Kadriye Kenter ile pek çok kez oyun izlediğim ve çok sevdiğim bir sahne olan Kenter Tiyatrosu’nda buluştuk. Bazı mekanlar geçirdikleri yaşanmışlıkla birlikte büyülü bir hava yaratır. Türk tiyatrosuna 50 yıldır hizmet veren bu harika tiyatro bugün bizi biraz boynu bükük karşıladı. Satılarak kapatılma tehlikesi olan salonda Kadriye Kenter ile tiyatro üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Sanatla dolu geçen yılların ardından çok sevdiği eşi Müşfik Kenter’i gözyaşları ile anan usta oyuncu Kenter Tiyatrosu’nun kapatılmaması için büyük mücadele verdiklerini söylüyor.
Geçmişe dönersek siz de girişimci olarak bir tiyatro açmışsınız oradan bahseder misiniz?
45 yıl önce konservatuara girmeden Kocamustafapaşa’da tiyatro kurmuştum. Tiyatro yandı 2 sezon sonra. Hasan Zengin’ i her zaman minnetle anarım çünkü ben o zaman patrondum çok büyük borçların altına imza atmıştım. Yangının olduğunu gün beni çağırdı “ Bak kızım hepsini yırtıyorum. Bana hiç borcun yok.” dedi. Bütün ailesi öyleydi, gönülleri zengin insanlardı. Karşıda Altan Erbulak vardı onların evinin altında yapılmıştı. O çevrede durumu iyi olanlardandı ve tiyatroyu hep desteklerlerdi, severlerdi. Bana da çok büyük bir iyiliği olmuştu. Hep teşekkür ederim. Ama koca yürekli insanlar olmadıkça çoğalmadıkça bu özel tiyatrolar tükenecek. Biz hep kendimizden verdik.
Üniversiteside eğitim vermeye devam ediyor musunuz?
Müşfik Kenter ile birlikte 12 yıl hocalık yaptık. Özel bir üniversitede tiyatro bölümünün kurulumunu Müşfik’ten rica etmişlerdi. Müşfik, ben devlet tiyatrosundan arkadaşlarımız ve Müşfik’in güvendiği Mimar Sinan Üniversitesi’nden öğrencileri ile eğitim vermeye başlamış olduk. Müşfik’in hastalığından sonra bir takım olumsuzluklar oldu, tiyatro anlamında. Kendi konservatuarımdan da canım yandığı için çok iyi hatırlıyorum. Tiyatroya gelince her şey kesintiye ve haksızlıklara uğrar. Tiyatroda anlaşılmanız çok zor. Sonra geçen yıl, sanat lisesinden rica ettiler, orada da hocalık yaptım.
Eğitmen olmak nasıl bir süreç?
Çocuklarla çok iyi ilişkimiz oldu. Orda da pek çok olumsuzluklar vardı. Öğrencilerin acaba neden ilkokul seviyesinde olduklarının cevabını 15 yıl sonra aldım. Tabii ki eğitim sisteminin ne kadar eksik ne kadar yoksun olduğunu gördüm. Eğitim genel olarak çok eksik ve zayıf. Çok bir disiplinle ele alınması gerekiyor. Üniversitede öğrencilerle çok iyi ilişkim oldu ve çıkardığım oyun 8-9 tane ödül aldı. Orada da tuhaf haksızlığa uğradım. Benimle sabahın 7-7.30’unda gelip, akşamlara kadar çalışan öğrencilerin yanında hiç gelmeyen, sınava girmeyen, çalışmaya bazı öğrenciler ben bıraktım. Ama sonra benim notlarımla oynanmış, ben de bunu öğrenince okulu bıraktım. Çocuklar da ben de çok üzüldük. Çalışırken anne-baba kavramını oluşturuyoruz. Müşfik ile çalışırken Müşfik’i baba, beni anne diye çağırırlardı. Böyle bir ilişkiydi. Çünkü tiyatro böyle bir şey. Tiyatro sevgi işi. Çocuklardan bir şey çıkartabilmeniz için o sevgi ortamında oluşturmanız gerekir. Sevmeden hiçbir şey yapılmıyor. Hele de tiyatro...
Yumuşak yaklaşımlı mısınız öğrencilerine karşı?
Bazıları korkar. Neden öyle bir şey oluyor derseniz, belki de çok çalıştırdığımız için oluyor. Öyle gördük kendi hocalarımızdan. Sahneye çalışmaya girdiğimizde ertesi sabah çıktığımız olurdu. Konservatuarda da öyle sorumluluğunu bilen bir oyuncu olmaya çalıştım her zaman. Kendimizden veriyorduk çoğu zaman. Kendin dikersin, kendin yaparsın. 16 yaşımdan beri öyle. Lise sondan beri 45- 46 yıl oldu bu mesleğe başlayalı. Biz disiplinli olmaya alışmışız belki biraz ürkütücü oluyor çocuklar için. Çocuklar fazla rahatlar genelde pek sıkıya gelemiyorlar ama aramız çok iyidir. Geçenlerde mesaj atıyorlar artık evinizi basacağız diye. Lisedeki öğrencilerim üniversiteye başladılar, bazıları konservatuara girdi.
Güncel olarak oynadığınız bir oyun var mı?
Hayır. Müşfik’ten sonra Defne Halman ile bir oyunumuz oldu, “Toplu Hikayeler”, ondan sonra “ İyi Geceler Desdamona Günaydın Juliet” diye bir oyunumuz vardı. Shakespeare ’in eserlerinden yola çıkan kadın üzerine bir oyundu. Shakespeare’in iki oyununu Romeo ile Juliet ve Otello’yu alıp inceleyen doktora öğrencisi ve öğretmenin ilişkisini ele alıyor. Bu iki oyunun dram değil komedi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Tabii ki Shakespeare oyunlarında kadın zayıftır ama bu feminist kadın oyunlara başka bir açıdan bakıyor. Kadını yücelten bir oyundu.
Kenter Tiyatrosu Türk Tiyatrosu için önemli bir tiyatro bugün satılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu doğru mu?
50 yıllık bir tiyatro burası. Biz kendi cebimizden karşıladık çoğu şeyi ama bir süre sonra tıkandık. Nereye başvurduysak olumlu sonuç çıkaramadık. Özellikle belediyelerden bir sonuç alamadık, bütün çağrılarımıza rağmen ne yazık ki olmadı. Genel havaya baktığımızda herkes yardım etmek istiyormuş gibi görünüyor, ama siz sunduğunuz zaman dertlerinizi bir şey yapmadıklarını görüyorsunuz. Boşuna bekliyoruz yani biz sonuç olarak. Parası olan insanlar da tiyatrodan çok spora baskete futbola yatırım yapıyorlar ama tiyatroya yapmıyorlar.
İlk defa bu sezon oyununuz yok önümüzdeki sezon siz tekrar sahnede görebilecek miyiz?
Tabii ki. Bu benim için artık nefes alıp vermek gibi. Tiyatrodan ayrı olmak üzüyor beni. Hayatımızı devam ettirmek ve tiyatromuzu ayakta tutmak için film, dublaj ve hocalık yaptık. Özel tiyatrolar böyle maalesef. Borçlarımız vergi borçlarımız olduğu için devlet bize yardım etmiyor. Halaskargazi Caddesini sanat caddesi yapacaklardı bir proje vardı. Rahmetli Arda Erdoğan Şişli’de tiyatro festivali yapmak istediğini söyledi. Bir gün arayıp “ Müşfik’in adını verir misin?” dedi. Hiç kimseye vermediğimi ama sana bu iş için ona vereceğimi söyledim. “Müşfik Kenter Tiyatro Festivali” olacaktı. Sonra bir takım tatsızlıklar oldu ve her seferinde ertelendi. Sonra bir baktık ki Arda kalp krizi geçirmiş sonra da kaybettik kendisini.
Kenter Tiyatrosu gibi köklü bir tiyatro nasıl kuruldu bugün ne durumda?
Çok zor kuruldu. Böyle bir tiyatro hala yok. Burayı yaşatmak çok zor. Kalorifer çok eski ve tamir edilmesi gerekiyor mesela. Yeniden yapılması gerekiyor. Çok yüksek ücretlendirme veriliyor onun için bile. Uzun yıllardır bu tiyatronun satılması isteniyor. Bu beni kahreden bir şey. Bu tiyatroda her şeye rağmen çok uzun yıllar hiç para almadan çalıştık. Tek derdim bu tiyatronun ayakta kalmasaydı. Ve sonunda benim dışımda herkes satılmasını istedi.
Yıldız Hanım ne diyor?
O da istemiyor ama borçlar ödenemiyor. O kadar geçmişten gelen borçlar katlandı ki biz çalışarak ödeyemiyoruz. Yani bunu ancak tiyatro yapan biri anlar. Bunu anlıyorum diyebilirsiniz ama anlamanız mümkün değil. Çünkü hep Tiyatro bize bir şey vermez hep biz veririz. Tabi ödenekli bir tiyatro için bu söz konusu değil. Her zaman gıpta ile baktım. Yediği önünde yemediği arkasında olarak baktım. Tabii onların da çok önemli problemleri var ama en azından hiç oyun çıkartma dekor yapma kostüm yapma dertleri olmayan oyuncuların sahnede oyun oynadığını görüyorsunuz ve bakıyorsunuz ki paralar harcanmış dekorlar muhteşem hep gıpta ettim. İyi Geceler Desdamona için biz çocuklarla burada daha önce oynadığımız dekorları parçalayarak yeniden dekor oluşturduk.
Oynadığınız her rolü sevdiniz mi?
Sevmeden olmaz. Ama bazen bana burada niye rol verildi dediğim zamanlar olmuştur. Ama içine girdiğinizde siz o işi yapacaksanız sevmeye çalışırsınız. Sevmeden çıkaramazsınız. O kişiyi, o rolü çalışırken onu kendiniz yapmadan çıkmamanız gerekir sahneye. Çok yazık olur. Hem size hem role hem de seyirciye. Bu farklı bir saygı duygusudur işine karşı. Çok küçük rolleri de çok severek oynamışımdır. Oyun dışında Mehmet Birkiye’nin yönettiği Şehrazat adında rock opera yapmıştım. Orada kötülükler anasını oynamıştım hiç konuşma yoktu müzikaldi. O kadar büyük bir keyifle oynamıştım ki çok güzeldi.
Zor bir zamanda sahneye çıktığınız oldu mu?
Gala gecesi ablam komaya girdi. Benim için o kadar korkunçtu ki. Ben galaya kalamamıştım. O gün oyundan bana 2 ödül verdiler. Hem Afife Jale’den hem Sadri Alışık’tan. Bir taraftan ağlayıp bir taraftan gülerseniz ya aynı anda yaparsınız... Kızımın doğumu da öyle olmuştu mesela. Müşfik’in en büyük ağabeyi vefat etti Balam dünyaya geldi aynı gün içinde. Ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Aynı anda hem şaşırıyorsunuz mutlusunuz bir yandan... Mutlu oluyor musunuz olmuyor musunuz? Oyunlarda da böyle işte.
Aklınızda yeni bir proje var mı bu aralar?
Çok var ama ortam gerekiyor. Yapmak istediğimiz çok şey var. İş oynamaksa ben öğrencilerimle arkadaşlarımla yine oynarım. Ama mesele o değil. Mesele işi burada yürütmek. Tabii ki her yerde tiyatro adına çalışırız. Ben herkese benden faydalanmasını söylüyorum. Ben ömür boyu tiyatro yaptım. Ne isterseniz yaparım diyorum. Her şeyi karşılıksız yaptık, oyun da hazırlarız. Bu sahnede Genco Erkal’ın oynaması beni çok mutlu ediyor çünkü Genco çocuk yaştaydı burada oynarken. Kapıda resmi var. Buradan çok sanatçı geldi geçti, bir şeyler aldı ki bu çok önemli. Bu sahne hepimizin okulu oldu.
Günümüzde alternatif sahneler açılıyor onlara nasıl bakıyorsunuz?
Çok beğeniyorum biz de aynı şeyi yaptık çünkü bizim öğrencilerimiz de aynı şeyi yapıyor keşke tutturabilseler. Kimi kapatmak zorunda kalıyor vergi borçlarından ödeyemiyorsun ödeyemiyorlar. Yardım eden çok az insan var. Denizde bir damla yardım edenler. Herkesin bilinçlenmesi lazım. Çok seviyorum 20-30 kişilik tiyatroları. O kadar çok oyun oynadık ki her şeyi oynayabilecek durumdayız onlarla çalışmayı çok isterim.
Yeni metinler denenmeye çalışıyor genç yazarlar oldukça çoğaldı, nasıl buluyorsunuz?
Denemek lazım. Her şeyin mükemmel olması imkansız. Biz çalışırken de biz de mükemmel olsun istiyoruz ama bilmem kaçıncı oyuna gelmişsin bakıyorsun aklına bir şey geliyor baştan başlarken düşünemiyorsun. Oyun yazarlığı da böyle. Yaza yaza öğrenecekler. Bakıyorsunuz gidiyoruz tiyatrolar güzel, herkes heyecanlı güzel şeyler oluyor ilerde bir şeyler olabilecek oyuncular görüyorsunuz, kalıcı olabilecek oyuncular. Çok yetenekli öğrencilerim oldu, onlar bizi ileriye götürecekler. Biz de ömrümüz yettiğince seyredeceğiz. Genç yazarlar bazen yanlış odaklanıyorlar . Bizim oyunumuz pek anlaşılmadı diye bir ses geliyor. Ama bu bir deneyim. Bugün onu yazacak yarın başka bir şey yaşayacak. Buna ortam oluşması gerek bu da insanların tiyatrolara gitmesiyle olacak. Avrupa’yı gelişmiş, örnek gösteriyoruz. Göstermek zorundayız çünkü onlarda tiyatro gitmek yemek yemek su içmek gibi doğal bir durum. Zaten var zaten gidiliyor. Burada da öyle olması lazım. Bedenimizin gereksinimi olması gerekiyor.
İlk buraya geldiğiniz günü hatırlıyor musunuz?
40 yıl önce gelmişti tiyatroya. Onlarla birlikte büyüdüm ben. Hepsi benim hocam oldu. Tabii ki hep tiyatroya devam etmek için uğraşıyoruz ama bir tarafım hep kırık. Ama yine de devam etmek için mücadele ediyoruz. Birkaç gün önce Yıldız Abla’daydım. Bedensel olarak çok yorgun ama “İki kişilik bir oyun oynayalım.” diyor mesela bana. Çok istiyorum, “Sana oyun getireceğim okuyalım.” dedim. Onlar benim hocam, kardeşim, annem. Acılı tatlı çok güzel bir hayatımız oldu. O yüzden bu tiyatronun satılmasını düşünemiyorum. Acının ötesine bir şey veriyor hem benim için hem çocuklarım hem öğrencilerim için. Hem de ülke için çok büyük bir kayıp. İnsanlar bunun farkında değil en çok da gücüme giden bu.
Kenter Tiyatrosu bir ekol oldu diyebilir miyiz?
Biz o kadar çok insanla paylaştık ki bu tiyatroyu. Burası bir okul olarak okul tiyatro olarak kalmalı. Hükümetler geldi geçti. Bizi es geçtiler. Yalnız bizi değil bütün Mantar gibi olması gerekiyor tiyatroların. Asla tiyatroların yeniden kurulmasından şikayetçi olamam, mutlu oluyorum, merak ediyorum çünkü. Merak olmazsa yapamazsınız bu işi kim ne yapıyor diye merak ediyorum. ... Tiyatro kurdu bizim öğrencilerimize mesela küçücük bir rolü vardı o kadar güzel oynadı ki onu kutlamalıydım ona sarılmalıydım bu iş böyle iyi bir şey olması için içim gidiyor hep böyle görebilsem onları keşke. Tiyatrocular birbirini kıskanan birbirine haset olarak göstermek isterler ama ben asla öyle görmüyorum.
Müşfik Kenter ile günlerinizi nasıl hatırlıyorsunuz?
Çok şey paylaştık sahne üstünde sahne dışında hayatımızda... Büyük sevgileri büyük aşkımızı paylaştık Müşfik ile. Hiçbir zaman birbirimizin elini tutmaktan vazgeçmedik, bütün olumsuzluklarla karşı bizim öyleydi ilişkimiz... Aile çok önemliydi. Oradaki sevgi o kadar önemli ki. Kendi hayatında böyle olamazsan işine de bunu veremiyorsun. Ya da yaparsan kırık dökük sahtekarlık oluyor bu. Oyunculuk böyle bir şey. Seyirci karşısında öyle bir doğal öyle gibi olman gerekiyor ki mış gibi değil ama...seyirci de sanki bu iş çok kolaymış dedirtecek bir oyunculuk yapması gerekiyor ve o zaman inandırıyorsun o zaman düşündürüyorsun çünkü. Birbirimizi o anlamda da seyrederdik Müşfik ile.
Evde de konuşur muydunuz?
Tabi, sahneden çıktığımız an hemen konuşmaya başlardık. Zaten oyun bittikten sonra bir enerji boşalımı olurdu, dayak yeniş gibi çıkardık. Yorgun iniyorsun sahneden bir anda sönüyor her şey. Sonra yolda giderken evde konuşuyorsun yatakta aklına bir şey geliyor konuşuyorsun. Kendimizi deşmek insanları deşmek öğrenmek anlamak empati kurmak anlamak bu.
Biraz zor bir dönemden geçtiniz öyle diyebilir miyiz?
Çok kırgındım ve yorgundum moral olarak. Üst üste sevdiklerimizi kaybettik. Çok ağır şeyler yaşadık son yıllarda. Müşfik’ten 2 buçuk ay önce oğlumuzu kaybettik. 2 buçuk ay sonra da Müşfik’i. Umudumu kaybetmemeye çalışyorum.
Röportaj: Petek KIRBOĞA
Fotoğraf: Metin ERDOĞAN