Oopscool’un hikayesini senden dinleyebilir miyiz?
Şaşırtıcı ama ölümsüz desenler yapmak istedim, tıpkı büyükannenizin dolabında yıllardır sizin için sakladığı, kimselere vermeye kıyamadığı o gömleğin deseni gibi özenilmiş, ölümsüz desenler… Desenlerin hepsini ben çiziyorum. Markanın en önemli özelliği desenleri. Lüks desen markası olma hedefiyle yola çıktı Oopscool. 2014 İlkbahar/Yaz Koleksiyonu ile ilk kez müşteriyle tanıştı. Şu an Oopscool 15. sezonunu yaşayan, Türkiye’de ve dünyada önemli lokasyonlarda ürünlerini müşterisiyle buluşturan güçlü bir desen markası. Zaman bana öğretti ki aslında her kadın desen sever. Her minimal kadının içinde hatırı sayılır dozda bir maksimalist de var ve o taraf ortaya çıkmak için doğru zamanı kolluyor. Güvenli alanda kalmayı seven, risk almaktan hoşlanmayan, garantici görünen kadın bile iyi desenden anlar ve onu kullanmak için can atar. Oopscool’un gen kodu işte o maksimalist tarafı gıdıklıyor. Yani Oopscool elbiselerini hiç beklemediğiniz birinin üzerinde; yastıklarını, duvar kağıtlarını yine hiç beklemediğiniz birinin evinde görme olasılığınız büyük.
Kıyafet tasarlarken ev tekstiline el atmaya nasıl karar verdin?
Oopscool Home başta planlı bir proje değildi. İlk olarak oğlumun odasında onun hayal gücünü destekleyecek bir dünya yaratmak istedim… Seçtiğim duvar kağıdını çok sevince Karaköy’deki showroom’umuzu dekore ederken duvar kağıtları çizme fikri doğdu. Marka müdürümüz Ahu Parker ile Oopscool Karaköy’de bir desen dünyası yaratmak istiyorduk. “Yer gök desen olmalı” diyorduk. Duvarlar, yerler, koltuklar derken kendimizi Oopscool Home’un içinde bulduk. Gelen misafirlerimiz gördüklerini satın almak isteyince “Neden olmasın?” dedik ve çalışmaya başladık. Çok heyecanlandığım bir iş çıktı ortaya. İlgi çok büyük, çok mutluyuz.
Stilin için tam anlamıyla maksimalist diyebilir miyiz?
Tarihte çok “cool” minimalistler ve aynı şekilde maksimalistler var. Kendimi maksimalist ya da minimalist olarak tanımlamak istemem. Kalıplara girmek zorunda mıyız? Kesinlikle hayır. Benim için “Asla desen kullanmam” diyen biri ne kadar sıkıcıysa, “Sadeliği hiç sevmem” diyen biri de o kadar sıkıcı. Evrilmeye açık olmak insanı besler. Ben bembeyaz bir salonda Oopscool Indian Mural’ın büyüsünün daha da etkili olacağını düşünüyorum. Bazen minimal bir kadına Oopscool elbiseyi daha çok yakıştırabiliyorum. Bilgiye ve görselliğe bu kadar kolay ulaşılabilen bir çağda tek bir şeyi beğenip kesin ve tanımlı bir stile sahip olmak bana göre çok da gerçekçi değil.
Evinin stilini genel olarak nasıl tanımlarsın?
İçgüdüsel gelişen, gelişimini hiçbir zaman tamamlayamayan, zamanla değişip şekillenen, yaşayan alanları seviyorum ve gerçek buluyorum. Stil burada devreye giriyor. Bana göre dekorasyonda da aynı kıyafette olduğu gibi, eğer bir akım veya felsefe üzerine bir alan yaratmaya çalışıyorsanız o siz değil, olmak istediğinizdir. Bizim evimiz de işte tam bu doğal akışta şekillenip gelişti. Akımı, adı, felsefesi yok. Hoşumuza giden, bizde bir duygu yaratan eşyaların, dekorların birleşimi. Hiçbir parça moda diye veya bir akıma uyduğu için alınıp eve yerleştirilmedi. Her şey akışta zamanla yerini buldu. Bizim evi biraz Osmanlı mutfağına benzetiyorum. Farklı kültürden leziz parçalar var bence. Mesela Japon kakması bir sehpayla İngiliz berjer yan yana, yine salonda Oopscool Indian Mural’ın önünde Çin ejderhası desenli bir Fransız berjeri var.
Eray ERKOCA – eray.erkoca@alem.com.tr / Fotoğraflar: Selin SARAL