Aslı TANDOĞAN / [email protected]
Geçmişte sömürgesi olduğu iki ülkenin; Fransa ve İngiltere’nin etkilerini halen kalbinde taşıyan Mauritius gezmesi ve keşfetmesi son derece keyifli bir ada. Sırasıyla iki ayrı ülkenin egemenliği altına giren ada üzerindeki son etki İngilizlere ait olsa da, Fransızların ada üzerindeki etkisi çok daha fazla. Zaman ve para kavramını ortadan kaldırarak kent yaşamına dair tüm sıkıntı, stress ve hırslarınızı unutturan, tropik bir ada ülkesi burası… Sömürgecilik yıllarını geride bırakarak kalkınmaya çalışan başlıbaşına küçük bir cumhuriyet… Başkent Port Louis hariç Mauritius genel olarak, elden ele geçtiği sömürgecilik yılları nedeniyle, fazla gelişmemiş bir kasabayı andırsa da otelleri ve başkenti son derece lüks. Başkent Port Louis tropik bir ada ülkesinde görmeyi ummadığınız bina ve gökdelenleriyle kendinizi modern bir şehirde hissedeceğiniz farklı bir dünya... Mauritius’a gelirken yalnızca tropik bir ada hayaliyle sınırlamayın kendinizi, çünkü tropik tatil beldelerinden kent yaşamına kadar herşeyi bir arada bulmanız mümkün burada…
Adanın keşfinden günümüze
Hint Okyanusu’nun ortasında, Afrika’ya 2000, Madagaskar’a 700, Hindistan’a 3900 kilometre mesafede bulunan ve Mascarene Adaları’nın bir parçası olan Mauritius’un bilinen ilk tarihi Araplarla birlikte başlıyor. Arapların ardından adaya dair ilk resmi kayıtlar 16. yüzyılda adaya “black swen / siyah kuğu” ismini veren Portekizliler tarafından düşülüyor. Adanın tarihi seyri şu şekilde gelişiyor: Arapların 15. yüzyıldaki keşfini 16. yy’da Portekizliler, 17. yy’da Hollandalılar, 18. yy’da Fransızlar ve 19. yy’da ise İngilizler izliyor. Tüm bu sömürgeci ülkelerin asıl hedefi, adayı bir ara durak olarak kullanarak Hindistan’a ulaşmak tabii ki... O yüzden “Hint Okyanusu’nun anahtarı ve yıldızı” adı veriliyor o dönemde Mauritius’a… Adanın ismi Hollandalıların o dönemki prensleri Mouris’ten geliyor. Adaya halen “İle Mouris” denilmesi bu yüzden… Fransızların adaya gelişi 15. Louis dönemine denk düşüyor ve adanın başkenti Port Louis’in adı buradan geliyor. Napolyon savaşlarına kadar Fransız kolonosi olarak kalan adanın nüfus profili, İngiliz kolonosi olduktan sonra, adaya getirilen Hintliler ile birlikte değişiyor.1820- 1870 yılları arasında adaya ciddi bir Hint göçü oluyor. Adadaki İngiliz hakimiyeti bağımsızlığın kazanıldığı 1968 yılına kadar sürüyor. 1948’de Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte çözülme dönemine giren ve 1968’den bu yana cumhuriyetle yönetilen ülke, din, dil ve ırk ayrımlarına rağmen yıllar içine edindiği tüm kültürleri içselleştirerek koruyan bir İngiliz, Fransız ve Hint bileşkesi gibi... Halka ‘sen nerelisin?’ diye sorduğunuz zaman, kendi kökenini söylemek yerine Mauritiuslu olarak tanımlıyor kendini… Bu da yaşanan sömürgecilik yıllarına rağmen kültürlerinin ne denli yerleşik olduğunun bir göstergesi. Günümüz itibariyle bir ulus ve bu ulusun renklerini oluşturan insanlar olarak görüyorlar kendilerini... Ve armoni içinde yaşamayı da başarıyorlar okyanusun ortasındaki bu cennet ada ülkesinde…
Ada üzerindeki ikili etki
Aslında her iki ülkenin; Fransa ve İngiltere’nin etkileri büyük bugünkü Mauritius Cumhuriyeti üzerinde... Hatta adadaki son sömürgeci ülke İngilizler olsa bile, koloni döneminde iz bırakan Fransızların etkisi çok daha fazla ada üzerinde. Resmi dil İngilizce olsa bile Fransız kolonisi döneminde Fransız ve Afrika kültürlerinin harmanlanmasıyla oluşan “creol” dili ve kültürü halen geçerli. İngiliz etksini en net görebileceğiniz alansa adanın sağdan akan trafiği ve pek tabii ki sağ profilli yolları…
Din ve dil serbestliği
Tıpkı nüfusun geneli gibi dinleri de çeşitli ada halkının… Üç temel dinin etkilerini birden görüyorsunuz ada içinde gezerken; kilise, cami ve tapınakların hepsini bir arada görebiliyorsunuz. Özellikle Hindistan’ın güneyine özgü renkli ve figüratif pek çok Hindu tapınağını görmek mümkün burada. Birçok evin girişinin sağ tarafında bulunan küçük kutucuk şeklindeki ibadethaneler de dikkatinizi çekecek dini temalar arasında.
Mercan korumasındaki sulatı dünyası
Turizm açısından coğrafi olanaklarını kullanarak Hint Okyanusu’nda kendini marka haline getirmeyi başaran bu ada ülkesi de tıpkı Maldivler gibi mercan koruması altında. Genel olarak uzaklarda oluşan beyaz köpüklü görüntüsüyle hoş bir görüntü çizen ada kıyıları okyanustan gelen dalgaları kıran mercan resiflerinin koruması altında. Mercan resiflerinin koruması altındaki Mauritius’ta, envai çeşit balık ve mercan adacıklarıyla bezeli denizin dibi son derece büyüleyici... Dalmayı seviyorsanız adayı çepeçevre saran mercan kayalıkları ve rengarenk balıklarıyla adanın sualtı dünyasını keşfetmek en az yeryüzünü keşfetmek kadar güzel... Profesyonel dalgıçsanız eğer, Hint Okyanusu’nun derinliklerinde çok daha farklı bir dünya bekliyor sizi… Mauritius halkının seramoniyle denize bıraktığı, Hinduizm dinin koruyucusu ve bekçisi olarak nitelendirilen fil başlı bilge tanrı Ganesha (Ganeşa) heykelleri ve mercan adacıkları dalış turunuz sırasında görecekleriniz arasında. Ayrıca başınıza geçireceğiniz dev bir kavanozla deniz dibindeki yürüyüş aktivitelerine katılarak rehber eşliğinde mercan kayalıklarını ziyaret edebilir, denizaltının akvaryumvari dünyasına yakından tanık olabilirisiniz. Tüm bu görsel şölen için adaya ayak basmadan önce iyi bir sualtı fotoğraf makinesi edinmenizde fayda var. Adada tanık olacağınız bir başka durumsa med cezir… Adada kaldığımız süre boyunca siz de bizim gibi gökyüzündeki dolunayın da etkisiyle, sabahları neredeyse sulara karışan palmiyelerle deniz arasında akşamüstü yepyeni bir sahilin belirdiğini bile görebilirsiniz. Denizin geri çekilişiyle birlikte kayalara kümelenen deniz minarelerinin hareketlerini izlemek ise tam anlamıyla belgesellik bir deneyim…
Katamaranla ada çevresini keşif
Denizle içiçe bir gün geçirmek ve adanın saklı kalmış kıyılarını keşfetmek için katamaran turu gerçekten çok keyifli bir deneyim. Adada geçirdiğiniz süre içerisinde size tropik bir adada olduğunuzu hatırlatacak başlıca aktivitelerden biri bu katamaran turu. Adanın mercan resifleriyle çevrili denizini ve palmiyelerle kaplı tropik sahillerini görmek, şnorkelle dalış yaparak kısa süreliğine de olsa deniz altındaki yaşamı keşfetmek gerçekten olağanüstü bir deneyim…