Yazı yazmam gerektiğinde tarihin 9 Mart’ı gösterdiği yani kaybettiğim annemin Fikret Şenes’in doğum günü olduğunu fark ettim. Bu yüzden sizinle bu yazımı paylaşırken annemi anmak istiyorum. Ne gariptir ki bir yıl evvel vefatını bu şehirde, bu otelde öğrenmiş olduğumu anımsadım. Bu karışık duygular bana eşlik ederken öğle yemeğinde bir restoranda eşimle buluştum. Restorandan gelen müzik duygularımı tekrar harekete geçirdi. Eşime ‘Annem anılmak istiyor’ dedim. Çalan müzik ise ‘Kimler geldi, kimler geçti’ idi.
Değerini ölümünden sonra daha iyi anladım
Benim için hem annelik hem babalık yapmış biri için fedakarlığı anlatırken satırlara sığdırmam beklenemez. Peki, kimdi bu kadın? Her zaman söylediğim gibi onun değerini ölümünden sonra daha iyi anladım. Anneliğini ve sosyal hayattaki duruşu olarak onu iki yönüyle anlatmak isterim. Maddi manevi olarak üstlendiği bizleri, ailesiyle çatışmasına rağmen yurt dışında okutmuştu. Evdeki gümüşleri satıp okumamız için bize verdiği günleri hatırlıyorum da şimdi 60 yaşında 2 çocuk babası olduğumda anlayabiliyorum. Onun sayesinde başımızı her zaman dik tuttuk. Bugün eşim ve çocuklarımla olan mutluluğumuz bile annemin ışığındadır.
Deli yürekli bir kadındı
Annem hep ‘Aile her zaman bir arada olmalı’ derdi. O yüzden kendi apartmanına yerleştirmişti bizi. Annem ve benzerleri yani ‘Büyük Kadınlar’ ın, kendi devirlerinin Atatürkçü, ileri görüşlü ve dikbaşlı vasıflarının önemini şimdilerde çok daha iyi anlıyorum.
Annem, ailenin tek kız çocuğuydu. Kolejde eğitim görmüş, Bülent Ecevit, Ercüment Karacan gibi önemli kişilerle aynı dönemde okuma şansı yakalamış bunun yanında piyano çalmayı da öğrenen annem, babamla tanışmış. Ailesinin istememesine rağmen babamla evlenmiş. Bu yüzden ailesiyle arası açılan annem, hem dikiş dikerek hem de piyano dersleri vererek o günlerini atlatabilmişti. Deli yürekli bir kadındı benim annem. Babam hayatını kaybetmişti. İkisinin de hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan herkesten farklı bir ilişki yaşadıklarını biliyorum.
Annem, dillerden düşmeyen 350 şarkının sözlerini yazmıştı. ‘Kimler Geldi Kimler Geçti’, ‘Sensiz Yıllarda’, Uykusuz Her Gece’, Bir Günah Gibi’ daha birçok şarkı… Bu şarkıların Ajda Pekkan, Ayten Alpman ve Ayla Dikmen ile birlikte müzik piyasasına çok büyük bir değer kazandırdığını düşünüyorum. Emre ile Şebnem’in, annemin ölüm haberini duyduklarında dile getirdikleri söylemler, yüreğimi her zaman sızlatır.
Bize ışık tutan bir gerçekti
Şebnem Çapa
“Benim kıymetli kayınvalidem… Aslında o anlatılmaz, yaşanması gereken bir insandı. Yeri doldurulamayacak değerli kişilik, gerektiğinde dominant, sert, yerine göre de dertlerin derinine inen sırdaş, arkadaş, dost olabiliyordu. O şarkıların hikayesini hayattaki rolüyle anlatsa da keşke bir kitapta toplamış olsaydı. Ne kadar şanslıyım ki her zaman sevgi dolu, kültürlü, bilge ve modern kadınla tanışabilmiş ve gelini olmuşum. Yaşadığı süre boyunca ondan çok şey öğrendim. Onu çok özlüyoruz”
En kıymetli kaybımız
Emre Çapa
“Kültürlü, çağdaş ve hayat dolu bir kadındı benim babaannem. Uzun bir yolculuk nihayet pistte sona ermiş, herkes gibi telefonumu açtığımda aldığım mesajlardan öğrenmiştim, babaannemin vefatını. Arkasında güçlü oğlunu, kıymetli gelinini ve çok iyi yetiştirdiği torunlarını bıraktı. Babaannemin her zaman söylediği ‘iyi’ insan olma şartı daima aklımızda ve hep yerine getireceğiz”
Ceylan Çapa
Baş ucumdaki resminle kalbimdeki sen... Seni çok özledim, babişim...