Zelia Kaçar ile Markası Üzerine

Yolculuğu Madrid'de başlayan Sagaza'nın koleksiyonları da tasarıma olan tutkusu ve güçlü kadınlardan aldığı ilhamla şekilleniyor. Zelia Kaçar'ın dünyasını keşfetmeye davetlisiniz.

ABONE OL
27 Nisan 2022 Çarşamba 09:50 | Son Güncellenme:
33 dakika okunma süresi
Zelia Kaçar ile Markası Üzerine

Modaya dair ilk hatıranız nedir? Çocukken annesinin gardırobunu karıştırmayı sevenlerden miydiniz?

Altı yaşındayken kendimde farklı bir şeyler olduğunu keşfetmeye başlamıştım. Annemin iddiası olmayan, yalın bir tarzı vardı. O yalınlığı benim çok hoşuma giderdi. O anlamda annemi rol model aldığımı düşünüyorum.

O yıllarda ne olmak istiyordunuz?

Veteriner olmak istiyordum. Ama hep bir aykırılığım vardı. Kocaman postallar çıkmıştı; "Herkes çok kaba değil mi?" derken okulda ilk alan bendim. Saçımı rengarenk boyamıştım. Farklı olmayı seviyordum ama kendimi tam olarak bulamamıştım. Şimdilerde okul yıllarından arkadaşlarım Instagram'da beni bulunca "Sen hep farklıydın." diyorlar.

Moda alanında kariyer yapmaya ilk ne zaman karar verdiniz?

Lisede tarzım fark edilmeye başlandı. O zamanlar punk, rock tarzlar modaydı. Ben o stili de feminen bir şekilde yorumlamıştım. O dönem Salvador Dalí ile tanıştım. Resimleri, sürrealist akım beni çok etkiledi. Odamın duvarlarına Dalí posterleri asmıştım. Aynı zamanda Johnny Depp hayranıydım. Johnny Depp ile Kate Moss'un çift olarak auraları ve Dalí beni İspanya'ya taşıdı. Sanat, moda ve aykırı rock tavırlar bana hayaller kurdurdu.

Bir dönem fotoğrafçılık ve antropoloji eğitimi almışsınız.

Fotoğraf makinesiyle kendimi anlatmak istediğim için fotoğrafçılık okudum. Bir hocam bana "Hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etme, her şeyi kendi süzgecinden geçir ve kendi zevkine göre yorumla." demişti. Benim için çok kıymetli bir tavsiyeydi. Bugün bana gelen stajyerlere de ben aynısını söylüyorum. Benim başarımdaki en önemli kriter bu. Hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmiyorum, kendi bakış açımı katmayı kıymetli buluyorum.

Bu eğitimler bugünkü hikayenize nasıl yansıyor?

Fotoğrafçılık okuduktan sonra Nihat Odabaşı'nın yanında staj yaptım. O dönem fotoğrafçılıkta değil işin moda tarafında olduğumu anladım. Nihat Odabaşı'nın fotoğrafa modayı katması beni çok etkilemişti. Stylist oldum, hatta ALEM Dergisi ile freelance çalıştım. İlk çekimim de Tuba Ünsal ile De Beers çekimiydi. Fotoğrafçılık gözümdeki bütünselliği çok güzel kavrattı. Styling, moda, fotoğrafçılık hepsi bir bütün aslında... Antropoloji de insan demek, kadını keşfetmemi sağladı. Kadının hayattaki duruşu, nasıl mutlu olduğu, ne giymek istediği üzerine düşündüm. Moda ile kadın ve sanat ilişkisini çözmemi sağlayan da aslında antropoloji. Benim için modadan ya anlarsınız ya da anlamazsınız. Modacı olunur mu doğulur mu sorusuna cevabım doğulur olur. Tabii ki kendimizi geliştiriyoruz, dünyaya entegreyiz, sürekli araştırıyoruz ama içinde olmalı. Modanın toplumdaki, kadındaki yerini çözmelisin. Bana hep erkek modasıyla ilgili bir şey yapmak isteyip istemediğimi soruyorlar. Hiç düşünmüyorum. Kadının proporsiyonu, kadının güncel olaya bakış açısı, toplumdaki yeri, kıyafeti giyerken ne hissettiği ile ilgileniyorum. Steve Jobs'un "Bugüne baktığınızda noktalar oluşmaz ama geçmişe baktığınızda o noktalar bugün neden burada olduğunuzu gösterir." cümlesini çok severim. Antropoloji ve fotoğrafçılığın benim en önemli noktalarımdan olduğunu düşünüyorum.

Profesyonel olma yolunda ilk adımı Madrid'de atmışsınız. Diğer moda başkentleri yerine Madrid'i seçmenizin özel bir sebebi var mı?

Dediğim gibi Salvador Dalí aşığıyım. Aşık olduğu kadını, resimdeki ilhamını her şeyini biliyorum. O beni İspanya'ya ısıttı. Onun gittiği ve ilham aldığı yerleri görmeyi çok istiyordum. Amcamın orada bir iş kolu vardı. Yeditepe Üniversitesi'nde antropoloji okuyordum; notlarım sıkıntılıydı ve bursumu kaybedince amcamı aradım ve bana iş vermesini istedim. Orada gidebileceğim, kendimi maddi olarak var edebileceğim bir yer vardı. Oraya giderken hayattan bezmiş, mutsuz hissediyordum. Pasaport kontrolünde yakışıklı bir İspanyol polis "Hola Zelia!" dedi. İsmimdeki tınıya bak dedim kendi kendime. İsmimdeki h harfini o gün attım. Sanatçılar gibi adımı değiştirdim yani. O gün hayatım değişti. İspanya bana aslında pozitif, mutlu ve enerjik olmayı, hayattan zevk almayı öğretti. Orada dört yılımı çok mutlu geçirdim. Salvador Dalí'nin evine üç kez gittim. Onun dünyası, ilham kaynakları beni inanılmaz etkiledi. Koleksiyonlarımda İspanya'dan izler çok olur o yüzden. Yeşil, turuncu, pembe renkler; volanlar... Benim ilk çıkışım volanlı elbisemle oldu. Onu da Penélope Cruz İspanya'da giydi. Ben buradan üniversiteyi terk edip İspanya'ya gittim ve üç sene sonra Penélope Cruz'u giydirince önemli bir gazeteye moda alanında tam sayfa röportaj verdim. İspanya benim tüm hayatımı değiştirdi. Orada hiç yabancılık çekmedim. Amcamın yanında dokuz ay çalıştıktan sonra para biriktirip üniversiteye yazıldım. Istituto Europeo di Design'da okudum. Çok mutlu bir tasarımcı olarak ülkeme döndüm.

Yolun başında Penélope Cruz'u giydirerek iddialı bir giriş yapmışssınız sektöre...

Evet. Pedro Almodóvar ile defileye gelmişlerdi. Kıyafeti giydi, ben şoka girdim.

Madrid'de aldığınız eğitim, orada edindiğiniz tecrübeler size neler kattı? O yıllara dair neler söylemek istersiniz bize?

Buradan giderken stylist tarafım vardı, modayı çok seviyordum, moda dersleri almıştım. Ama orada dünyayla entegre yaşıyorsunuz. Soho House'a gidiyordum, Victoria David Beckham ile karşılaşıyordum. İspanyolların rahat bir tarzı var. Şıklığı yalınlıkla çok güzel birleştirmişler. O rahatlığı Türkiye'ye getirdim. Krep kumaştan ilk elbise yaptığımızda "Krep kumaştan elbise mi olur?" dediler. Şu anda bütün elbiseler krep. İspanya'nın ruhunda kıyafetle yaşamak var. Kıyafet sizi mutlu etmek için bir araç aslında. O ülkenin DNA'sı, benim Türklüğümle, aldığım eğitimle, kişiliğimle ve tecrübelerimle çok güzel bir harman oldu. Ülke, rengiyle ve havasıyla beni etkiledi. İspanya'da hep mutlusunuz. Güneşle kalkıyorsunuz. İnsanlar çok pozitif, arkadaşlıklar çok güzel. Her yerde bir ilham var. Sokağa çıkıyorsunuz, herkes dans ediyor. Barselona'da öğle arasında denize girip işe dönüyorsunuz.

Türkiye'ye dönmek zor oldu mu?

Taşı toprağı öptüm, böyle bir özlem olamaz. Türkiye aşığı olarak döndüm.

Sagaza'nın tohumları da İspanya'da atılmış. Markanın ilk günlerini anlatır mısınız bize?

Rüya gibiydi Nereye gideceğini bilmeden bir şeyleri yapıyorsunuz, çok emek vererek ve tutkuyla yaptığınız zaman başka bir şey ortaya çıkıyor. Ben orada okurken Antonio Alvarado'nun yanında staj yaptım. O dönem aynı zamanda dealer'lık yapıyordum; yurt dışındaki markaların tasarımlarını Türkiye'de ürettiriyordum. Antonio benim iş bitirici yönümü gördüğü için triko koleksiyonunun sorumluluğunu verdi. Ben o koleksiyonu Türkiye'de ürettirdim ve hayran oldular. Biz Türkler pratik zekalıyız. Benim koleksiyonu 15 günde yaptırmama inanılmaz şaşırdılar. O dönem Antonio'ya sponsor olan Kalfe markası benim çizimlerimi görmek istedi ve beraber yola çıkmamızı teklif ettiler. Sagaza ismini Baki Süslüer buldu. Orada fuara katıldık. Hangi yollardan gideceğimizi işin içinde öğrendik aslında. Portekiz'de Maria Marcelino adlı mağazalar zinciri var, o bize sipariş verdi. Sanırım evren benim bu işi yapmamı istedi. O yüzden hep önüme doğru zamanda doğru şeyler çıkardı. İspanya bana ne istediğimi çok iyi öğretti. Kalfe'nin Türk bir öğrenciye yatırım yapması, bende o ışığı görmesi... Ben İspanya'da çözüm üreten yönümün de iyice farkına vardım. Ben ticari bir modacıyım. İşimin salt yaratmak olmadığını, bir şeylere hizmet etmem gerektiğini düşünüyorum. Ne satar, kime hitap eder, niçin satar, neden giyerler sorularını çok iyi kurgularım.

Markanın İstanbul yolculuğu nasıl başladı?

Kalfe ile Sagaza'yı kurduk. Üretim yapıyoruz ama benim çizdiğim ürün aynı gelmiyor. Sonunda Baki Süslüer "Sen kendi kalıbını çıkartıp ürettir ki bize layık bir sonuç çıksın." dedi. Çizimlerim çok güzel, herkes çok beğeniyor. Sonra ürün gelince kalitesini beğenmiyoruz. Geceleri ağlıyordum. Hatta bir fotoğrafım var tek tek etiket dikerken. Fuara katılacağız, 500 tane elbisenin etiketlerini dikiyorum. Kalitedeki yetersizlik, beni anlatmayan dilden dolayı ben Türkiye'ye geldim. Üretim anlamında Türkiye birçok ülkeyle yarışır. Kalitemiz, hızımız bambaşka. Buraya geldiğimizde üretimin başına geçtim; tasarımcılıktan terziliğe geçiş yapmak zorunda kaldım çünkü kalıpçı kalıbı 15 günde çıkarıyordu. Cansu Dere'nin giydiği kat kat volanlı elbiseyi iki haftada yapmışlardı. Ben öğrendim beş ay sonra o elbisenin üretimi bir güne düştü. İşini her detayıyla kendin yapman gerektiğini fark ettim o zaman. Beş sene boyunca tüm elbiselerin kalıplarını, drapajlarını birebir ben yaptım sonra onları terzilere dağıttım ve üretim aşamasında da kontrol tamamen bendeydi. Yıpratıcı bir süreçti. "Tekrar o yolları yürür müsün?" deseler düşünebilirim. Sabah 07:00'den gece 04:00'e kadar çalışıyordum. Modaya dair yaptığım tasarımlar vardı. Ben bütün gün eşofman tişörtleydim.

Markanın DNA'sını nasıl tarif edersiniz?

Başına buyruk; ben ve Baki Süslüer gibi. Biraz da kızımız Alin. Genç ve dinamik olması onun en önemli kıstası. Aynı zamanda da çok popüler. En son Fahriye Evcen oğlunun doğum gününde bir tişörtümüzü giydi. Tişört satış rekorları kırdı. Doğasında popülerlik var, biz bunun önüne geçemiyoruz. Sagaza'nın ilk günlerinde Madrid'de fuardaydık. İspanyol bir markanın temsilcisi ürün alırken "Ben Sagaza'yı biliyorum, 20 yıllık marka." demişti. Sagaza'nın DNA'sı çok değişik, daha ilk günden markaydı.

Rekabetin oldukça yoğun olduğu bir sektörde fark yaratmanın formülü ne sizce?

Ben fark yaratmak için hiç uğraşmadım, bence en büyük formül de bu. Kendi kendimizle yarışıyoruz. "Az çoktur"dan yola çıktık. Biz ürünlerimize bir sürü kimlikler yüklemiyoruz. Sagaza'da tek bir misyonumuz var. O da kadını güzelleştirmek, kıyafetinin içinde enerjik hissettirmek ve genç göstermek. Fark yaratmak için kendi yolunu bulup, istikrarlı bir şekilde yürümen gerekiyor. O disiplini hiç bırakmıyoruz. Aşkla çalışıyoruz. En basitinden lastiklerin üzerine Sagaza yazdık, satış rekorları kırdı. Bizimle örtüşen ürünler satarak bu başarıyı elde ettik ve hep kendimizi geliştirdik. Dünyayla da entegreyiz. Biz ticari bir markayız. Ben kreatif direktörüm buna çok kıymet veriyorum; dünyadaki hiçbir şeye yüzümü kapatmıyorum. Dünyada olan ne varsa ben kadınlara bilgilerimi katarak kendi markam altında harmanlıyorum. Anı yakalayan hızlı bir markayız.

Markanın imza parçaları hangileri?

Volanlarla çok parçalı kalıpları iyi birleştiriyorum. Detayları yakalarım. Kadın proporsiyonunu iyi bildiğim için aslında bizde imza parçalar kadının bacağını, belini ince gösterenler. Lastiklerin üzerinde logo yazan tasarımlar, gömlek elbiseler, eteklerimiz, "crop top"lar son dönemde fark yaratan parçalarımız.

Siz her tasarımı deniyormuşsunuz değil mi?

60 parçalık bir koleksiyon hazırladığımda bir ay boyunca o tasarımlarla yaşarım. Kıyafetleri deneyimlerim, eksiklerine bakarım. Sonra kalıpta tekrar bir revize yaparım, koleksiyonu 30 parçaya indiririm. Kendimin kobay faresiyim aslında. Tasarımcı olarak kadın olmamın büyük bir avantaj olduğunu düşünüyorum bu anlamda.

Her yeni koleksiyon ayrı bir hikaye demek... Peki sizi her daim besleyen ilham kaynaklarınızı öğrenebilir miyiz?

Hayatın kendisinden ilham alıyorum. Güçlü kadınlar beni çok etkiliyor. Mesela bir restorana gittiğimde, bu Barselona'daki Boca Grande ya da Paris'teki Girafe olabilir dünya kadınlarını izlemeyi seviyorum. Çok emek vererek yoğun bir tempoda çalışıyorum ama aşkla, tutkuyla yaptığım için iş olarak görmüyorum. Ne kadar şanslıyım ki zevk alanım aslında mesleğim. Hayatın içindeki her renk, her tat, her kadın, her yaşadığım an bana ilham olabiliyor. Sonsuz ilham kaynağım ise kızım Alin. Günüm bazen kötü geçiyor ya da koleksiyon çıkarma süreci sancılı oluyor. Gece kızımın kucağına yatıyorum, bütün beynimi sıfırlıyorum. Ertesi güne muhteşem başlıyorum.

Markanın hem kurucu ortağı hem tasarımcısı olmak sizi özgür kılsa da iki görevi üstlenmek bir o kadar da sorumluluk yüklüyor olmalı değil mi?

Ben kendi kendimle yarışmayı seviyorum. Kendimin en büyük eleştirmeniyim mesela. Bir koleksiyondan çıkardıktan beş gün sonra nefret edebilirim. Markayı Baki Süslüer ile beraber yönetiyoruz. Kaygı ve her dinamiği elimde tutmak beni besliyor. Bana az iş verilse vasat bir sonuç elde edebilirim. Yanınızda çalışan insanların sorumluluğu, takip edenlerin moda anlamında sizden beklentileri beni yukarıya taşıyor. Ekonomik olarak zorlu bir çocukluk geçirdim, bu noktaya gelebileceğimi hayal edemezdim. Böyle bir değer yaratmış olabilmek, birçok kadının evine aşkla girebilmek en büyük motivasyon kaynağım. Çalışmaktan besleniyorum. Başarı odaklıyım. Hep bir sürecin içindeyim.

2022 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu'nun hikayesini dinleyebilir miyiz? Koleksiyondan bir parça seçmeniz gerekse hangisi olurdu?

Pandemi döneminde İspanya gözümde tüttü. İspanya kıyılarında Cadaqués'te çok güzel gül bahçeleri var. Çiçeklerin formları, renkleri beni çok etkiledi. Bu sezon maskülen tavrı feminen renklerle, formlarla ve çiçeklerle bir araya getiren çarpıcı bir yaz koleksiyonu hazırladık. Koleksiyondaki tasarımların hepsini giyeceğim ama bir parça seçmem gerekse asimetrik fuşya volanlı etek olurdu. Etek giymeyi çok seviyorum. Toplantıya gireceksem mutlaka etek tercih ederim. Kötü giyindiysem günüm de öyle geçer. Ofiste bir giyinme odam var. Modum düşükse hemen kıyafet değiştiririm. Bir de vatkalı Sagaza yazılı bir tişört yaptım. Onu ve çekimde giydiğim çizgili takımı çıkarmayacağım herhalde.

Son yıllarda markaların ünlü isimlerle yaptığı iş birlikleri büyük ses getiriyor. Kapsül koleksiyon planınız var mı ufukta?

Yeni heyecanımız Çağla ♥ Sagaza dediğimiz çok özel, üzerine titrediğimiz, çok içselleştirdiğim bir koleksiyon. İspanya'da öğrenciyken Çağla Şıkel'i hayranlıkla takip ediyordum. Sonra Türkiye'ye döndüm ve moda sayesinde onunla canciğer oldum. Çağla'nın işine verdiği ve kendine verdiği değerle bambaşka bir yeri var. Ve de çok güzel bir kadın. O benim kıyafetimi taşıdığı zaman tasarımıma aşık oluyorum tekrar. Çağla'ya "Sagaza sana hayran." dedik, o da bize hayran olduğunu söyledi. Elbisenin ağırlıkta olduğu, genç ve dinamik, feminen ve maskülen karışımının dozunun iyi ayarlandığı bir koleksiyon hazırladık. 10 Mayıs'ta çıkacak.

Oldukça aktif kullanan biri olarak sosyal medyanın markalara olan etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yadsınamaz bir gücü var. Ben bir şey yapıyorsam oyunu kuralına göre oynamaya önem veririm. Sosyal medya da günümüzün bir gerçeği. Ben açtığım zaman Lena Perminova, Çağla Şıkel'in o gün ne yaptıklarını merak ediyorum. İlham alıyorum. Benim sporla olan ilişkim bu isimler sayesinde başladı. Ben nasıl bir fayda sağlarım düşüncesiyle kullanıyorum. Doğru yönetildiğinde markalar üzerinde inanılmaz bir etkisi var. Bütün dünyayla aynı dili konuşmamızı sağlayan bir mecra. Lena Perminova benim elbisemi giydi ve bütün dünya Sagaza diye bir markanın olduğunu öğrendi. Bu çok kıymetli.

Kişisel tarzınızı nasıl tarif edersiniz?

O an ne istiyorsam giyme cüretim vardır. Yalınlık, minimallik, maskülenlik ve feminenlik arasında dolaşan bir tarzım var. Modanın esiri değilim. Kendi stilimi moda anlayışım çerçevesinde yönlendirip farklı tarzları giymeyi seven bir tasarımcıyım.

Gardırobunuzda en çok hangi parçalar yer alıyor?

Etek ön planda. Ceket vazgeçilmezlerim arasında. Yüzüklerimi yatarken bile çıkarmıyorum. Deri ceketler ve kaliteli tişörtler çok önemli. Son yıllarda Nike Jordan'lara da taktığımı söyleyebilirim. Sagaza'nın yanı yırtık jean'leri de olmazsa olmazlarımdan.

Ayakkabı mı çanta mı?

Ayakkabı. Ayakkabıya yatırım yaparım. Stiletto'lar vazgeçilmezlerim arasında. En son Saint Laurent ve Celine'den aldım. Loafer'ları da çok seviyorum. Kombinim çok feminense ayakkabı tercihim maskülen bir modelden yana olur. Maskülen bir kombinse altına fuşya stiletto'lar giyebilirim. Zıtlıklardan besleniyorum.

Favori markalarınız hangileri?

Saint Laurent, Celine, The Attico. Kovboy çizmesinde ise Golden Goose'dan başka marka giymem.

Yaz için alışveriş listenizde neler var öğrenebilir miyiz?

Neler yok ki! Alışverişimi yaptım bile. Bikinilerimin hepsini aldım; Eres, Magda Butrym... Sagaza'nın etekleri ve fistolu elbiselerini giyeceğim. Bir de Paris'e gidip Celine ve Saint Laurent'da gözüme kestirdiğim parçaları ve Isabel Marant'dan da şort alacağım.

Alışverişte kendinizi durdurmakta zorlandığınız oluyor mu?

Hiç durduramam ki hep zorlanıyorum. Aklıma koyduğumda alıyorum. Çıkış noktam ne peki: Ben buradan besleniyorum. Hiç pişman olmuyorum. Alışveriş beni motive ediyor, çok seviyorum.

Çekimimizin tatlı bir konuğu vardı kızınız Alin. Onun modaya ilgisi var mı?

Alin'in doğuştan sanatla harmanlı bir yapısı var. Piyano çalıyor; resim ve gözlem yeteneği inanılmaz. Ne isterse onu yapabilir ama sanırım modadan devam edecek.

Anne kız en çok neler yapmaktan keyif alıyorsunuz?

Çalışan anne olduğum için arada kaçamak yapmak hoşumuza gidiyor. El ele verip İstinyePark'a gidip fast food yemek keyif veriyor bize. At binmeyi seviyor, oraya gidiyoruz. Yaz tatillerimiz çok özel. Alin hayvanları beslemeyi çok seviyor, bu anlamda sosyal yönü çok kuvvetli. Starbucks'ta soğuk kahve içmek de hoşumuza gidiyor. Küçük şeylerden mutlu oluyoruz.

Yoğun tempodan arta kalan zamanlarda sizi en çok neler mutlu ediyor?

Benim hayatımda çalışmanın dışında spor yapmak çok kıymetli. Üç senedir spor rutinimde ön planda. Doğru beslenmek anlamında kendime yatırım yapıyorum. Sinema aşığıyım. Belgesel izlemeyi çok seviyorum. Moda kitapları okumak keyif veriyor bana. Yakın mesafelere günübirlik kaçamakları da seviyorum.

10 sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?

Hep hayal kurdum, o hayal için mücadele ettim ve emek verdim. 10 sene çok çalışıp, moda anlamında misyonu tam oturmuş, dünya çapında daha geniş kitlelere hitap eden, Paris'te Londra'da mağazaları olan, kendi tavrı ve tarzıyla yola devam eden Sagaza'nın kreatif direktörü olmak istiyorum. Yanımda da Alin'in çalışmasını istiyorum.

  1. Röportaj: Ayça BARUT TANMAN
  2. Fotoğraflar: Cihan ALPGİRAY
  3. Styling: Ece ŞİŞİK SAYDAM
  4. Makyaj: Selen KARABULUT
  5. Saç: Volkan GÜNDÜZ / 333 Hair Art
  6. Prodüksiyon: Yasemin TÜRK, Zeynep BABACAN
  7. Video editörü: Öznur ÖZTÜRK
  8. Fotoğraf asistanları: Yunus KATIRCI, Kıvanç YÖRÜTEN
  9. Styling asistanı: Zozan ÇİRİK
  10. Makyaj asistanı: Büşra KÖSE

EN ÇOK OKUNANLAR

Dubai'de Festival Sezonu
Dubai'de Festival Sezonu

Dubai'de Festival Sezonu

10 dakika okunma süresi
2025 Güzellik Trendleri
2025 Güzellik Trendleri

2025 Güzellik Trendleri

10 dakika okunma süresi
"Cozy" ve Nostaljik Trendlerle Yılbaşı Rehberi
"Cozy" ve Nostaljik Trendlerle Yılbaşı Rehberi

"Cozy" ve Nostaljik Trendlerle Yılbaşı Rehberi

5 dakika okunma süresi
Gastronomide Yeni Yıl Rehberi: 2025'te En Çok Konuşulacak Restoranlar
Gastronomide Yeni Yıl Rehberi: 2025'te En Çok Konuşulacak Restoranlar

Gastronomide Yeni Yıl Rehberi: 2025'te En Çok Konuşulacak Restoranlar

13 dakika okunma süresi
Eyfel'den Montmartre'a: Paris'in En Büyüleyici Köşeleri
Eyfel'den Montmartre'a: Paris'in En Büyüleyici Köşeleri

Eyfel'den Montmartre'a: Paris'in En Büyüleyici Köşeleri

12 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

Sinem Ekşioğlu'ndan 2025'e İlham Veren Masa Set Up'ları
Sinem Ekşioğlu'ndan 2025'e İlham Veren Masa Set Up'ları

Sinem Ekşioğlu'ndan 2025'e İlham Veren Masa Set Up'ları

Ege Özyeğin'in Yeni Yıl Dilekleri
Ege Özyeğin'in Yeni Yıl Dilekleri

Ege Özyeğin'in Yeni Yıl Dilekleri

“Frida Kahlo'nun Günlükleri” Sergisi Hakkında Merak Edilenler
“Frida Kahlo'nun Günlükleri” Sergisi Hakkında Merak Edilenler

“Frida Kahlo'nun Günlükleri” Sergisi Hakkında Merak Edilenler

Çağatay Odabaş ve Esra Çevik İle "Işık. Gölge. Sahneler." Üzerine
Çağatay Odabaş ve Esra Çevik İle "Işık. Gölge. Sahneler." Üzerine

Çağatay Odabaş ve Esra Çevik İle "Işık. Gölge. Sahneler." Üzerine

Özge Özacar x Dior Beauty İş Birliği
Özge Özacar x Dior Beauty İş Birliği

Özge Özacar x Dior Beauty İş Birliği

Dans ve Terapinin Birleşme Noktasında Bir Sanatçı: Ekin Bernay
Dans ve Terapinin Birleşme Noktasında Bir Sanatçı: Ekin Bernay

Dans ve Terapinin Birleşme Noktasında Bir Sanatçı: Ekin Bernay

Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri
Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri

Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri

Geçmişten Günümüze Ardan Özmenoğlu'nun Sanat Yolculuğu
Geçmişten Günümüze Ardan Özmenoğlu'nun Sanat Yolculuğu

Geçmişten Günümüze Ardan Özmenoğlu'nun Sanat Yolculuğu

Pamela Harper ile Halcyon Days Üzerine
Pamela Harper ile Halcyon Days Üzerine

Pamela Harper ile Halcyon Days Üzerine

Rabia Güreli ile Contemporary Istanbul Üzerine
Rabia Güreli ile Contemporary Istanbul Üzerine

Rabia Güreli ile Contemporary Istanbul Üzerine

Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı
Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı

Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı

Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri
Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri

Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri