Serhat Hacıpaşalıoğlu... Bu isim bir yerlerden tanıdık geliyor değil mi? İlk duyuşta hatırlayamayanlar için küçük bir hatırlatma yapalım hemen. Sene 1994 Riziko isimli yarışma programı... 90’lı yıllarda TRT’de yayınlanan ve büyük ses getiren yarışma programı Riziko’nun sunucusu “Bay Riziko” olarak tanıdık onu. Sonrasında ekranlarından uzak olduğu dönemde müziğe yönelen ve yurtdışında imzasını attığı büyük projelerle hepimizi şaşırtan bir isim o. Son büyük çıkışı ise bu sene İsveç’in başkenti Stockholm’de gerçekleşecek olan Eurovision Şarkı Yarışması’nda San Marino’yu temsil edecek olması... Bir Türk’ün başka bir ülke adına Eurovision’a katılacak olması gerek ülkemiz gerekse kendisi için son derece gurur verici ve önemli bir adım. Eurovision finalleri öncesi yurt dışıyla ülkemiz arasında mekik dokuyan Serhat Hacıpaşalıoğlu ile yoğun hazırlık programı sırasında ofisinde buluşarak keyifli bir çekim ve sohbet gerçekleştirdik. Diş hekimliğinden televizyonculuğa, program yapımcılığından yorumculuğa uzanan dopdolu hayat hikayesini ve hepimizi şaşırtarak gururlandıran Eurovision serüvenini kendisinden dinledik.
Serhat Bey, diş hekimliğinden sunuculuğuna ve yorumculuğa uzanan bir kariyeriniz var. Farklı seçimlerle şekillenen hayat hikayenizi bir de sizden dinleyebilir miyiz?
İstanbul doğumluyum, Alman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi mezunuyum.1993’te kurduğum END Productions, TV-Müzik prodüksiyonları, etkinlik yaratım ve pazarlama konularında faaliyet gösteriyor. 7 yıldır Alman Liseliler Derneği’nin başkanlığını yürütüyorum. Kendimi, hiperaktif, perfeksiyonist ve dolayısıyla stresi bol bir kişi olarak tanımlayabilirim. Hobilerinden profesyonel yaşantısını oluşturma lüksüne sahip biri olarak, çalışmak bana eğlence gibi geliyor.
Diş hekimliğinden sonra neden yapımcılığı ve televizyonu seçtiniz? Sizi buraya yönlendiren şey ne oldu?
Gerek Alman Lisesi’nde okurken, gerekse diş hekimliği eğitimini alırken, geniş kitlelere hitap eden bir şeyler yapmak istediğimin farkındaydım. Ama bunun ne olması gerektiğini henüz keşfetmemiştim. Diş hekimliği eğitiminden sonra gittiğim Almanya’da, televizyon dünyasının o dönemlerde geldiği modern noktaya tanık oldum ve bu konuda ilerlemek istediğime karar verdim. Tabii bu pek de kolay olmadı. Türkiye’de özel televizyonların yeni hayata geçtiği bir dönemdi. Ben her ne kadar yurt dışında televizyon konusunda çalışmalar yapmış olsam da, sonuçta ülkemdeki o dönemin televizyon yöneticilerini ikna edecek bir tecrübeye ya da geçmişe sahip değildim. Ya da onlar olmaları gerektiği kadar vizyoner değillerdi. Dolayısıyla var olan tüm TV kanalları tarafından reddedildim. Ama ben kolay pes eden birisi değilim. Eğer bir konuda kendinize güveniyorsanız, o konuda gerçekten iyiyseniz, zamanı gelir ve başarı size bulur. Televizyon konusunda doğru karar verdiğime emindim ve çalışmaya devam ettim. 1994 yılında TRT, getirdiğim yabancı formatlı yarışma projesine yeşil ışık yaktı. Böylece Riziko başladı ve Türk televizyon tarihinin en başarılı yarışma programlarından birisi hayata geçti.
Bir döneme imzasını vurmuş önemli yarışma programlarından biri Riziko… Kariyerinizde nasıl bir rolü oldu Riziko’nun?
Riziko, beni hayalini kurduğum televizyon dünyasına adım attıran ve geniş kitlelerle tanıştıran program oldu. Hayatımda çok önemli bir yeri vardır. Proje benimle o kadar özdeşleşti ki, bugün bile hala pek çok kişi için “Bay Riziko”yum. Ama her şeyi tadında bırakmak gerek. Yoksa bir yere takılır ve kendinizi geliştiremezsiniz. Hayatımın sonuna kadar Riziko’yu yapmayı hiç düşünmedim. Benden sonra, aynı formatla yapılan prodüksiyonlar da pek ilgi görmedi. Zaman hızla değişiyor. Tabii bizler de öyle... Televizyon lokal bir çalışma. Bense daha global bir hedefe yönlenmeyi arzu ediyordum. Müzik, bu arayışımdaki doğru çıkış oldu. Artık daha farklı bir kulvarda ilerliyorum.
Yapımcılık, sunuculuk derken yorumcu kimliğiniz ile tanıştık. Bu süreç nasıl gelişti?
Biraz önce de ifade ettiğim gibi, uluslararası arenada, global bir çalışma içinde olmayı arzu ediyordum. Müzik, tüm sınırların ötesine geçebilen en iyi iletişim aracı. Tabii bir altyapı oluşturmadan müzik yapıyorum demek de doğru değil. Yetenek kadar, edinilen tecrübe, vizyon da çok önemli. Ben, uluslararası bir başarı için gerekli olan tüm bu altyapıyı zaman içinde oluşturarak, aslında çok zor olan bir yolu seçtim. Önce yurtdışında başarı, daha sonra Türkiye... Bu formülü uygulamak cesaret ister. Bu yüzden kimse tercih etmez. Bunun tam tersi hareket edip, günlük lokal bir başarıya imza atmak daha kolay olabilirdi. Tercih meselesi... Benim yollarım hep zor yollardır. Zaten gerek müzik tarzım, gerekse şarkılarımı yabancı dillerde söylemem, ülkemizin genel müzik kurallarının dışındaydı. Bu, şarkılarım burada sevilmez anlamını taşımıyor, sadece sistemin farklı işlediğini ifade ediyorum. Yoksa, Viktor Lazlo ile yaptığım düet “Total Disguise”dan bugüne, sayıca fazla olmasa da tüm çalışmalarım, ülkemde de hedef kitlesine ulaştı. Ama yurt dışına baktığımızda, müziğimin ve sanatçı kimliğimin orada daha süratli kabul gördüğünü söyleyebiliriz. Aslında ülkemdeki algının gecikmesindeki sebeplerden birisi de televizyon geçmişim sanırım. Pek çok kişi müziği profesyonel olarak değil de hobi olarak yaptığımı düşünmüş olabilir. Ama sonuçta, bugün gelinen nokta önemli. Son çalışmam “Je M’Adore” ile dünyanın en büyük müzik marketlerinin dans ve DJ listelerinde en üst sıralara yükseldim. Almanya’da beş hafta 1 numarada kaldım. İngiltere dans listelerinde 2 numaraya kadar çıktım. Tüm bunlar tesadüflerle olmuyor. Arkasında çok ciddi bir çalışma var. Birkaç ay önce, Türkiye’de ilk kez Pantene Altın Kelebek Ödül Töreni’nde sahne aldım. Böylece beni sadece CD ve kliplerden tanıyan bir kitleye, nasıl bir sahne duruşum ve şovum olduğunu da gösterme fırsatım oldu.
Bu sene İsveç’in başkenti Stockholm’de 61.si gerçekleşecek olan Eurovision Şarkı Yarışması’nda San Marino’yu temsil edeceksiniz. Bu ülkemiz için bir ilk! Bir Türk’ün başka bir ülke adına Eurovision gibi önemli bir uluslararası yarışmaya katılması… Bu süreç nasıl gelişti?
Je M’Adore’un uluslararası başarısının bu sürecin gelişimine katkısı büyük. San Marino televizyonu, Eurovison Şarkı Yarışması için Avrupa’da yükselen bir yıldız arayışı içindeyken, benim son çalışmamdan çok etkilenmişler ve menajerimle bağlantıya geçmişler. Menajerim Marco telefonla arayıp talebi bildirdiğinde, önce inanmadım. Ama durumun ciddi olduğunu anlayınca “neden olmasın” dedim ve büyük gurur duydum. Bir başka ülke kendisini temsil etmem için beni tercih ediyor. Kaç sanatçının hayatında böyle bir şey yaşanmıştır? San Marino televizyonu yarışmayla ilgili tüm kararlarımda, şarkı seçimi dahil bana güvenmeyi tercih etti. Bu güven beni daha da kamçılıyor. Ayrıca unutulmamalı ki, Türkiye bu yıl yarışmaya resmi olarak katılmasa da, benim varlığımla sahnedeki yerini alacak. Dolayısıyla iki ülkenin sorumluluğunu birden taşıyorum.
Şarkının sözleri ve bestesi de size mi ait?
Ben yorumcuyum. En azından şimdilik. Söz ve müzik henüz benden sorulmuyor. Şarkı, çok uluslu bir ekip tarafından hazırlanıyor. Ekibi Şubat ortasında, şarkıyı ise kliple birlikte Mart başında açıklayacağız. Şu an söyleyebileceğim en fazla şey, şarkının İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca olmak üzere dört dilde yapıldığı... Ayrıca sürpriz versiyonlar da hazırlanıyor. Benim için çok özel bir şarkıyla sahnede olacağım ve şarkıma güveniyorum.
Yarışmayla ilgili içinizden geçen nedir?
Birinci olmak için ter dökecek 43 yarışmacıdan birisiyim. Ve belki de en iyi hazırlananlardan biri... Mayıs ayında sonucu hep birlikte göreceğiz. Her şeyden önce yarışmada, 200 milyon seyirci önünde, dünyanın en büyük sahnesinin tadını çıkaracağım. Bundan büyük bir mutluluk olur mu? Kaldı ki müzik hayatımın önemli bir etabı olsa da, Eurovision Şarkı Yarışması tüm kariyerimin tek odağı değil. Şimdiden yarışma şarkısından sonra çıkacak single’ın video çekimi için tarih belirliyoruz.
Bir yapımcı ve bir ses sanatçısı olarak ‘O Ses Türkiye’ gibi yarışmaları nasıl buluyorsunuz?
Genel tanımlarıyla “casting” yarışmaları, her ülkede önemli izlenme oranlarına ulaşan önemli televizyon şovları. Özellikle gençlere kendilerini deneme, gösterme ve aynada kendilerini görme fırsatını sunmaları açısından çok değerliler. O Ses Türkiye son derece iyi bir yapım. Jürisiyle, yarışmacılarıyla çok sağlam bir TV şovu ve Türk izleyicisinin nabzını çok iyi tutuyor. Tebrik etmek lazım.
Eurovision öncesi çok yoğun bir tempo içinde bulduk sizi... Bu yoğun tempo içinde, Türkiye’de olduğunuz zamanlarda, nerelerde bulunmak keyif veriyor size?
Son dönemde genelde bir hafta İstanbul, 10 gün yurtdışında yaşıyorum. Eurovision nedeniyle İstanbul’da geçirdiğim vakit çok azalsa da İstanbul’u dünyanın en özel şehirlerinden birisi olarak görüyorum. Gerçekten dünyanın başkenti olmaya layık bir şehir. Bizle rağmen dimdik ayakta.
Ben bir şehir adamıyım. Merkezde olmaktan hoşlanıyorum. Her türlü kültürel faaliyete yakın, şehrin nabzını her an hissedebileceğim yerler hoşuma gidiyor. Tabii tatil beldelerine de değinmeden olmaz. Fethiye, bence dünya üstündeki bir cennet. Bodrum’u da atlamamak lazım. Böyle bir ülke az bulunur.
Uluslararası kariyere sahip bir kişi olarak dünyada bulunmaktan en keyif aldığınız yer neresi peki?
Seyahat etmeyi çok seviyorum. Avrupa kıtası ve kültürü her zaman favorilerimden... Madrid kendimi çok iyi hissettiğim bir şehir mesela.
İspanyol kültürü beni hep etkiler. Yazları ise Yunan adaları, özellikle Mykonos... Yunanistan, müziğime, şarkılarıma ilgi gösteren ve beni baş tacı eden ilk ülke. Bu yüzden hayatımda özel bir yeri var. Bunun dışında işlerim nedeniyle Paris, Londra, Münih, Brüksel ve Milano hatlarım çok yoğun.
Son olarak gelecekle ilgili hedeflerinizi öğrenebilir miyiz?
Daha hayatta yapacak çok şey var. Ama tüm planlarımı gerçekleştirmek için 200 yaşına kadar yaşamam gerekiyor. 2016'nın her saniyesi dolu olarak başladı. Görünen o ki öyle de devam edecek. Mayıs ortasına kadar Eurovision nedeniyle blokeyim. İki ayda 20’ye yakın ülkede katılacağım TV şovları ve performanslarım var. Bu arada, benim çocuğum gibi olan Vodafone Freezone 19. Liselerarası Müzik Yarışması’nı tamamlayacağız Nisan sonunda. Eurovision sonrasında, önceden yapılmış konser anlaşmaları var yurtdışında. Ve Ekim ayında albümün piyasaya çıkışı... Şu anda müzik her şeyin önünde geliyor diyebilirim.