(29 Mart'tan itibaren, Aura Art Hub)
Metamorphosis adını verdiği sergisinde Laura Margarita, kişisel gelişimimizin dönüştürülmüş bir nesne olarak yaşamlarımız üzerinde nasıl büyük bir etkisi olduğunu göstermeyi amaçlıyor. "Gün geçtikçe değişiyoruz ve bu değişimin bir parçası olduğumuz sürece gerçek benliğimizi bulmayı mutlaka öğrenmeliyiz" diyen sanatçı, "Yarattığımız sanat, kişisel gelişimimizi nasıl yansıtıyor? Bir sanatçı ve birey olarak her zaman bir değişim içindeyiz. Hayatlarımız mevsimden mevsime değişir ve gelişir. Misyonumuz bu değişiklikleri yansıtır. Birçoğumuz için sanatımız, hayatımızı yansıtır ve çoğu zaman kendimizin daha derin bir uzantısı olarak hareket eder. Sanat yoluyla, dönüşen varlıklarımızın durumunu görsel olarak aktarabiliriz" sözleri ile sergisinin ana fikrini pekiştiriyor.
Maddalena Ambrosio, "Untitled"
(31 Mart'tan itibaren, Arter)
Selen Ansen'in küratörlüğünü yaptığı "Locus Solus" sergisi, doğa fikri etrafında kurgulanan bir grup sergisi. "Locus Solus", merkezine aldığı doğa fikrini yapaylık kavramı üzerinden ve yapay olanın merceğinden incelemeyi amaçlıyor. Doğa ile kültürün birbirlerine nüfuz etme ve karşılıklı etkileşim kurma biçimlerini irdeleyen sergi, aynı zamanda doğal ortamların yaşam üzerindeki etkilerini, organik süreçler ve insan elinden çıkma yapılarla madde, düş ve his arasındaki kesişme alanlarını inceliyor. İzleyiciyi yeraltının, yeryüzünün ve göklerin alemleri, bilinçdışı alanlara, bir varmış bir yokmuş, dönüştürülmüş, yitirilmiş veya düşlenmiş yerlerle çeşitli manzaralar arasında bir yolculuğa davet ediyor. 31 Mart'tan itibaren ziyarete açılacak sergide; Murat Akagündüz, Jananne Al-Ani, Halil Altındere, Maddalena Ambrosio, Yüksel Arslan, Claus Böhmler, Xuefeng Chen, Tacita Dean, Osman Dinç, İnci Eviner, Thomas Geiger, Jytte Høy, Ahmet Doğu İpek, Eva Jospin, Ella Littwitz, Miklós Onucsán, Panamarenko, Sarkis, Yehudit Sasportas, Erinç Seymen, Bülent Şangar, Yaşam Şaşmazer, Cengiz Tekin, Endre Tót, Thu Van Tran, Mariana Vassileva, Werner Zellien'ın yapıtları yer alıyor.
(2 - 20 Nisan, Galeri Diani)
Nilüfer Yıldırım'ın "Muse and Memory" sergisi, iki kavramdan oluşuyor. "Muse" kavramı, belli belirsiz figürlerin kadınsı bir şekil sunduğu kağıt üzerine yağlı boya eserlerden oluşuyor. "Memory" kavramı, sanatçının 2021'de başlayan "Garden of Memory" serisindeki büyük ölçekli eserlerin devamını oluşturuyor. Çok daha küçük ölçekli olan "Muse"ların serbestliğinin aksine, bu eserler sanatçının ısrarlı sorgulamasını gözler önüne seriyor. Bu eserlerinde çizgiden yola çıkarak renk, biçim ve bütünü vurguluyor. Resimlerde tekrarlanan kontür benzeri çizgiler, renklerin değişik varyasyonlarda birleşimleri ile bütünleşmesini sağlıyor.
(30 Nisan'a kadar, Grand Hyatt İstanbul)
Grand Hyatt İstanbul, NebulaArt Kürasyonu ile Hazar Motan ve Hakan Karakaya'nın ortak sergisine ev sahipliği yapıyor. Anın gücünü yansıtan, canlı, göz alıcı renkleriyle Hazar Motan'ın tabloları ve aklın reddettiği algılamaları ya da kişinin bilinçdışına atarak yüzleşmekten korktuğu birtakım olguları sorgulayan Hakan Karakaya'nın heykelleri 30 Nisan'a kadar Grand Hyatt İstanbul Mezzanine Lounge'da görülebilir.
(2 – 30 Nisan, C.A.M. Gallery)
Gündelik hayatta gerçekleşme ihtimali olan, pitoresk senaryoları kafanızda canlandırın; Şehirde yürümek, telefon ekranına bakmak, kahveni yudumlamak, bir doğum günü pastasının mumlarını üflemek, gelen çiçekleri kabul etmek gibi olağan durumlar Mavi Üstün'ün resimlerine konu oluyor. Günümüz bireyinin yalnızlığını ele alan sanatçı; seyirciyi kırılgan, tedirgin, sıkıntılı kahramanlarının tek başınalığa referans veren kişisel hikayeleri ile karşı karşıya getiriyor. Kendi pastel dünyalarını tahrip eden özneler, günlük rutinlerimizde içimizde yaşadığımız çatışmalara ayna tutuyor. Anlık izlenimleri, görüntüleri, düşleri, çağrışımları, imgeleri; kısacık zaman kesitini dolduran bir sahneye dönüştürürken, bu sahnenin öncesinde olmuş olanı ve sonrasında olabilecekleri izleyicinin hayal gücüne bırakıyor.
(9 Nisan – 7 Mayıs, Ekavart Gallery)
Resim ve şiiri motiflerindeki yanılsama ile bir araya getiren Zeynep Öztürk'ün üçüncü kişisel sergisi olan "Bakarken II", Anadolu'da yetişen 14 farklı çiçeğin hikayesini ele alıyor. Pentürlerinde dokusal çıkış olarak ele aldığı çiçek motifleri, gerçek ayrıntılardan arınmış olarak tuvale yansıyor. Sanatçı titiz bir disiplinle ele aldığı obje, figür veya mekan unsurlarını bellekte yarattığı değişimle, geometrik motiflerinin yanılsamalarını renklerle konumlandırıyor. Öztürk, küçük, ince ayrıntılarla verdiği geometrik motifler ve renk ahenkleriyle insanı iç yolculuğa çıkarırken doğayla, tarihle, gelenekle kurduğu birliktelik, onun fırçasıyla çağdaş bir arayış içinde sentez olarak öne çıkıyor.
Shirin Neshat, "Herbie Nelson", "Land of Dreams" serisinden, 2019
(9 Nisan – 22 Mayıs, Dirimart)
"Land of Dreams" sergisiyle eşzamanlı olarak, Neshat'ın aynı ismi taşıyan üçüncü uzun metraj filmi de 41. İstanbul Film Festivali kapsamında üç farklı sinema salonunda gösteriliyor. "Land of Dreams" başlıklı ilk video, yerel insanları evlerinde fotoğraflamak için Batı Amerika'yı dolaşan Simin adında Iranlı bir fotoğrafçıyı takip eder. Filmin kahramanı, tanıştığı insanlara en son gördükleri rüyalarını sorar ve sonunda kendini her bireyin bilinçaltında dolaşırken bulur. New Mexico'nun muhteşem manzaralarının sinematografik görüntüleri senaryoyu tamamlar. Neshat tarafından çekilen, New Mexico sakinlerinin 111 portresinden oluşan fotoğraf yerleştirmesi, kurgusal Simin karakterinin röportajları sırasında çekmiş olabileceği fotoğraflardan oluşur. Bu portreler, farklı yaş ve cinsiyetten Yerli Amerikalılar, Afrikalı Amerikalılar ve Hispanikler gibi Amerikan kimliklerinin çeşitliliğini yakalar. Videolardaki kurgusal kahramana benzer şekilde Neshat da bu insanlara rüyalarını sorar ve bazılarını portrelerin üzerine Farsça yazılarla kaydeder. Neshat, toplumun içindekilerle dışındakiler arasında insani bir bağ kurar. İç içe geçerek birbirini tamamlayan bu işler bütünü, hayallerin birçok kişiye satıldığı ancak çok az kişiye verildiği bir ülkeyi gözler önüne serer.
Deniz Doğruyol, "Erkek gibi Kadın" serisi, "Zübeyde", 2018
(20 Nisan'a kadar, BE Contemporary Art Gallery)
Farklı nesillerden sanatçı kadınların eserlerini bir araya getiren "Female Narrative" sergisi, çağdaş sanatta kadın anlatısı kavramını ele alıyor. Sergide yer alan sanatçılar; Pemra Aksoy, Gözde Baykara, Deniz Doğruyol, Ceylan Eşit, Karolin Fişekçi, Ece Gauer, Gülfem Kessler ve Esin Öner'in eserleri kadınlık ve kadın varoluşu açısından anlatı (narrative) kavramının taşıdığı öneme referans veriyor. Kadın bedeni, doğayla ilişki ve sanat tarihi başlıklarından yola çıkan ve bu konularla sınırlı kalmayarak kadın anlatısı kavramını geniş bir perspektif üzerinden ele alan sergi, dişil öyküleri bulmaya, üzerlerindeki ruhsal toprağı atıp, gömülü oldukları yerlerden çıkarmaya yönelik bir davet görevi üstleniyor.
Halil Vurucuoğlu, "Innervision"
(22 Nisan'a kadar, Anna Laudel)
Halil Vurucuoğlu bu sergide filozof Slavoj Žižek'in dünyanın insan eliyle yaşadığı dönüşümü tanımlayan, içerisinde bulunduğumuz jeolojik çağ olan Antroposen'de özgürlüğümüzün sınırlarının küresel ısınma ile somutlaştığı düşüncesinden yola çıkıyor. Sanatçı buradan hareketle sergide bir araya getirdiği eserlerle yaşadığımız ekolojik krizi hem yerel hem küresel olarak en yaşamsal sorunlarımızdan biri olarak yorumluyor ve doğa, çevre ve bunların üzerindeki insan etkisini araştırıyor. Vurucuoğlu'nun uzun yıllardır geliştirdiği kağıt kesme ve kağıt katmanlarını yırtma tekniğini kullanarak ürettiği eserlerini içeren "Hem Var Hem Yokmuş Gibi" isimli kişisel sergisine 17 Mart – 22 Nisan 2022 tarihleri arasında Anna Laudel'de ziyaret edilebilir.
Hamza Kırbaş, "Witnesses", 2020
(22 Nisan'a kadar, Loft Art)
15 bağımsız sanatçının tuval, heykel, enstalasyon ve video enstalasyon eserlerine yer verilen "Symbio" sergisinde, farklı iki canlı organizmanın, biyolojide birbirine muhtaç yaşama zorunluluğu, psikolojide ise birbirine ters tutum ve davranışlarla birbirini tamamlayan ilişki biçimi olan simbiyotik ilişki kavramı inceleniyor. "Symbio" sergisinde Ahmet Rüstem Ekici, Ali Topaloğlu, Arda Büyük, Ayşegül Altunok, Burak Çizer, Burcu Filiz, Engin Arer x Berkay Buğdan, Hamza Kırbaş, Levent Oyluçtarhan, Oğulcan Arslan, Özgür Ballı, Özkan Arslan, Reach Geblo, Sibel Niksarlı ve Şafak Yükseler'in eserleri yer alıyor. Sergide hızla gelişen dijital çağda insan ve makinenin ortak yaşamını irdeleyen yeni bir kavram ortaya koyulurken, iki bileşenin birbirini nasıl beslediği, yeni bir dünya yaratılması yönündeki etkisi, insanın gelecek zamandaki varoluşunu sorgulayarak, bu sorgudaki duygu geçişlerine yer veriliyor.
(23 Nisan'a kadar, Pi Artworks)
Resimlerinde farklı dokularla çalışan Kemal Seyhan'ın "FUTUREGARDEN" sergisi, Viyana'da geçirdiği zamandan ilhamla ürettiği eserlerden oluşuyor. Çift kavramı ve tekil olmayanın resimde ortaya çıkma potansiyeli etrafında mekana özgü bir müdahale olarak tasarlanan sergi, günlük zaman deneyiminde karmaşık heykelsi ve mimari dönüşümler ortaya çıkarıyor. "FUTUREGARDEN"da Kemal Seyhan renk alanı, soyutlama ve pür maddesellik arasında konumlanan, geçtiğimiz on yılın öncesi döneme ait, kendine özgü siyah ve gri resimlerini izleyiciye sunuyor. Sergide, galerinin fiziksel alanı resim, nesne ve mekan arasındaki ayrımı bulanıklaştıran yerleştirmeyle bir başlangıç noktasına dönüşüyor.
(24 Nisan'a kadar, SALT Galata)
Aykan Safoğlu işlerinde, hareketli ve hareketsiz görüntüler arasındaki geçişlerin biçimsel ve içeriksel olanaklarını araştırıyor. Ekonomiden ödünç aldığı borçluluk ve varlık kavramlarından yola çıkan sanatçı, bunların kendi hayat hikayesindeki yansımalarına bakıyor. 19. yüzyılda iç ve dış borçları denetlemekle yükümlü Düyûn-ı Umûmiye olarak hizmet veren ve 1933'te İstanbul Erkek Lisesi'ne dönüşen yapıyı serginin arka planına konumluyor. Bu okulda aldığı Almanca eğitimin ve okulla özdeşleşen katı disiplinin yaşantısındaki izlerini toplumsal cinsiyet, yönelim ve göç temelinde irdeliyor.
(24 Nisan'a kadar, Alan Kadıköy)
Kadıköy Belediyesi'nin yeni kültür sanat mekanı Alan Kadıköy, "XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 2021 - PAPKO / Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu" adlı sergiyle kapılarını açtı. "XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı" sergisinin ilki Ferit Edgü küratörlüğünde, 2011'de Santral İstanbul'da gerçekleşmişti. 10 yıl sonra devamı niteliğinde, 433 eser arasından 182 eserin Metin Deniz tarafından bir araya getirildiği sergi, 17 Aralık 2021 – 15 Şubat 2022 tarihleri arasında Alan Kadıköy'de sanatseverlerle buluşuyor.
(30 Nisan'a kadar, Zilberman)
"Paranoid Fanteziler, Sahici Entrikalar" insan sağlığı üzerine kurulan komplo teorilerine yoğunlaşıyor. Sergi, çağın bir getirisi ve önemli bir kolu olarak kabul edilen komplo teorilerini odağına alıyor. "Paranoid fanteziler" komplocuların insan sağlığı hakkında ortaya attıkları hayal ürünü hipotezleri veya sağlık endüstrisine duydukları şüphe sonucu öne sürdükleri savları ötekileştiren, hatta yermeye varan yaklaşımın altını çiziyor. "Sahici entrikalar" ise kapitalizmin nüfuz ettiği sağlık endüstrisinde, şüphe uyandıran ticari manevralarla oluşan günümüzdeki belirsiz atmosfere işaret ediyor. Her iki durum da sağlık meseleleri hakkında toplumun yaşadığı kaçınılmaz güvensizlik hissine dikkat çekiyor.
(30 Nisan'a kadar, Zilberman)
Emily Dickinson 1874'te yaşamını kaybeden babasının ardından, akıl hocası Thomas Wentworth Higginson'un kendisine gönderdiği, bir ağıt da içeren taziye mektubuna şu sözlerle cevap vermişti: "Bu güzel ağıt, kehanet değilse nedir? 'Baba' adını verdiğim Boşluğun Duraklamasına yararı dokundu." Bundan bir asır sonra, Roland Barthes da kaybettiği annesi için benzer satırlar yazmıştı: "Beni maman'dan ayıran,[...]ölümünden bu yana, onsuz yaşayabildiğim zamanın yoğunluğudur." Lotte Laub'un küratörlüğünde gerçekleşen ve Burçak Bingöl, Antonio Cosentino, Itamar Gov, Zeynep Kayan, Sim Chi Yin ve Simon Wachsmuth'un eserlerinden oluşan "Boşluğun Duraklaması" başlıklı karma sergi, bir şeyin kaybolduğu gerçeğine boyun eğmek ya da onunla uzlaşmak yerine, kaybolanın uzay ve zamanda bıraktığı boşluğu algılanabilir kılarak şimdiki zamana gelmeyi ve böylece geçmişe, geleceği kurmada yapıcı bir rol atfetmeyi merkezine alıyor.
(1 Mayıs'a kadar, GALERİ 77)
Alışılagelmiş çalışma mekanlarının uzağında, alışılagelmiş malzemelerin yokluğunda özüne dönmenin bir kurtarıcı olduğunu keşfeden Sahakoğlu, kumaşları, tuvalleri ve hatta her şeyi bir yana bırakıp çok eskilere, çağlar öncesine gidip, kağıda sığınarak "paperworks" serisini yaratıyor. İnsanın kağıt ile bir sadakat ilişkisi olduğunu düşünen Sahakoğlu "paperworks"ün yaratılma hikayesini "Yaşadığımız olağanüstü süreç belleklerimizde yer etti ve ben de bu dönemi belleğin kuşaktan kuşağa aktarılmasında büyük payı olan kağıt ile kayıt altına almaya çalıştım. Her resme bir özgün baskı mantığıyla yaklaştığımda tıpkı baskı kalıplarını imha edercesine 'sınırlı – sayılı' ürettiğim bu resimler bir dönemin tanıkları olarak koleksiyonda yerlerini aldılar" diye anlatıyor.
(29 Mayıs'a kadar, Meşher)
Deniz Artun'un küratörlüğünde gerçekleşen "Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı" sergisi yaklaşık 1850–1950 arasında Türkiye'de yaşamış ve yaratmış sanatçı kadınların eserlerinden bir seçkiye yer veriyor. Meşher'in üç katında gerçekleşen sergide, 117 sanatçıdan 232 eser yer alıyor. "Ben-Sen-Onlar", ismini Şükran Aziz'in sergideki bir eserinden alıyor. Sergi, çoğunluğu "ben"leşememiş ve dolayısıyla sanat tarihi tarafından kaydedilmemiş kadınları tek tek fark etmenin yanı sıra, kolektif bir "biz"in oluşabilme koşullarını da araştırıyor. Aynı zamanda bu sergi ile "biz"e yapılan çağrı kapsamında, Meşher ve MUBI iş birliğiyle A. Lily Aminpour, Haifaa Al-Mansour, Naziha Arebi, Kim Bora, Caroline Champetier, Barbara Hammer, Kim Cho-Hee, Joanna Hogg, Nadine Labaki, Azra Deniz Okyay, Agnès Varda ve Chloé Zhao gibi kadın yönetmenlerin filmlerinden oluşan özel bir seçki hazırlandı.
George Maciunas, "Flux Pinpon", 1976
(9 Nisan 2023'e kadar, Arter)
Küratörlüğünü Emre Baykal'ın üstlendiği "OyunBu" başlıklı grup sergisi, Arter Koleksiyonu'ndan seçilen yapıtları çocukluk ve oyun kavramları etrafında bir araya getiriyor. Sergi, oyunun özgürleştiriciliğini; gerçekliği askıya alışı ve yeniden kurgulayışındaki kural tanımazlığını; gündelik olanın dışına taşma ve tamamen kendine ait bir düzen ve anlam üretme şekillerini sanat yapıtları ve bu yapıtların sundukları deneyimler bağlamında araştırmayı hedefliyor. Sanatın hem oyun kurucu hem oyun bozucu niteliklerini birlikte ele alan "OyunBu" sergisi, rekabet, gerilim, şans, taklit, ritüel, sihir, esrime ve haz gibi kavramların izini sürerken, hem yetişkinler hem de çocuklar için aslında kazananı olmayan ya da herkesin kazandığı bir oyun alanı açıyor.