Hikayesi, Roma’da bir kürkçü dükkanıyla başlayan ünlü İtalyan giyim markası Fendi’yi ailesinden devraldıktan sonra uluslararası üne kavuşturan Anna Fendi, geçtiğimiz hafta İstanbul’daydı. Anna Fendi, Bahçeşehir Üniversitesi’nin bünyesinde kurulan Markalama Merkezi’nin tanıtım toplantısında bir sunum yaptı. Moda dâhisi Karl Lagerfeld ve Anna Fendi’nin kızı Silvia Venturini Fendi’nin geçtiğimiz aylarda yaptığı Fendi 2016 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu defilesi ardından, markanın özünü yaratan bir ismi İstanbul’da görmek mutluluk verici bir gelişme oldu ve Anna Fendi ile ilham verici bir buluşma organize ettik.
ALEM Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Zuhal Pirinçcioğlu ile İstanbul manzarasının fon olduğu bir sohbet gerçekleştiren Anna Fendi, İstanbul’un harika bir şehir olduğunu düşünüyor ve İstanbul’a ait düşüncelerini şöyle ifade ediyor: “Bir şey güzel olduğu zaman onu yeniden görmek, yaşamak istersiniz.” Fendi’nin macerasının bugün kendisi ve kardeşlerinin başarısıyla dünya modasına yön veren bir marka olarak devam ettiğini anlatan Anna Fendi, “Duygular, yaratıcılık, rasyonellik ve hız bu hedefe ulaşmakta önemli rol oynuyor” diyor. Samimi aynı zamanda zarif görünümüyle sizi etkisi altına alan Bayan Anna, Fendi Ailesi’nde var olan yaratıcılığı, modaya bakış açısını, aile iç tüzüklerini ve markanın dönüm noktalarını ALEM’e özel anlattı.
Türkiye ve İstanbul seyahatinizden ne tür izlenimlerle dönüyorsunuz?
Güzel bir şehir gördüm. Daha önce de İstanbul’da bulundum. Her gördüğüm de daha da güzel geliyor. Bir şey güzel olduğu zaman onu yeniden görmek, yaşamak istersiniz. Harika bir şehriniz var. Tüm ışıklarıyla, Boğaz’ın manzarası hem gündüz hem gece unutulmaz bir görsellik sunuyor. Gerçekten unutulmaz görsel şölen yaşattı bana İstanbul.
Dünya markası olmak için sizce neler yapılmalı?
Duygular, yaratıcılık, rasyonellik ve hız bu hedefe ulaşmakta önemli rol oynuyor. Küreselleşme de çok önemli. Tabii ki bir ürün yaratılırken hem kendi köklerine sadık kalmalı hem de uluslararası olacak niteliklere sahip olmalı. Diğer yandan öncelikle çizimsel olarak bir yatkınlığınızın olması gerektiğini düşünüyorum. Bu yatkınlığı hissedersiniz.
Bu hissiyatı yaratıcılığınız ve rasyonellikle birleştirdiğinizde ve bunlara hız, zamana karşı yarış ve küreselleşmeyi de eklediğinizde ortaya iyi bir sonuç çıkacaktır. Ve her zaman için üretilen ürünün bir ruhu ve kendi köklerinden gelen bir ilhamı olmalı. Ayrıca ürettiğiniz ürünün kesinlikle uluslararası bir geçerliliği olmalı çünkü global bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla ürettiğiniz ürün hem kendi köklerinize sadık kalarak markanın profilini yansıtacak nitelikte olmalı hem de uluslararası platformda kabul görmeli.
Uluslararası bir marka olmak yolunda Fendi için dönüm noktası ne oldu?
Biz Amerika pazarına girdikten sonra açılım yaptık ve dünya çapında bir marka olduk. Hikayemiz İtalya’da başladı tabii ki, sonra Japonya ve daha sonra da Amerika pazarına girdik. Büyük bir uluslararası başarıya ulaştık. Özellikle New York’ta 5. Cadde’de Bergdorf Goodman ve Henri Bendel mağazalarına girdikten sonra büyük bir başarıya ulaştık. 1976-1977 yıllarında oldu bu. İlk olarak kürkler, çantalar ve kadınlar için hazır giyim ve aksesuarlarla başladık işe. Kürklerle olan ilk çıkışımızı Chiacago’da yaptık. Chicago bu anlamda büyük bir pazar.
Kürk oldukça önemli bir konu. Kürkler açısından aktivistlerle bir problem yaşadınız mı?
Evet, zor bir dönem oldu. Her markanın yaşadığı sıkıntıları biz de yaşadık ancak mümkün olduğunca kürkleri bir statü sembolü olarak değil de işlenmiş bir sanat eseri gibi sunmaya çalıştık. O arada şöyle bir şansımız da oldu: Bir kürkün baştan sona nasıl yapıldığını, bir sanat eseri gibi nasıl işlendiğini Roma Modern Sanat Galerisi’nde tanıtma fırsatımız oldu.1985 yılında çizdiğimiz bu rota, yaptığımız işin anlaşılmasında önemli bir adım oldu. Diğer yandan son dönemde kürk sahibi olmak prestij simgesi olarak kabul edilmiyor ve tasarım olarak kabul görüyor.
Rekabet çok fazla. Bu rekabet içinde Fendi’yi farklı kılan özellikler neler?
Öncelikle olağanüstü bir artistik direktörümüz var: Karl Lagerfeld. Karl Lagerfeld’in büyük bir moda dehası olduğunu düşünüyorum. Onun sayesinde büyük bir araştırma laboratuvarı ve moda enstitüsü kurduk. En büyük şansımız onunla karşılaşmamız oldu. Hep birlikte ele ele vererek başardık bunu, birlikte büyük işlere imza attık. Şu an kendisi başka bir marka adına çalışıyor olsa bile, biz çok uzun bir dönem boyunca birlikte çalışma fırsatı yakaladık ve en sonundan en başına kadar bu deneyimi birlikte yaşadık. Birimiz olmadan bir diğerimiz tek başına başaramazdı bunu. Bu başarının ardındaki en önemli etkenler tabii ki yetenek başta olmak üzere profesyonellik ve geniş bir araştırma…
Bu deha, yetenek, profesyonellik, araştırma Fendi’nin fark yaratan yönleri. Karl bize bir fikir sunduğunda, kabul edilmeyecek derecede uçuk bir şey olsa da onun fikirleri bizim için hiç bir zaman imkansız olmadı. Bize bir seferinde uçaktan çekilmiş bir fotoğrafı gösterdi. Yeryüzünün kuşbakışı hali fotoğraflanmıştı. Çizgiler, şehir ve doğa siluetleri yanı sıra yansıyan ışıklar çizgi çizgi bir desen oluşturmuştu fotoğrafta. Karl bu fotoğraftaki desenin bir kürke yansıtmak istedi. Tabii ki bu duruma hiç şaşırmadık. Hemen Fendi’nin laboratuvarları ve kalıpçılarımızla konuştuk. Ardından hemen aksiyona geçtik ve ekibimizle birlikte Karl’ın gösterdiği deseni kürke yansıtmaya başladık. O dönem Karl ile 15 günde bir buluşuyorduk. Karl 15 günün ardından Paris’ten döndüğünde bu kez o şaşırdı. Çünkü böyle bir şeyin gerçekleşebileceğini kendisi de hayal etmemişti...
İş hayatında hala etkin bir rol oynuyorsunuz. Bu bağlamda motivasyon kaynaklarınızı öğrenebilir miyiz?
Genel olarak güzellik, doğanın güzelliği, gülümsemenin güzelliği, sanatın güzelliği… Bunların hepsi bana ilham veriyor ve beni besliyor. Yaratıcılıkta da bunların rolü çok büyük. Tüm bunların yanı sıra kültürel değerler de ilhama yön veren, ilhamı besleyen önemli öğeler.
Stil ne demek? Sizin için stil kelimesi ne anlam ifade ediyor?
Benim için stil hayat kalitesi anlamına geliyor. Tabii ki bu hayat kalitesinin birçok şekille tamamlanması gerekiyor.
Fendi Ailesi olarak kardeşlerinizle aranız nasıl? Ne sıklıkla görüşüyorsunuz?
Kardeşlerimle ayrı yaşıyoruz ancak her gün olmasa da sıklıkla görüşüyoruz. Birbirimize bir şey söylememiz gerektiğinde, endişe edeceğimiz bir durum olduğunda, sağlıkla ilgili durum söz konusu olduğunda, sürekli olarak iletişim halindeyiz. Annem şöyle derdi: “Bir elin beş parmağı gibisiniz. Tek başına düşündüğünde hepsinin bir fonksiyonu var, ama hepsi bir araya geldiğinde bütünlük ortaya çıkıyor ve hepsinin bir diğerine ihtiyacı var.”
Aile içinde işleri yürütmek için bir anayasanız var mı?
Evet, annemden kalan aile içi bir tüzüğümüz var. Buna göre markaya dair önemli kararlar alınırken beşimizin de fikri ve onayının alınması gerekiyor.
Enternasyonal bir aile kökeniniz var. Kökeninizde bir çok kültür bir arada bulunuyor. Kendinizi nereye ait hissediyorsunuz? Bu enternasyonal yapının başarınıza katkıları neler?
Kendimi bu kültür mozaiği içinde çok rahat hissediyorum. Dolayısıyla bu şehirde Batı ile Doğu, Avrupa ve Asya arasında kendimi çok iyi hissediyorum. Köklerimdeki bu çok kültürlülük bana bu anlamda rahatlık veriyor ve bu sayede adapte olmakta zorlanmıyorum.
Hiç Osmanlı çizgilerinden esinlendiniz mi ya da Osmanlı kültüründen yararlanmayı düşünüyor musunuz?
Osmanlı motifleri bizim için önemli bir ilham kaynağı olabilir. Onları yeni kapılar açacak bir anahtar olarak kullanıp, modern bir şekle çevirmek, modernize ederek kullanmak gerekiyor. Bir keresinde şu an ismini hatırlayamadığım, Karl’ın bize getirdiği bir Türk ressamın eserlerinden esinlendik mesela. Hatırladığım kadarıyla mozaik bir eserdi bu. Bu eserden esinlenerek kürk tasarımlarımızı yaptık.
Fendi Ailesi’nin genlerinde yaratıcılık var. Fendi Ailesi’nin bir çok üyesi yaptıkları tasarımlar ile adından sıkça söz ettiriyor. Bu başarıyı nasıl tanımlarsınız?
Evet, bu doğru DNA’mızda yaratıcılık var. Benim üç kızım var. Kızlarımdan Silvia (Silvia Venturini Fendi) mesela Fendi’nin baget çantalarının yaratıcısı. Çantalarda ve aksesuarlarda ilerlememizi sağladı. Aynı zamanda erkek ve çocuk giyiminde de öncülükleri oldu. Kendisinin dünyadaki aksesuar tasarımcıları arasında önemli, hatırı sayılır bir yeri var. Bir diğer kızım çevre dostu aksesuvar tasarımlarıyla ön plana çıkıyor. Bir diğer kızım ise sanat koleksiyoneri. Bir torunum (Delfina Delettrez Fendi) mücevher tasarımcısı. Londra’da Main Street’te satılan mücevherleri var. 9 tane torunum var ki onlar da bize yararlı olmak adına moda alanındaki eğitimlerini sürdürüyorlar.
Bahçeşehir Üniversitesi’nin BAU Branding Inovation (BBI) Merkezi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Bu girişimden çok etkilendim. Küreselleşmiş dünyada böyle bir projenin hayata geçirilmesi çok hoşuma gitti. Türkiye’de ilk kez bir üniversite bünyesinde “Markalama Merkezi” açıldı. Merkez, dünyada tanınan markalar yaratmak için yola çıktı. Bu projeden de bir marka oluşturulabilir. Mutlaka Roma’daki BAU Tasarım Okulu Direktörü Francesca de Palo ile işbirliği yaparak, Türk öğrenciler için çalışmalarda bulunacağız.