Bu diziyle hayatımıza giriveren Şakir Paşa ailesinin hikayesi, Osmanlı döneminde diplomatlık gibi önemli görevler yapmış Şakir Paşa'nın, 1900 yılında küçük bir Rum balıkçı köyü olan Büyükada'da köşk satın almasıyla başlar. Osmanlı konağında yaşanan acı, tatlı olaylar, sarsıntılar kadar; bu iyi eğitimli soylu ailede yetişen birbirinden ünlü ressam, gravür sanatçısı, seramikçi, tiyatro oyuncusu ve yazarlar da yeniden ilgi odağı oldu. İşte "harika çılgınlar" olarak anılan ve Türkiye'yi yurt dışında da tanıtan yıldız sanatçılar ve ailenin bilinmeyen yönleri.
Kendisi de fotoğraf sanatçısı olan Şakir Paşa'nın Hakkiye, Suat ve Ayşe'nin de aralarında olduğu altı çocuğundan büyük oğlu Cevat Şakir, Bodrum aşığı olarak bilinir ve Halikarnas Balıkçısı olarak tanınır. Modern sanatın öncülerinden ve soyut sanatın Türkiye'deki ilk temsilcilerinden olan kızı Fahrünnisa Zeyd; ülkemizin ilk kazıma ve oyma gravür sanatçısı kızı Aliye Berger ve torunu ilk profesyonel kadın seramik sanatçısı Füreya Koral'ı dizide izliyoruz. Ancak sanatçılar bununla sınırlı değil. Ressam Fahrünnisa Zeyd'in ilk eşi, yazar İzzet Melih Devrim'le evliliğinden olan tiyatro oyuncusu, yönetmen kızı Şirin Devrim ve ressam oğlu Nejad Devrim de ailenin diğer sanat elçileri. Dizinin yeni bölümünde ise Şakir Paşa'nın seramik sanatçısı torunu Füreya Koral'ın torunu, ünlü influencer Serra Şenol Boyvat, konuk oyuncu olarak yer alıyor. Böylece Şakir Paşa'nın gerçek torunu dizide rol almış oluyor. Köklü aile geçmişi ve yaratıcı yönüyle dikkat çeken Boyvat, "bidakikada" adlı sosyal medya paylaşımlarında ailenin geçmişine, siyah beyaz nostaljik fotoğraflarına da yer veriyor.
Büyükada'daki aile köşkünde doğan Fahrünnisa Zeyd, Şakir Paşa ile Giritli Sare İsmet Hanım'ın altı çocuğunun beşincisidir. Soyut resmin Türkiye'deki ilk temsilcilerinden olan Fahrünnisa Zeyd, iki çocuğuna da ilham kaynağı olmuş. Fahrünnisa Zeyd'in ilk eşi yazar İzzet Melih Devrim'den olan çocukları yönetmen, tiyatro sanatçısı Şirin Devrim ve ressam Nejad Devrim'dir. Sanayi-i Nefise'nin ilk kadın mezunlarından olan Zeyd, resim öğrenimine Paris'teki Académie Ranson'un Atölyesi'nde devam etti.
Zeyd, minyatür kurgusuyla yarattığı figürlü kompozisyonlardan sonra, olgunluk döneminde vitray yüzeylerini andıran geometrik soyut tablolarıyla kendine özgü bir üslup yarattı. Dünya çapında tanınan ressam, büyük boyutlu soyut resimleri ve çok renkli kompleks desenleri ile tanınır. Fahrünnisa Zeyd'in Londra'daki ilk sergisini Kraliçe Elizabeth ziyaret etmiş, sanatçı kraliçeyi kapıda karşılamıştı. 2017 yılında ise Tate Modern Sanat Müzesi'nde, "20. yüzyılın en önemli kadın sanatçılarından biri" olarak tanımlanan Zeyd'in bir retrospektif sergisi yer aldı.
Atatürk'ün eğitim seferberliğine katılarak yanında yer alan sanatçı, ikinci evliliğini 1934'te, Irak'ın Ankara temsilcisi ve Irak Kralı Faysal'ın kardeşi Prens Emir Zeyd ile yapınca Avrupa'ya açıldı. Diplomat eşinin görevi nedeniyle resim çalışmalarını Avrupa'nın çeşitli kentlerinde sürdürdü. İlk kişisel sergisini 1944'te İstanbul'da kendi evinde açtıktan sonra Paris, Londra, New York, Brüksel'de de sergiler açarak Türk çağdaş sanatını yurt dışında tanıttı.
Şakir Paşa ile oğlu Cevat Şakir'in (Halikarnas Balıkçısı) arasında, Afyon'daki çiftliklerinde o karanlık gecede yaşanan tartışmanın neden çıktığı tam olarak aydınlatılamadı. Cevat Şakir de bu konuda çok az konuştu. Yazar dostu Azra Erhat'a mektubunda ise, o geceye değinerek pişmanlığını dile getirdi. Tartışma esnasında hedef almadan rastgele ateş etmiş ancak silahından çıkan kurşun babasına isabet etmiştir. Olay şöyle gelişir: 1914 yılında Şakir Paşa'nın mali durumu sarsılmıştır. Oğulları Suat ve Cevat Şakir'le Afyon'daki çiftliğine giderek burayı denetleyip gelirini almak ister. Ancak baba-oğul Büyükada'daki konakta yaptıkları şiddetli tartışmalara, çiftlikte de devam eder. Bir gece vakti yine şiddetli bir tartışma yaşanır. Eski bir asker ve varlıklı biri olan Şakir Paşa, korunma amaçlı olarak her zaman silahını elinin altında bulundurmaktadır ama ortada bıraktığı o silah hayatına mal olur. Paşanın cenazesi İstanbul'da Büyükada'da toprağa verildiğinde, Giritli eşi Sare İsmet Hanım ve diğer çocuklarının üstüne bir kabus çöker. Bu sarsıntıyı Fahrünnisa Zeyd'in tiyatro oyuncusu kızı Şirin Devrim anı kitabında anlatır.
Ressam Fahrünnisa Zeyd'in tiyatro oyuncusu, yönetmen kızı Şirin Devrim, New York'ta eğitim aldıktan sonra iş hayatının büyük bir kısmını bu kentte sürdürdü; hayattayken oradaki Türk cemiyetinin davetlerine katılıyordu. Ailesinin öyküsünü "A Turkish Tapestry" adıyla kitaplaştıran Şirin Devrim'in kitabı "Şakir Paşa Ailesi-Harika Çılgınlar" ismiyle Türkçe olarak da yayımlandı.
Şirin Devrim, "Şakir Paşa Ailesi" adlı anı kitabında, ailenin içinden biri olarak bu "harika çılgınlar"ı anlatır. Kitap, ailenin yaşadığı en karanlık döneme de değinir. Şakir Paşa, Afyon'daki çiftliğinde iken, oğlu Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı) ile girdiği şiddetli tartışmada, hayatını kaybetmiştir. Şirin Devrim anı kitabında, bu olayın ertesi gününü şöyle anlatır: "O uğursuz gecenin sabahında Nisa (Fahrünnisa Zeyd), annesini yukarıdaki salonun ortasında diz çökmüş, öne arkaya sallanarak 'Allah'ım, Allah'ım bana yardım et' diye ağlayıp inlerken gördü. Öbür yanda Ayşe, Cevat'ın fotoğraflarını çerçevelerinden çıkarıyor, bin parça edip üzerinde tepiniyordu.
Nisa büyük bir şaşkınlık ve korku içindeydi. Bütün bu garip davranışların anlamı neydi? Ama öğrenmeye fırsat kalmadan, Aliye (Berger) ile birlikte Üsküdar'da yaşayan halalarının evine yollandılar ve ancak cenaze kalktıktan sonra dönebildiler. Onlara babalarının bir kalp krizi geçirip öldüğü ve bu konu hakkında soru sormamaları söylendi." Fahrelnissa Zeyd bu konuda hiçbir zaman konuşmadı. Gizemini koruyan bu olay hakkında pek konuşmayan Cevat Şakir de Büyükada'daki köşk için sonraları "Büyük ev, büyük cehennem. Ben burada yaşadım. Burada öldüm" der.
Ressam Fahrünnisa Zeyd ve yazar İzzet Melih Devrim'in kızı olan Şirin Devrim; Halikarnas Balıkçısı'nın ve gravür sanatçısı Aliye Berger'in yeğeni, ressam Nejat Devrim'in kız kardeşidir. İlkleri gerçekleştiren ailede o da İstanbul Şehir Tiyatroları'nda 1960'ların ünlü başrol oyuncusu ve oyun sahneleyen ilk kadın yönetmendir.
Şirin Devrim 1926'da İstanbul'da dünyaya geldi. Annesi ressam Fahrünnisa Zeyd, ikinci evliliğini Irak Kralı Faysal'ın kardeşi Prens Emir Zeyd ile yapınca, çocukluğu İstanbul'da ve Bağdat'ta geçti. Prens Zeyd'in diplomatlık görevi nedeniyle aile Avrupa şehirlerinde yaşadı. İstanbul'da Amerikan Kız Koleji'deki eğitimi sonrasında tiyatro öğrenimi için New York'a giden Şirin Devrim Yale Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nü bitirdi. İlk evliliğini de orada tiyatro öğrenimi sırasında öğrenci olan Amerikalı aktör Wesley Lau ile yaptı.
Türkiye'ye döndüğünde İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı; annesi gibi o da bir ilke imza atarak oyun sahneleyen ilk kadın sanatçı oldu. Tiyatro dünyasından usta oyuncu Mücap Ofluoğlu ile üçüncü evliliğini yapan Devrim, 1966'da Şehir Tiyatroları'ndan istifa ederek ABD'ye döndü ve orada pek çok tiyatro oyununda rol aldı. Üniversitelerde yönetmenlik, oyunculuk dersleri verdi. Şirin Devrim'in Hollywood serüveni de oldu: 1994 yılında Jack Nicholson'ın başrolünü oynadığı, Mike Nichols yönetmenliğindeki "Wolf" filminde konuk oyuncu olarak rol aldı.
Şirin Devrim'in kardeşi Nejad Melih Devrim, ressam Fahrünnisa Zeyd ve yazar İzzet Melih Devrim'in çocuğudur. 1960 sonrasında yöneldiği soyut dışavurumculukta yer verdiği renkçilikle; kendine özgü bir üsluba ulaşan sanatçı, Paris ve New York'ta sanat çalışmaları sürdürdü. 1942 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nde okudu; akademide Léopold Lévy'nin öğrencisiydi. Akademi yıllarında Arap harflerine ve soyut İslam sanatına ilgi duymaya başlayan Nejad Devrim, Ayasofya'daki mozaikler üzerinde inceleme yaptı.
1946'da burs kazanarak Paris'e giden sanatçı, 1950'ye kadar Charles Katedrali'nin vitrayları üzerinde çalışarak, Ravenna'da Bizans döneminden kalan kiliselerin mozaiklerini inceledi; 1947 yılında ilk sergisini Paris'te açtı. 1956'da New York'a giderek sergi açan sanatçının resimlerinde, çağdaş Amerikan mimarlığının etkileri görülür.
Bodrum'un Antik Çağ'daki adı olan Halikarnas'ı mahlas olarak benimseyen roman ve hikaye yazarı Cevat Şakir Kabaağaçlı, deniz hikayeleriyle sevildi ve Halikarnas Balıkçısı olarak tanındı. Çocukluğunun ilk yıllarını babası Şakir Paşa'nın elçi olarak bulunduğu Atina'da geçiren Cevat Şakir; ilköğrenimini Büyükada'da, orta ve liseyi 1907'de Robert Kolej'inde tamamladı. Roma'da resim öğrenimi görürken, 1913'te Agniesi isimli İtalyan modele aşık olan Cevat Şakir, onunla birlikte Büyükada'ya döndü. Gazete ve dergilerde yazılar yayınlamaya başladı.
1914 yılında aileyi sarsan trajik olay yaşandı. Şakir Paşa'nın Afyon'daki Kabaağaçlı çiftliğinde baba -oğul arasında bir tartışma çıkmış; Cevat Şakir silahla hedef almadan rastgele ateş edince kurşun babasına isabet etmişti. Osmanlı mahkemesinde cinayet iddiasıyla yargılanan Cevat Şakir, 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Hapiste yedi yıl yattı, o yıllarda verem hastalığı yaygındı; bu nedenle tahliye edilerek serbest kaldı. Cevat Şakir yazmayı sürdürüyordu ancak 1925 yılında yazdığı bir öyküsü nedeniyle bu kez Bodrum'da sürgün cezası alıp orada yaşamaya başladı. Henüz bilinmeyen küçük bir köy olan Bodrum'u, yörenin insanlarını, doğal güzelliğini öylesine sevdi ki burası ilham kaynağı oldu. Mitolojiden ve yöreden beslenen yazar; hırçın denize karşı balıkçıların mücadelesini, sünger avcılarını, dalgıçları coşkulu ve şiirsel bir üslupla anlatan hikayeler yazdı. Bodrum'a ilgiyi artırdı. İstanbul'a gittikten sonra tekrar Bodrum'a dönerek 25 yıl orada yaşadı. Ege ve Akdeniz'i anlatan roman ve hikayeleriyle sevildi.
Şakir Paşa'nın küçük kızı Aliye Berger, Türkiye'nin ilk kazıma ve oyma gravür sanatçılarındandır. 1903'te ailenin Büyükada'daki köşkünde doğan Aliye Berger, okuma yazmaya küçük yaşlarda özel eğitimle başladı. 1912'de azınlıkların okuduğu Notre-Dame de Sion'da özel eğitim alarak 1920'de Fransız Büyükelçiliği'nde sınavlara girip diplomasını aldı. Resim ve piyano dersleri alan Aliye Berger, 1924 yılında Türkiye'de bulunan Macar keman virtüözü Karl Berger'den müzik eğitimi gördü. Desen ve yağlı boya resimler yapan Berger, ilk resmini 17 yaşında gerçekleştirdi; oyma baskı tekniğinde, siyah-beyazın ara tonlarıyla çalışarak eserler verdi.
Macar hocası Karl Berger ile aralarında zamanla duygusal bir yakınlık doğdu; 1947'de evlendiler ama altı ay sonra eşini kalp krizi sonucu kaybeden sanatçı derin bir acıya gömülürken, kardeşi Fahrünissa Zeyd, onu Avrupa'ya götürdü. Heykel ve gravür dersleri almaya başlayan sanatçı, eşine duyduğu derin aşkını gravürlerine yansıttı. 1951'de, Türkiye'ye 150 gravür ile dönerek ilk kişisel sergisini açtı. Adını geniş sanat çevrelerine ilk kez 1954'de duyurdu. Yapı Kredi Bankası'nın düzenlediği yarışmada "Güneşin Doğuşu" adlı yağlıboya tablosuyla birinci seçildi. 1972 yılında son sergisini İstanbul Taksim Galerisi'nde düzenledi. 1974'te çok sevdiği Büyükada'da hayata veda etti.
Şakir Paşa'nın torunu Füreya Koral, İlk Türk profesyonel kadın seramik sanatçısıdır; seramiği mimaride kullanan öncü bir isimdir. Yazar Ayşe Kulin'in "Füreya" isimli kitabına konu olan sanatçı, Şakir Paşa Apartmanı'nda 1954'te özel bir atölye kurarak 20 yıl boyunca burada çalıştı. Atölyesi Alev Ebuzziya, Jale Yılmabaşar gibi önemli seramik sanatçılarının buluşma yeri oldu.
Füreya, Mehmet Emin Paşa ile Hakkiye Hanım'ın kızı olarak 1910'da İstanbul Büyükada'da dünyaya geldi. Teyzeleri ressam Fahrünnisa Zeyd, Aliye Berger, dayısı yazar Cevat Şakir gibi sanata yöneldi. Verem teşhisinin konulması, hayatında bir dönüm noktası oldu. O zor günlerinde ressam teyzesi Fahrünnisa Zeyd'in teşvikiyle seramiğe yöneldi.
Füreya Koral, Notre Dame de Sion Kız Lisesi'nden 1927'de mezun olarak, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam etti. Ailedeki sanat iklimi onu da etkiledi. Teyzesi Aliye Berger'e ders veren, dönemin ünlü Macar keman virtüözü Prof. Charles Berger'den özel keman dersleri aldı. İkinci evliliğini 1935'te milletvekili Kılıç Ali ile yaparak Ankara'ya yerleşen sanatçı, başkentte sanat ve edebiyat dünyasıyla tanıştı.
Koral, Atatürk'ün vefatına kadar yakın çevresinde bulundu ve 1939'da eşiyle İstanbul'a taşındı. Sanatçıya, 1945'te verem teşhisi konulması ise, hayatının akışını değiştirdi. 1947'de tedavi için İsviçre'ye giderek Leysin'de bir sanatoryuma yattı. Londra'da yaşayan teyzesi Fahrünnisa Zeyd'in yolladığı seramik malzemeleriyle bu sanata yöneldi ve İsviçre'de seramik çalışmalarına başladı.
Füreya Koral, ülkesine dönmek isteyince Paris'te yaptırdığı seramik fırınını İstanbul'a getirterek, ilk sergisini Maya Sanat Galerisi'nde açtı. Eşinin, seramikle uğraşmayı bırakmasını istemesi üzerine, ondan ayrılmayı tercih ederek sanat yolculuğunu sürdürdü. Pek çok ödülü arasında 1955'te Cannes Milletlerarası Sergisi'nde gümüş madalya da vardı.
Eserlerinde Anadolu kültürüne ağırlık veren, somuttan soyuta ulaşan anlatımı tercih eden Koral, 1963'te Ankara'da Ulus Çarşısı, 1969'da İstanbul Divan Oteli'ne panolar yaptı. Seramik panolar ve üç boyutlu eserlere, vazo, tabak gibi günlük yaşamda kullanılabilen ürünlere imza attı.
Şakir Paşa, Büyükada'da Şehbal Sokağı'nda yer alan köşkü 1900 yılında bir Rum'dan satın alır. Ağaçlar, sarmaşıklar arasına gömülmüş gibi görünen köşk, çok geniş bir bahçesi olan üç katlı ahşap bir konaktı. Şakir Paşa, o yıllarda azınlıkların yaşadığı Büyükada'ya ilk gelen Türk olmuştu. Girit'te doğan oğlu Cevat Şakir dışında, diğer çocukları bu köşkte dünyaya gelir.
Köşk dönemin sosyal yapısına uygun olarak etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş, dışarıya kapalı bir konaktı ama içeride; baş köşede piyanonun durduğu, pencereleri kadife perdeli geniş salonda, Şakir Paşa'nın kalabalık ailesi batı kültürüne dönük bir yaşam sürdürdü. Eğitimin, kültür ve sanatın desteklendiği bu aile ortamında çocuklar sanata yönelerek ilkleri gerçekleştirdiler.
Havuzların, küçük şelalelerin, meyve ağaçlarının olduğu geniş bahçenin serasında Paşa, orkideler yetiştiriyordu; kendi yaptırdığı bir motorhane ile köşkün elektriğini ve suyunu temin ediyordu.
Şakir Paşa Köşkü zamanla eski görkemli görüntüsünü kaybetti. 1980'li yıllarda yıkılarak yerine dönemin mimari tarzına uygun olarak betonarme kagir bir apartman yapıldı.
Şakir Dizinin çekildiği yer, Şakir Paşa'nın ailesiyle birlikte yaşadığı köşk değil. Dizi, Kartal'da kurulan ve o köşke benzetilerek yapılan büyük bir dekor platosunda çekildi. Platoda yangın çıkması üzerine bir süre çekimlere ara verildi. Televizyon dizisinde Şakir Paşa Köşkü diye gösterilen köşk de Büyükada'nın önemli Osmanlı konaklarından biridir.
Köşkün bugünkü durumuna gelince; Şakir Paşa ailesinin varisleri tarafından 1970'li yıllarda satılan ve harabeye dönmüş konakta yangın çıktı. Konağın geniş bahçesi, 1984'de iki parsele bölünerek bir kısmında apartman yapıldı. Şakir Paşa ailesinin yaşadığı köşk de eski şekline benzetilmeye çalışılarak yeniden inşa edildi; girişine Şakir Paşa Köşkü tabelası yerleştirilen ev, ailenin anısını yaşatıyor.
Fotoğraf: Akşam Gazetesi Arşivi, ALEM Dergisi Arşivi