Homeros boşuna mı demiş, ‘’İyonlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında kurmuşlardır’’ diye. İyonya’nın birbirinden muhteşem 12 şehrinden biri, Kızılkent’in yani Ildırı’nın komşusu Alaçatı... Antik Çağda Agrilia’ymış adı, romantizmin zarif ve asil hanımefendisinin. Her mevsim, her ay, her saat ayrı bir güzel olması, hanımefendiliği yakıştırmama sebep. İlk önce İyonyalılarla aşk yaşamış bu gizemli belde milattan önce 600-700’lerde. Sonra hayatına pek çok yakışıklı uygarlık girmiş güzelimizin. Çağlar boyunca narin yapısı, güçlü kuvvetli kabına sığmayan Osmanlı’nın kollarına dönüşmüş.
Osmanlı’nın ilk dönemlerinde her an savaşa hazır atlılar ve yayaların konaklaması için kullanılan yerlerden biri olmuş Alaçatı. O dönemdeki adıyla ‘’Yaya ve Müsellem’’ köyü olmuş narin güzel kadın. Adını da ev sahipliği yaptığı “Alacaat’’ halkından almayı tercih etmiş.
1850 yıllarında olgunluk çağını yaşayan bu asil güzele biraz makyaj yapmak gerekmiş. Bölgenin bataklık olan güneyindeki sazlıkların kurutulması için çevre adalardan Rum işçiler getirmişler. Sıtmanın yayılmasına neden olan kurutulan bu arazileri Rum işçiler, Türkler kadir kıymet bilmeyince kendileri kullanmaya başlamışlar. Üzüm bağları ve zeytinlik olarak yapmışlar bu uçsuz bucaksız arazileri.
Bölgenin yerlileri büyüyen Osmanlı için savaşlarda çarpışırken, Rum gençleri bağlarda, zeytinliklerde çalışmaya başlamışlar. Nankörlük etmemiş Alaçatı, kendisini daha da güzelleştiren Rumlara kucak açmış buraya yerleşmeleri için.
1912 Balkan Savaşı’na kadar yaşamışlar ama savaştan kaçanlar buralara gelince Rumlar da Sakız adasına göç etmişler. 1925 mübadelesinde pek çok göçmen yerleşmiş boşalan Rum evlerine. Ama tarım ve bağcılığı geliştirememişler. Hatta çok kayıp vermiş yemyeşil topraklarını kara toprağa terkederken zarif Alaçatı. Tarihin izleri yüzünün kırışıkları olmuş ama hep asil, hep zarif kalmayı başarmış. O güzelim taş evleri restore edip buraya yerleşmek isteyenleri de kocaman tebessümü ile karşılamış. Bazı evlerde, kapı üstlerinde doğum tarihini görürsünüz o taş gibi taş evlerin. Bu dört rakam daima bana en az dört neslin bu evlerde neler yaşadığını düşündürür. İçimi hem saygı hem hüzün kaplar. Artık Alaçatı yeniden doğmuş. İkinci gençliğini yaşıyor. Cıvıl cıvıl bir yaşam var sokaklarında, budanmış ulu çınarın yeni filizler vermesi gibi... Ege’nin havasını soluduğu her halinden belli canlı mı canlı ağaçların gölgesinde kapı önlerinde örgü ören teyzelerin sükuneti ile, restoranları, hediyelik eşya dükkanları,imza günleri, yaşama renk katan sergileri için hazırlık yapanların telaşı birbirine karışıyor.
Neredeyse her balkonda bir saksı ve yüzlerce güzellikten oluşan görsel şölen. İnce ruhların ifadesi begonviller, sardunyalar, Alaçatı’nın zarafetine ve sadeliğine de bir gönderme sanki.
O kadar zarif ve bir o kadar sade...
Alaçada dikkati çeken ilk şey değişmemiş mimari doku. Sanki hala o eski canlı Rum köyü... Rumlar’dan kalan eski Alaçatı evlerini restore edip, yerleşmek yeni bir yaşam tarzı buralarda. Beyaz ve çivit mavi birbiriyle çok iyi kardeş, dost olmuş. Alaçatı taşı adı verilen, ponza taşı görünümlü kesme taşlardan yapılmış çoğu ev. Kışın sıcak, yazın serin binaların içi. Arnavut kaldırımı taşı ile kaplı dar sokaklarını, işte bu taş evler gölgeliyor.
Alaçatı Türkiye’nin en önemli, dünyanın ise ilk yedi sörf merkezinden biriymiş. 1990’lı yılların başında ilk rüzgar sörfü tutkunları gelmeye başlamış Alaçatı’ya. Rüzgarın hediyesi karaya paralel esmesi, suyun hediyesi derin olmaması... Rüzgar sörfü kulüplerinin yer aldığı Yumru Koy’un iki ucu arasındaki uzaklık 1900 metreyi buluyor. Koyun üç tarafının kara ile çevrili olması güvenle sörf yapma imkanı veriyor.
Kadim yılların Alaçatı’sının geçmişten gelen misafirperverliği ile açılmış kapılar, Ege’nin en nadide yemeklerini, denizin en güzel balıklarını, efsanelere konu olmuş binbir çeşit Alaçatı otlarını sunuyor zengin menülerinde.
• Hacı Memiş Alaçatı’nın en gözde yerlerinden. Türkiye’nin bana göre en güzel sokaklarından biri.
• Hacı Memiş’in üzerindeki Dondurmino ise dondurmasına bayıldığım bir yer.
• Eflatun ve Langaza Hacımemiş’te sevdiğim mekanlar arasında bulunuyor.
• Kapari Bahçe’nin yanındaki Bazen isimli dükkanda ise ünlü sanatçıların bazen değil her zaman çok sıra dışı eserleri bulunuyor. Bazen işi büyüttü, diğer mağazasında harika atölyeler düzenliyor.
• Yek Kemal Demirasal’ın Alancha’nın yerine açtığı yeni mekanı, fiyatlar artık daha makul, yemekler her zamanki gibi lezzetli. Servis elemanlarından sunumuna kadar her şey başarılı.
• Roka Bahçe Alaçatı ise servisi menüsü ve yemekleriyle en iyi Ege restoranlarından biri. Ev yemekleri çok lezzetli olan Yusuf Usta’yı deneyebilirsiniz.
• Sevdiğim adreslerden biri de Agrilia. Geç saatlerde uğrayabileceğiniz Gin ve Göz Lounge yaz kış ne zaman gitseniz hep gözde. Geçmişin ve günümüzün müzikleri harika bir şekilde harmanlanırken eğlence kaçınılmaz oluyor.
• Sudan kahvaltı ve akşam yemeği için gidilmesi gereken doğru bir adres. Leyla Tabrizi’nin özenli sunumu Sudan’ın büyülü bahçesiyle birleşince Alaçatı daha da güzelleşiyor.
• Bir başka güzel kahvaltı mekanı da 1850 Hotel Alaçatı. Bina, ambiyans, servis ve lezzetler harika.
• Rüzgaraltı, Zeytinaltı ve Obağ kahvaltı için Alaçatı’da önerebileceğim diğer mekanlar arasında bulunuyor.
• Noni’s House ve Tarla’ya da Ovacık’a yolunuz düşerse muhakkak uğrayın.
İnce ruhların ifadesi begonviller, sardunyalar, Alaçatı’nın zarafetine ve sadeliğine de bir gönderme sanki.
• Nea Garden Hotel, Alaçatı’nın çam kokusuyla dolu en yeşil bölgesi Çamlıkyol’da dünyaca ünlü Ilıca Plajı ve Alaçatı merkeze yürüyüş mesafesinde bulunan her biri 50 metrekarelik 24 tane süit odadan oluşuyor.
• Mavinin ve beyazın huzur verici sakinliğinde doğayla iç içe verilecek molanın adreslerinden biri Alaçatı’daki Viento Hotel. Geleneklerine bağlı bir misafirhane, geçmişi günümüze uyarlayan, geleneksel tatları modern yorumlayan, kişiye özel servislerle yeni bir Alaçatı masalında buluşuyor.
• Alura güzel bahçesi, havuzu ve seyyah sahibi İpek Hanım’ın keyifli sohbetleri ile ön plana çıkıyor.
• Begonvil, narenciye ve zeytin ağaçlarıyla dolu bahçesinde yöresel yemek kursu da yapıyor. Odalar başarılı bir restorasyonla çok lüks bir tesise dönüşmüş. Ev yapımı likörleri harika.
• Kurabiye şık döşenmiş odaları, ferah avlusu ve sinema odası ile gönlümü çeldi.
• Tash Mahal ikisi de doktor olan bir çiftin olağanüstü emeği ile ortaya çıkmış. Balayı odası muhteşem.
• Sedirli Ev çok sıcak bir mekan. Odalar ve özellikle bahçedeki havuz muhteşem. Kahvaltısı ise inanılmaz.
• Taraça, İnsula, Alavya, Luce Design Hotel ve Manastır da sevdiğim oteller arasında bulunuyor.