Berin SOMAY – [email protected]
Virgin Group’un kurucusu Richard Branson ve Virgin Voyages’ın CEO’su Tom McAlpin, Virgin Voyages’ın merakla beklenen ilk gemisini geçtiğimiz aylarda tanıttı. Lüks bir deniz tatilinden beklenen her şeyi fazlasıyla karşılayan geminin iç ve dış mekanları, markanın ‘modern romantizm’ konseptinden ilhamla tasarlandı.
Design Research Studio, Roman and Williams, Concrete Amsterdam, Softroom ve WorkAC gibi dünyanın önde gelen tasarım ofisleriyle iş birliği yapan Virgin’in amacı ise, ‘deniz tatili’ anlayışını baştan tanımlamak. 2020 yılında okyanuslara kavuşması planlanan ve ‘Scarlet’ adı verilen geminin, bu beklentileri karşılayacağı aşikâr. Markanın ikonik deniz kızı imajı ile örtüşen Scarlet, aynı zamanda Virgin Atlantic’e ait ilk uçaklardan biriyle de aynı ismi taşıyor…
Geminin üst güvertesine gelecek olursak, Tom Dixon’ın Design Research Studio’su tarafından tasarlanan ve adını Richard Branson’dan alan ‘Richard’s Rooftop’, gemideki süit kamaralarda kalan misafirlere özel, şık bir açık alan yaratıyor. Daire şeklindeki oturma köşeleri, devasa şemsiyeleri ve gökkuşağı renklerini yansıtan camlarıyla Richard’s Rooftop, fütüristik bir estetiğe sahip.
Geminin iç mekanında bulunan ve yine Design Research Studio tarafından tasarlanan lüks ve modern Meksika restoranının girişini, Tom Dixon’ın tasarım aydınlatmaları süslüyor. Restorandaki uzun ve kıvrımlı oturma bölümü, ikili yuvarlak masalarla salonun ortasında yer alıyor.
New York’taki ‘The Standard Highline’ gibi göz alıcı oteller ve ünlülerin kaldığı rezidansların tasarımlarıyla adını duyuran Roman and Williams, Virgin Voyages’ın ‘The Manor’ adlı gece kulübünün tasarımı için adeta biçilmiş kaftan. Richard Branson’ın müzik sektöründeki geçmişinden ve onun aynı isimli ilk ve tek Virgin stüdyosundan ilham alınarak tasarlanan kulüpte, mekana ait detaylar ve platformlar, insanların birbirlerini rahatlıkla görebilecekleri şekilde konumlandırılmış.
Yolcuların tüm aktivitelerden keyif alabilmeleri için tasarlanan dış mekan alanlarından ‘The Crow’s Nest’, yani ‘Kartal Yuvası’ dikkatleri üzerine çekiyor. Burası, 360 derecelik panoramik manzarası ile güneşin doğuşunu izlemek veya gün batımında yoga yapmak için ideal.
‘The Runway’ ise yolcuların ter atabilecekleri, yürüyüş yapabilecekleri veya paten kayabilecekleri kırmızı bir koşu yolundan oluşuyor. ‘The Crow’s Nest’ ve ‘The Runway’, Concrete Amsterdam tarafından tasarlanan ve yetişkinler için dinlenme ve oyun alanı yaratan The Athletic Club’a bağlanıyor.
Bu alandaki geniş uzanma koltukları, kırmızı ve beyaz şeritli dairesel şezlonglar, güneşlenmek veya gece gökyüzünü izlemek için mükemmel bir ortam oluşturuyor.
Alışılagelmişin dışındaki tasarımlarıyla tanınan Concrete Amsterdam’ın imzası, aynı zamanda form, fonksiyon ve yiyeceklerin ‘elementlerine’ odaklanan Test Kitchen’da da bulunuyor. Davetkar giriş bölümü, periyodik cetvelden esinlenerek yaratılmış aydınlatması ile misafirlerini karşılarken, mekandaki metalik mobilyalar, parlak çizgiler, deney şişeleri ve test tüpleri adeta bir laboratuvar ortamı yaratıyor.
Virgin Voyages’ın farklı tasarım stüdyoları ile çalışması, her tasarım ekibinin kendine özgü güçlü yanlarını sanatsal bir yaklaşım ve çeşitlilikle yansıtırken; aynı ekibin daha önce hiç gemi tasarlamamış, hatta gemi ile seyahat bile etmemiş olması, Virgin’ın yepyeni bir deniz yolculuğu anlayışı yaratma çabasını gösteriyor. ‘Cruise’ seyahatlerinin 1920 ve 1930’lardaki altın çağından ilhamla retro-fütüristik bir çizgi yakalayan Virgin Voyages, 2020 yılında ağırlamaya başlayacağı yolcularına şimdiden ‘denizci’ lakabıyla hitap ediyor.