Hollanda’da doğup büyüyen Tülay Demir Oktay, Öz Yetenek ve Eğitim Uzmanı olarak orada kurduğu “My Core Talents” isimli şirketini Türkiye’de “Yetenek Avcısı” adıyla hayata geçirmiş. Çocukların ve gençlerin kendilerini keşfetme sürecine yardımcı olarak onların doğru meslek seçimi yapmalarında önlerini açan Tülay Demir Oktay’ın ‘Keşke Deme ve Çocukken Ne Olmak İsterdin?’ adlı iki kitabı bulunuyor. Uluslararası Ticaret Yapan İş Kadınları Derneği Başkanı olan başarılı iş kadını aynı zamanda TİKAD üyesi olarak çalışmalarına devam ediyor. Tülay Demir Oktay’la iş hayatı, başarıları ve yetenek avcılığı üzerine özel bir söyleşi gerçekleştirdik.
Eğitiminizden bahseder misiniz?
Eğitimime eğitim fakültesi ile başladım fakat eğitim fakültesinden sonra pedagojik bilimlerde eğitim felsefesi ile devam ederek, eğitim ve insan kaynaklarını birbirinden ayrı görmeyerek potansiyel, yetenek, çoklu zeka konularında eğitimler alarak, araştırmalar yaptım. Ortaya çıkan sonuçla da eğitim, yetenek, potansiyel, insan kaynakları ve zekayı kabul eden bir sistem yarattık.
Hollanda doğumlusunuz ne kadar süre orada yaşadınız?
Öncelikle şunu belirtmeliyim, 1960’tan beri Hollanda’da yaşayan bir ailenin 3. kuşak torunuyum. Hollanda’da doğdum, büyüdüm tüm yaşantım orada geçti.
Türkiye’ye dönme kararını nasıl aldınız?
Türkiye’yi yani kendi ülkemdeki yaşantıyı çok merak ediyordum. İlk etapta bir ofis açmayı düşünüyordum fakat hiç tanımadığım bir ülke olduğundan çok çekincelerim vardı. O dönemde eşimle tanıştım kendisi İstanbullu ve ‘aşk tesadüfleri sever’ misali şirket, evlilik ve annelik bir arada oluverdi. Halen şirketimiz Avrupa’da da hizmet vermekte fakat İstanbul beni çok mutlu ediyor gerçi her ayın bir haftası yine Hollanda’da geçirmekle beraber çok fazla seyahat ettiğimden İstanbul’a henüz doyamadım diyebilirim.
Hollanda’da kurduğunuz şirketinizi Türkiye’ye Yetenek Avcısı markası olarak taşıdınız, neler yapıyorsunuz?
Şirketlerimiz aslında halen Avrupa’da daha fazla hizmet vermekte, fakat birçok Avrupalı, şirketimizin bir Türk şirketi olduğunu bilmiyor. Öncelikle Türkiye’ye yetenek kavramını eğitim sistemine biz soktuk ve bunun için biraz gururlanıyoruz açıkçası. Şimdi hangi okulun reklam kampanyasına baksanız yetenekle ilgili bir şey okursunuz. Bu bizim için çok önemliydi bunu ilk benim düşünmüş olmamın bir değeri yok, önemli olan bunun artık fark edilmiş olması ve ebeveynlerde farkındalık yaratılmış olması.
Ben ve ekibim; bireylerin doğuştan gelen yeteneklerini keşfetmelerini ve görmelerini sağlayarak, doğru meslek seçmeleri konularında kendilerine yardımcı oluyoruz. Eğitimcilere, eğitim kurumlarına eğitimler veriyoruz. Çizgi film, animasyon, dizi ve filmlere danışmanlık hizmeti veriyoruz. Eğitim araç gereçleri üretip dünya pazarına sunuyoruz. Şirket içi potansiyel değerlendirmesi ve çalışana özel doğru pozisyonları belirliyoruz veya o pozisyona en uygun potansiyeli keşfedebiliyoruz. Ayrıca artık Genç Hayat Vakfı ile birlikte çalışmalar yapıyoruz bu yıldan itibaren birçok projeyi birlikte yürütme kararı aldık.
Türkiye ve Hollanda’daki eğitimi karşılaştırdığınızda neler söylersiniz?
En belirgin özellik Hollanda’da yapılan sınavların çocuğun kapasitesini belirleyip doğru karar vermesine yardımcı olması. İleride, olası yanlış bir karar sonucu pişmanlık yaşaması ve mutsuz olmasını engelleniyor. Dolayısı ile kapasitesi doğrultusunda bir meslek edindirip ülkeye en faydalı potansiyeli kullanmak istiyorlar. Türkiye’de ise sınav demek öğrencilerin birbiri ile yarışması demek ve kendini bir nevi ispat etmesi demek. Bir öğrenci örneğin lisede çocuk bakımı ile ilgili bir eğitim alıyorsa o öğrenci için bir sonraki adım doğal olarak eğer kendi de devam etmek isterse kreş öğretmenliği olur, orayı da tamamlayıp yine devam etmek isterse ana sınıf ve hatta ilkokul öğretmenliği olur. Yani bu yolda kendini istediği kadar geliştirebilir ve devam ettirebilir.
Türkiye’de her şey puanlama ile olduğundan bu geçişlerin ve sürdürülebilirliğin sağlanması neredeyse imkansız. Eğitim kişiye özel bir durum aslında yani filan ülkenin eğitimi veya falan ülkede filanca okuldaki eğitim çok iyiymiş deniyor, bu doğru olabilir fakat eğer çocuğun veya gencin evden aldığı kültür ile okulunki birbirine uymuyor ise bu o çocuk için iyi bir eğitim olmayacaktır. Fakat genele baktığımızda Türkiye çok kalabalık bir ülke ve eğitim her ne sebepten bilmiyorum fakat tam rayına oturtulamamış. Bunun başlıca sebeplerinden biri ise ısrar ediyorum eğitim fakültelerinin müfredatı. Öğretmen olmak için bu kadar çok bilgiyi ezberleteceklerine çocuklara en iyi eğitim nasıl verilebilir diye öğrencilerini düşündürtmeleri daha doğru olabilir.
Çocuk ve gençlere yönelik pedagojik eğitim ve yetenek gelişimi hakkında Türkiye’de hayata ilk defa geçen proje size ait, bu projenizden bahseder misiniz?
“Yetenek Analizi Uygulama“ projemiz Türkiye’de ilk defa 700 den fazla çocuğa 3 ay gibi kısa bir sürede, tek tek çocuklarla birebir görüşmeler sonucunda uygulandı. Proje Fatih Belediyesi Bilgi Evleri’nde öğrenim gören 8. sınıf çocukları üzerinde belediye, belediyeye bağlı 5 adet bilgi evi ile iş birliği yapılarak uygulandı. Görüşülen çocukların sınav sonrası doğru tercih yapmaları sağlanarak kendilerine hedef belirleme, motivasyon ve sınav stresini yenme konularında küçük eğitimler verildi. Aralarında müthiş zekaya sahip çocuklar olduğu gibi o yaşta hatta daha önceki yaşlarda hedef belirleyen ve yeteneğine göre meslek seçen çocuklar, ayrıca çok iyi şiir yazan, kitap yazan, müzik aleti çalan ve ödülleri olan çocuklarımızda var. Bu çocuklar arasından en iyi 50 çocuk seçilerek onların mesleğe başlama ve meslek hayatlarının ilk yılları dahil olmak üzere gözetimleri yapılacak. Bu yönlendirmeler sonucunda mutlu, başarılı bireyler yetiştirilmesi hedeflendiğinden, aslında projem 5 yıl sonra amacına ulaşmış olacak. Hedefimiz bu projenin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürürlüğe girerek ilkokul döneminde tüm çocuklara uygulanması. Böylelikle ne istediğini bilen mutlu ve başarılı bireyler yetiştirmek kaçınılmaz olacak.
Çocukların doğru mesleği seçmeleri için onlara nasıl yardımcı oluyorsunuz?
Çocukların okul durumunu psikolojik durumunu istek ve arzularını aslında tüm hayallerini analiz edip birlikte bir yol çiziyoruz.
Çocuk kaç yaşındayken analizi yapılıyor? İdeal bir yaş var mı?
Ergenlik dönemi ve sonrasındaki gençlerle çalıştığımızda daha güzel verim alabiliyoruz. Geleceğe dönük düşünebilmeleri avantaj sağlıyor.
“Bugün işe gitmek istemiyorum.” diyen bir grup var onlara neler söylersiniz? Çözüm için ne yapmalılar?
Öncelikle bunun nedeni araştırılmalı, neden işe gitmek istemediği belirlenmeli, eğer ki birey bedensel ve ruhsal yorgunluktan aslında sevdiği ve başarılı olduğu işine gitmek istemiyorsa bu ciddi bir konudur. Bireyin ruhsal ve bedensel olarak kendisini zorlayan bir etkene maruz kalması haline “Burn-Out” yani “Mesleki Tükenmişlik Sendromu” diyoruz. Günümüzde hemen hemen her iş alanında görünen bu sendrom özellikle iş stresinin yoğun olduğu ve iş yükünün aşırı fazla olduğu yerlerde çalışan kişiler başta olmak üzere oldukça yaygın olan ruhsal bir hastalıktır. Mevcut işyeri koşulları haricinde bireye ait özelliklerde bu sendromun ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Ayrıca bireyin iş yaşamı dışında aile yaşamı ve sosyal yaşamı gibi birden fazla alanda stres yaşatan olayla karşı karşıya gelinmesi, strese yatkın bir kişilik yapısına sahip olunması da bu sendromun ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Mesleki Tükenmişlik Sendromu yaşayan bireyin ilk yapması gereken ruhsal bozukluğa yol açan nedenleri belirlemek. İş yerinde stres yaratan etkenleri yok edilebilmesi veya aza indirgenmeye çalışılması. Sorunlar ve sorunların kaynakları belirlendikten sonra gerek bireye gerekse işverene düşen sorumluluklar vardır. İşveren tarafından bu sorun geçici mi değil mi bakılmalı, değişiklikler ve düzenlemeler yapılmalı. Geçici bile olsa yinelenecek bir sorun olup olmadığına bakılmalı, tekrarlanmaması adına önlemler alınmalı. Çözüm sürecine tüm kurum çalışanları katılmalı. İş yerinde gerekirse statü, yer değişikliği yapılmalı. Kurum içi çalışanların sosyal ilişkileri güçlendirilmeli. Bireysel, kurumsal hedef ve beklentiler yeniden gözden geçirilmeli. Gerçekleştirilebilir yeni hedefler konulmalı. Gerekli düzenlemeler yapılırken işi yapacak bireyin düşünce, istek ve beklentileri göz ardı edilmemeli. Stres yaratan çalışana mutlaka stres yönetimi eğitimi verilmeli.
Yetenek analizinde neler yapıyorsunuz?
Bireyin olaylara, olgulara nasıl tepki verdiği, kişilerle nasıl ilişki kurduğu, nesnelerle neler yaptığı veya yapmadığı, neden öyle yaptığı ya da yapamadığını, tüm geçmişini, geleceğini ayrıntılı olarak değerlendirilip irdeliyoruz. Kişiye özel olarak yapılan bu analiz sonucunda bireyin doğuştan sahip olduğu yetenekleri yüzdeleriyle birlikte ortaya çıkartıyoruz. Analiz sonucunda lise veya üniversite tercihleri yapılırken, meslek seçerken ya da meslek değiştirirken ailelere ve bireylere yol gösterici oluyoruz.
Öz yetenek ne demek? Klasik yeteneği ve öz yeteneği ayırıyorsunuz?
Öz yetenek klasik yeteneklerin çok daha altında, derinlerde yatan yatkınlıklardan ve dış etkenlerden, harici faktörlerden etkilenmeyen kişilik özellikleridir. Öz yeteneklerimiz neyi neden yaptığımız ya da yapmadığımızın şifresidir. Yetkinliklerimizi uzmanlıklarımızı becerilerimizi ve klasik yeteneklerimizi oluşturan, onları keşfetmeyi sağlayan, onların temel sebebi olan doğuştan sahip olduğumuz yeteneklerimizdir.
‘Keşke Deme’ kitabınızda neler anlattınız? Kimler okumalı kitabınızı?
“Keşke Deme” kitabımda (İnkilâp Yayınevi) bireyin kendisini tanıması, doğru yol haritası çizebilmesi, istekleri ve yapabildiklerini ayırt edebilmesi, kararsızlık, motivasyon eksiklikleri, sınav stresi ve kaygısından kurtulma, hedef koyma, odaklanma, planlı, verimli çalışma ve yeteneğini keşfetme konularından küçük tüyolar vererek, “Keşke Deme” den mutlu birer yetişkin olabilmelerine yardımcı olabilmesi adına üniversiteye hazırlanan gençlere yönelik hazırlandı. Ancak bu kitabı; unuttukları kendi gençlik dönemleri ile ilgili detayları hatırlayarak çocuklarının geleceğe dair yaşadıkları kaygıları bir nebze de olsa anlayıp, gereken desteği verebilmeleri adına anneler, babalar ve eğitimcilerde mutlaka okumalı.
‘Çocukken Ne Olmak İsterdin?’ kitabınızdan bahseder misiniz?
“Çocukken Ne Olmak İsterdin?” kitabımda içimizdeki yeteneği keşfederek, doğru mesleği seçebilmeyi, ebeveyn ve eğitimcinin çocukların oynadıkları oyuncaklarda öz yetenek şifrelerini keşfedebileceklerini, hobilerimizin verdiği gizli mesajları ve içimizdeki yetenekleri keşfettikçe çıkılacak yolun bir eğlence haline geleceğinden, başarının bu anlamda kaçınılmaz olduğundan bahsettim. Yeteneklerimizle doğru orantılı olarak keyifle ve isteyerek yapmış olduğumuz her işte başarı kaçınılmaz olur. Yeteneksiz insan yoktur, başarı bizim elimizdedir.
Kitabınızda “Kendini tanımak hayatı sevmektir.” diyorsunuz, kendimizi nasıl tanıyabiliriz?
Ben kimim? Ne yapmak istiyorum? İki sihirli cümle. Tüm kimliklerden sıyrılarak kim olduğumuzu bilmek. Gerçekte kimim? Temelde kim olduğumuzu bilmek hayatta atılacak her adımda, alınacak her kararda, yürünecek her yolda tüm sorumluluğu kendi omuzlarımıza almak. Yapılan her hata, gidilen her yanlış yoldan ders alarak, çözüm üretebilme ve yapılan hatanın nedenini bilerek ilerlemek, hayattaki deneyimlerimizin en büyük parçası olacaktır. Gerçekte kim olduğunu ve ne istediğini bilen bireyin hayatta mutlu olması kaçınılmazdır. Kendini tanımak neden keyif alıp neden alınmayacağını bilmek ve her daim mutlu olmak adına şartları kendine göre hazırlamaktır. Şartlarını kendi lehine çevirmektir. Bu durumda birey kendisi için en doğru olanın ne olduğunu net bildiğinden doğru zamanda doğru yerde olacaktır. Mutlu birey yaşamayı sever. İşte bu yüzden “Kendini tanımak hayatı sevmektir.”
Geçmişte yer aldığınız sosyal projelerden bahseder misiniz?
Hollanda İş Adamları Derneği ile birlikte yürüttüğümüz girişimcilikle ilgili projelerde Maastricht Zirve Organizasyonu’nu gerçekleştirdik. Avrupa’daki Türk kökenli gençlerin daha iyi eğitimler alabilmeleri için projeler geliştirdik. Girişimcilik üzerine kadınlara yönelik projeler yaptık. Avrupa’da yaşayan etnik kökenli akademisyenlerden daha fazla verim alabilmek için çeşitli paneller ve seminerler düzenledik. Avrupa’da Türkçe dilinin yaşatılması için çeşitli projeler oluşturduk. Avrupa Türk Demokratlar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği yaptım.
Türk kadınlarının yaşadığı ülkede adaptasyonu ve yaşadığı ülkenin kültürü ve dilini öğrenebilmesi üzerine yeni geliştirilmiş projeler düzenledim. Türkiye’de eğitime yönelik Milli Eğitim Bakanlığı ile geliştirdiğimiz projeler devam ediyor. Halen devam eden UTİK Başkanlığım var ve TİKAD üyesiyim. Yine çok önemsediğimiz Türk girişimcilerin Türkiye’den Avrupa’ya yapacağı ihracatlarla ilgili bilgilendirmeler yapıyoruz, bunu hem Brüksel’deki dernek hem de İstanbul’daki konsolosluğumuz aracılığı ile yürütmekteyiz.
Uluslararası Ticaret Yapan İş Kadınları Derneği Başkanı olarak neler yapıyorsunuz? Derneğinizden bahseder misiniz?
Avrupa ve Türkiye arasındaki ilişkileri güçlendiren aklınıza gelen her tür proje, etkinlik, aktivite çalışmalar yapan bir kadın kuruluşuyuz. Avrupa’da ciddi lobi faaliyetleri yürütüyoruz. Yönetim kurulumuz da Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde halen siyaset, iş alanı, hukuk alanında faal olan Türk kökenli güçlü kadınlardan oluşuyor.
Türkiye’de eğitimin daha iyi olması için neler yapılabilir?
Bizler bunun için çok çalışıyoruz. Genç Hayat Vakfı ve Yetenek Avcısı iş birliğinde, tüm dünyadaki eğitim sistemlerini de sürekli inceliyoruz. Kesinlikle bu konuda en tecrübeli ve bilirkişi durumundayız, bunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Bu konuda mütevazı olamayacağım çünkü hem kar amacı gütmek gibi bir kaygımız yok hem de bizler bunu misyon edindik. Bu bir gönül işi ve bizler hayatımızı buna adadığımız için çok daha verim alabiliyoruz. Kişiye özel eğitim olabilmesi için metodlar geliştiriyoruz. Ögretmenlere eğitimler veriyoruz. İnancım ne kadar doğru bilmiyorum fakat başta eğitim fakültelerini iyileştirmekle başlanmalı ve gerçekten eğitimci olabilecek insanlara bu eğitimler verilmeli. Eğitmen, öğretmen iyi olduktan sonra dağ başında da olsa iyi eğitim verilir zaten.
Türkiye’de sizden başka yetenek analizi yapan var mı?
Hayır, şu anda yok, ancak geleceğe yönelik projelerimden bir tanesi de bu. Yetenek uzmanı eğitmenleri yetiştirerek, daha çok kitleye hitap edilmesini sağlamak.
‘Keşke Deme’ kitabınızda ebeveynlere çocuklarına davranışları ile ilgili ipuçları veriyorsunuz, sizce en çok dikkat etmeleri gereken noktalar neler?
Ebeveynlerin çocuklarına küçük yaştan itibaren yeteneklerini keşfederek doğru mesleğe yönlendirme konusunda büyük ve önemli bir görev düşüyor. Küçük bir çocuğun bilgiye ve gelişime aç olan zihni, kendisine sunulanı kapma konusunda oldukça heveslidir. Bu süreçte ona ne sunulursa çocuk bunu büyük bir iştahla alıp özümser ve şekil verir. Ebeveyn ve eğitimcilerden göreceği yardımlar, iş birlikleri ile konuya olan ilgisi daha da artar. Küçük yaşta yeteneğine göre doğru mesleğe yönlendirilen çocuk gelecekte mutlu bir birey olur. Ebeveynler, okul öncesi ve ilkokul eğitimcilerinin bu anlamda daha duyarlı ve yönlendirici olmaları gerekir.
İş dışında neler yaparsınız?
Eşimle birlikte seyahat etmeyi çok seviyoruz. Her ay yeni bir ülkeyi keşfetmek gibi bir takıntımız var. Haftanın en az 4 günü kick box ve fitness yapıyorum. Tüm bunlar yine birbiriyle bağlantılı, nasıl mı? Tüm hayatım insanların hele hele çocukların ve gençlerin potansiyellerini en doğru yerde kullanması üzerine kurgulu olduğundan bu benim her şeyimi etkiliyor. Yani okuduğumda seyahat ettiğimde spor yaptığımda bile tüm düşüncelerim bunun üzerine kurgulu ve bu beni çok mutlu ediyor. Çünkü bu bir kısır döngü değil ve hep gelişime açık bir alan olduğundan ben bile halen öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Yeni resimli kitaplarımızın hazırlığı içerisindeyiz bu kitaplar hem ana sınıflarında kullanılabilecek olup hem de ebeveynler evde kendileri çocukları ile çalışmalar yapabilecekler, şu an içeriğinden bahsedemiyorum fakat yayınevimle birlikte Aralık ayında piyasaya sürmeyi planlıyoruz. Şimdilerde ise yine televizyonlardan gelen teklifler var onların değerlendirmelerini yapıyoruz. Çünkü ben başka bir formatta çalışamam.
Benim ürettiğim kendi fikirlerimi sunabileceğim bir program olmalı. Bu yüzden formatı bize ait 3 TV programımız var bunların arasından öncelikli olanı seçip bize uygun bir kanalda hayata geçirmeyi düşünüyoruz. Benim işim, hayatım insanları analiz etmek ve mutlu olmalarını sağlayabilmek, bu beni de çok mutlu ediyor. Yani iş ve özel hayat diye fazla bir fark görmüyorum.
Formunuzu nasıl koruyorsunuz?
Bildiğiniz üzere 3 tane normal doğum gerçekleştirdim elbette doğumlardan etkileniyorsunuz. Ancak sağlıklı yaşam benim yaşam biçimim olduğundan ve düzenli spor yapan birisi olduğum için çok özel bir şey yapmıyorum. Fitness, pilates ve kick box’u dönüşümlü olarak haftada dört güne yayarak yapıyorum. Sporu çok seviyorum ve çocukların spor yapmalarını çok önemsiyorum çünkü Türkiye’de spor yapmak sanki bir hobi gibi veya gereksiz gibi görülebiliyor halbuki her insan doğduğundan itibaren hareket etmeli. Artık herkesin zararlarını bildiği gibi ben de beyaz şekerden margarinden ve fast food yiyeceklerden uzak duruyorum.
Stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Ne giymeye karar verirsem vereyim mutlaka zıt bir parça ile tamamlarım. Örneğin klasik bir takım giydiysem spor bir ayakkabı ile veya spor giydiysem fantezi bir ayakkabı ile tamamlarım. Zıtlıkların uyumunu seviyorum.