatçılar tarafından taçlandırıldığını gördük. Mümkün olduğu kadar yaptığımız sergileri titizlikle seçmeye çalıştık.
Ortaya koyduğunuz farklılıklardan bahseder misiniz?
Her sanatçımızın atölyesinde sergi belgeselleri çekerek eserleri nasıl meydana getirdiklerini konuştuk. Sanat söyleşileri düzenledik. Sanat yayınları bastık. Türkiye’deki ana problem bellek eksikliği. Arşivcilik eksik. Biz bir sanat belleği oluşturmak için çaba gösteriyoruz. Sanatçıların eser üretirken kullandığı malzemelerin bir koleksiyonunu oluşturmaya karar verdik. Osman Hamdi’den bugüne kadar 70’e yakın obje topladık.
Nasıl topladınız bu objeleri?
Kimini müzayededen aldık, bağış yapanlar oldu. Ressamların mirasçılarından hediye edenler oldu. Bu özel koleksiyon Mongeri binamızda gezilebilir. Paletlerden, boya tüplerine kadar pek çok obje var. Hedefimiz o koleksiyonu daha da genişletmek.
Heykel ile ilgili çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Türkiye’de heykele verilen önem resime göre oldukça geride. Bunun çeşitli nedenleri var. Biz bir ayrım yapmadan oldukça sık solo heykel sergilerine yer veriyoruz. Şu anda Nişantaşı galerimizde yer alan Evren Erol’un Aklın Yarat(T) ıkları sergisi 21 Ocak’a kadar devam edecek.
Türkiye’de sanat kütüphanesi oluşturma fikriniz nasıl gelişti?
Bu konuda eksiklik olduğunu gördük. Osmanlı’nın son döneminden, günümüze uzanan Türkçe basılmış sanat eserlerinden bir kütüphane meydana getirerek akademisyenlere açmayı istedik. Öğrenciler ve akademisyenlerin bu araştırmalarını yapabilmeleri için şu anda 10.000’i aşkın süreli ve süresiz yayını bir araya getirdik, hedefimiz 40-50 bin kitaba ulaşmak. Önümüzdeki günlerde daha büyük bir kütüphane yapımına başlayacağız.
Kendi bünyenizde yayıncılık da yapmaya başladınız. Nasıl gidiyor?
Kitaba çok önem veriyoruz. Bu sene yaptığımız çalışmalarla Bozlu Art Project Yayınları’ndan üç önemli kitap çıkardık, önümüzdeki yıllarda da bu çalışmalara devam edeceğiz. Kalıcı yayınlar üretmeye çalışıyoruz.
Bu seneki yayınlarınız hangileri oldu?
İlk olarak, içinde bulunduğumuz tarihi yapının mimari Giulio Mongeri’nin eserlerini ve Mongeri binasını anlatan değerli bir kitap yayınladık. Eskiden hastene olan bu binayı tarihi özelliği ile seçtik. Giulio Mongeri, Cumhuriyet döneminin önemli mimarlarından bir tanesi. Çok değerli binaları var Türkiye’nin pek çok yerinde. Ardından modern Türk heykelinin önde gelen sanatçılarından Ali Teoman Germaner, nam-ı diğer Aloş, desenlerinden oluşan Aloşnâme’yi yayınladık. Utku Dervent’in eserlerinin yer aldığı Her Resim Bir Otoportredir isimli kitap yayınladığımız üçüncü kitap oldu.
Sağlık alanında uzun yıllar faaliyet gösterdiniz artık zamanınızı daha çok sanat alanındaki çalışmalara mı ayıracaksınız?
Bazı kriz anlarında sanat nefes aldırıyor. Türkiye’nin fabrikaya olduğu kadar sanat merkezlerine de ihtiyacı var, amacım kurduğumuz Bozlu Art Project’i her geçen gün daha kurumsal bir yapıya dönüştürmek. Kurumsal müşterilere ulaşmaya çalışıyoruz. Yurt dışında olduğu gibi bir yapıya çevirme hedefindeyiz.
Yurt dışını takip ediyor musunuz?
Her ne kadar Türk sanatçılar ve Türk sanatı ile uğraşsak da yurt dışını yakın takipteyiz. İşim gereği yılda 4-5 kez New York’a gittiğimde bir iki günümü ayırıp 20-25 galeri geziyorum. Dünyanın neyi takipettiğini görmek istiyorum. Fuarları da izlemeye gayret ediyorum.
Özel ilgi alanınızda olan sanatçılardan birkaçını paylaşır mısınız?
Fikret Mualla uzun yıllardır ilgi alanımda. Onunla ilgili bilgim oldukça geniş. Neş’e Erdok, Mehmet Güleryüz, Neşet Günal, Komet yakın takibimizdeki sanatçılar. İsmi çok bilinmeyen genç sanatçılar da var tabii ki takibimizde, Özer Toroman onlardan biri. Resmini görür görmez onu bulmak istedim. Yetenekli ve eğitimli olduğu resminde görülüyordu. O ilk gördüğüm resmini de koleksiyonuma aldım. İyi resim her zaman fark ediliyor.
Bozlu Art Project için son olarak neler söylersiniz?
Daha çok yeniyiz ama beni heyecanlandıran bu kadar yeni olmamıza rağmen piyasada değer verilen bir yerde olmamız. Hayatımda çok iş yaptım ama bilinirliğimizin bu kadar çabuk arttığını ilk defa gördüm. Çalışmalarımıza devam edeceğiz. Küçük bir Avrupa şehrine gittiğimizde bile pek çok müze görüyoruz. Türkiye’nin de bir gün o noktalara geleceği inancımı sürdürüyorum.