Yarattığı tasarımlarla bir mirasın taşıyıcılığını üstlendiğini ve özgün işlere imza attığını belirten Anu Temple Design'ın kurucusu Aslı Pelvanlar Göğüş ile güneşli bir günde bir araya geldik. Anu Temple Design'ın tasarım dünyasına kattığı yenilikleri Göğüş'ten dinlerken, hikayesine de ortak olduk.
Aslına bakarsanız kendimi tasarımcıdan çok bir hayalperest olarak ifade etmeyi tercih ediyorum. Hikayeler, hiç giyilmemiş ayakkabılar ve hatta evler tasarlarım hayallerimde. Çocukken babamla birlikte Kapalıçarşı'ya, halı ve kilim seyahatlerine çıkardık. Her motifin bir mesajı olduğunu anlattığı o anı çok iyi hatırlıyorum. Büyülenmiş ve bu şifreli mesajları barındıran halı ve kilimlere hayran kalmıştım.
İnanıyorum ki herkesin içinde o yaratıcı ateş var; farklı formlarda hayat buluyor sadece. Benim için de bu Anu ile oldu. Aslında binlerce yıldır bizimle kilimlerde yaşayan, her gün gördüğümüz ama fark etmediğimiz bu kıymetli sembollere yeniden hayat vermek istedim bir gün ve gün o gündü. Anu Temple Design zaman içinde gelişti ve dönüşmeye de devam ediyor. Hem bugüne uyumlanan hem de zamanın miraslarına tutunan, geçmişi bugünün diline göre tercüme eden bir marka. Fakat kilit bir an var Anu Temple'ın hayat bulması ile ilgili... Evimin altındaki kitabevinin vitrininde Ahmet Diler, Marc Antoine Gallice'ın "Kilimin Sembolleri" kitabıyla göz göze geldiğim, tüm Kapalıçarşı anılarımın bir anda canlandığı ve kitabı alıp eve getirdiğim o an.
Tıpkı bir DNA'nın olması gerektiği gibi; o bir mirasın taşıyıcısı ve özgün. Olması beklenen değil kendi olduğu gibi.
Bugünün hızlı tüketim dünyasında Anu, eskiye kapı aralıyor, tüketiciyi seri üretime karşı türünün tek örneğine ulaştırmayı hedefliyor.
Çok zor bir soru. Fakat seçmem gerekirse sanırım Efes'in Artemis'inden esinlenerek tasarladığım kolye ve küpeleri seçerim. Ailemin Ege adalarındaki geçmişi dolayısıyla tam bir Ege denizliyim. Efes'i ilk gezdiğim andan beri beni büyüleyen bir yanı var. Meryem Ana, Yedi Uyuyanlar onun eksiltilemez parçası. Soyut olarak tasarlanan bu model, Artemis'in üçlü karakterine ve Artemis heykellerinin eteklerindeki üçlü hayvan gruplarına bir atıf.
Dünyadaki titreşime ve dünyayla titreşen enerjimize çok inanıyorum. Anu Temple parçaları da o titreşimle ortaya çıktı ve her kim kendini o parçalarla aynı enerjide hissediyorsa Anu onundur.
Bu büyük bir hayal, o yüzden sadece bir kısmını paylaşacağım. Yakın zamanda bir dokuma atölyesi kurmak, dokumalarımızı herkesle paylaşmak, dokuyan insanlara hak ettiği itibarı geri vermek, şu an için ilk etaptaki en büyük hayalim.
Kendime ait bir minimalizm anlayışım olduğunu söyleyebilirim. Eğlenceli ve mistik görünüm beni hep cezbeder ve haliyle de öyle görünmekten hoşlanırım.
Favori tasarımcılarım, tasarım ve yaşamı en kolay ve çabasız şekilde birleştiren isimler. Stella McCartney'nin stilden ve güncelden ödün vermeden, sürdürülebilir olana katkıda bulunmasına ve hatta moda sektörünü de neredeyse mecburen peşinden sürüklemesine hayranım. Dries Van Noten'in sade tasarımları desenlerle bir araya getirişine de bir o kadar hayranlık duyarım. Alexander McQueen'in tasarım zekası benim için çok çarpıcı. Bu isimlerin dışında global trendleri -bu trendler moda bazlı olmak zorunda değil- takip etmek, hızla değişen bir dönem içinde daha kolayca bir akışkanlık sağlamama yardımcı oluyor.
Ailemin bana 18 yaşında hediye ettiği yıldız kolyem ve eşimin hediyesi olan Apriati yüzük ve bileklik.
Zamansız parçalar dolabımın yapı taşları. Ve o gruba giren bir parçayı gördüğünüz an anlar, ona sahip olmak istersiniz ve bedeli hiç umurunuzda olmaz. Bu parçalar her gün karşınıza çıkmaz ama çıktığında çok önemlidir. Onun dışında kalbimin sesini dinlerim ve her zaman çok eğlenceli sonuçlar verir.
Alışveriş yapmayı çok keyifli bulduğum ilk rota, Güney Avrupa. Özellikle Provence köylerindeki butik dükkanlar çok şaşırtıcı ürünler çıkarabiliyor karşınıza. Milano Ticinese ve Brera bölgelerinde ikinci el dükkanlarda aynı şekilde sürpriz tasarımlar bulabiliyorsunuz. Diğer bir rota ise Uzak Doğu. Özellikle Japonya, özenle tasarlanmış el yapımı ürünler keşfetmek için muhteşem bir yer. Shibuya ve Ginza sokaklarını yürüdüğünüz sırada, hiç aklınızda olmayan bir objeye, hatta bir bitkiye vurulabiliyorsunuz.
Aslına bakarsanız bu konuda oldukça sistematik ilerlediğimi söyleyebilirim. Kendime kuvvetli bir ifade ediş aradığımda, deri elbiseler ve feminen ayakkabılar en güvenli seçim olmuştur her zaman.
Sadece biri olmak için fazla renkliyim sanırım! Hayatı hem içeride hem de dışarıda tecrübe etmenin, bir diğerini özlemek için en güzel dengeyi oluşturduğunu düşünüyorum. Seyahat etmeyi, yeni yerler, kültürler tanımayı çok severim fakat ev de benim için bir mabettir. En nihayetinde evinize dönmek ve sevdiklerinizle ya da kendinizle baş başa kalmak paha biçilemez.
Yazları doğa içerisinde olduğum için ağaç altında bir meditasyon seansıyla ve sonra bahçeyle ilgilenerek güne başlarım. Şehir ise bunun için biraz fazla hareketli. Sabahları köpeğimle uzun bir koru yürüyüşü veya yoga, benim için klasik bir güne başlangıç.