Begüm Kıroğlu: Balıksırtı deseni senin markanın DNA’sı, bu desen nereden çıktı? Bir de en önemlisi önünde pek çok seçenek varken neden çanta tasarımına yöneldin?
Serra Türker: Mezun olduktan sonra karşımda iki yol vardı. Ya kıyafet alanına yönelecektim, ya da iç dekorasyonda tekstile. Fark ettim ki, ben kıyafet tasarımına yönelmeyi hiç istemiyorum. İlk başta hayalimde haute couture tasarımlar yapmak vardı ama işin içine girince kıyafet yerine çanta gibi daha net bir alan seçmek istediğime karar verdim. Küçüklüğümden beri renklere, dokulara ve desenlere olan merakımı en iyi çantalara yansıtabileceğimi düşündüm. Böylelikle çanta serüvenim başlamış oldu. Şu meşhur desene gelecek olursak, Amerika’da okurken İslami mimariye çok merak saldım. Geometri zaten çok severim. İkisini kendime göre yorumladım ve ortaya aslında bu balıksırtı görünümlü, zikzak'ı anımsatan desen çıktı. Bu desen, zamansız olduğu için çok hoşuma gitti.
B.K.: Çantanı açsam şu an içinden neler çıkar?
S.T.: Çantam çok dolu oluyor benim. Minimalize etmeye çalışıyorum ama her şey var çantamın içinde. Birkaç tane cüzdanla dolaşıyorum. Bir büyük cüzdan, bir küçük cüzdan, bir kartlığım... Güneş gözlüğüm, makyaj çantam...
B.K.: Tek bir makyaj malzemesi alacak olsan yanına ne alırdın?
S.T.: Rujumu ya da allığımı alırdım herhalde. Dior’un 424 no’lu ruju bu aralar favorim.
B.K.: Moodboard’larında hep mimari yapılar ön plana çıkıyor. Hayalindeki kadınlar oralarda mı yaşıyor?
S.T.: Evet, oralarda yaşıyorlar. Çanta aslında takıdan farklı olarak bir hayat demek. Her şeyin içinde; hayatını çantanda taşıyorsun. Çantayı senin küçük bir evin gibi düşünüyorum. Çanta demek, benim için yaşam demek.
Fotoğraflar: Mehmet ERZİNCAN
Styling: Bengisu GÜREL
Saç: Serkan AKTÜRK
Makyaj: Çiğdem YARTAŞI