Richard K. Morgan'ın aynı isimli roman serisinden ekranlara uyarlanan bilim kurgu türündeki yabancı dizi, bizi 2300'lü yıllar ile tanıştırıyor. Tam anlamıyla dijital bir çağa tanık olduğumuz hikaye, bilincin dijitalleştiği bir distopyada "yaşam" kavramının ne kadar değiştiğini gözler önüne seriyor. Vereceğimiz tek 'spolier': Bolca aksiyona hazır olun.
Günün birinde alacağınız bir haber tüm hayatınızı değiştirebilir... İşte "The Stranger"ın çıkış noktası da tam olarak bu. Tek bir olay örgüsü yerine farklı hikayelere tanık olduğumuz yabancı diziyi izlerken en sık kuracağınız cümle: "Bu olaylar nasıl birbirine bağlanacak?" olacak. Dizileri bir solukta bitirmeyi sevenler için sır perdesi aralanana kadar uyku yok.
"Son zamanlarda iyi komedi yabancı dizileri yapılmıyor" diye düşünüyorsanız bir de The Good Place'i izleyin deriz. İyi ve kötü kavramlarını bambaşka bir yönden ele alan şov, Kristen Bell'in müthiş oyunculuğu ile son yılların iddialı yapımları arasında yerini alıyor. Dizinin hayranlarının en büyük problemi, kimsenin favori karakterini seçememesi.
Harry Potter benzeri bir evrenin yetişkin versiyonu nasıl olurdu merak ediyorsanız hemen “The Magicians” izlemeye başlamalısınız. Bir grup öğrencinin gizli bir akademiye toplanmasının ardından süregelen olaylar, tahmin ettiklerinden çok daha tehlikeli ve gerçek.
Manhattan’daki bir grup lise öğrencisinin şaşaalı hayatını anlatan Gossip Girl’ü duymayanınız yoktur. Dizinin, Kristen Bell’in “Gossip Girl” seslendirmesi ile yeni bir hikayeyi ele alacağı versiyonunu izlemeden orijinal halini hatırlamakta fayda var. Üzerinden yıllar geçse de stilleriyle ilham olmaya devam eden Serena ve Blair’ın inişli çıkışlı dostlukları dizi tarihinin unutulmazları arasında.
Bir şehir, dört aile, onlarca karakter… Arkadaşlarınızla aynı anda izlemeye başlamanız gereken bir dizi varsa o da “Dark”. Neden diyecek olursanız, şovun bir labirenti andıran olay örgüsü. Kimin kim olduğunu veya hangi zamanı izliyor olduğunuzu anlayabilmek dizinin fan’ları arasında büyük bir başarı sayılıyor. Heyecanın dorukta olduğu ikinci sezonu bitirdiğinizde ise yeni bölümler için 27 Haziran’ı beklemeniz gerekecek.
Margaret Atwood’un çok satan romanından diziye adapte edilen “The Handmaid’s Tale”, bugüne dek kazandığı sayısız ödülü fazlasıyla hak ediyor. Elizabeth Moss’un hayat verdiği “Offred”in kurmaca bir ülke olan “Gilead”daki hayat mücadelesini anlatan dizi, özellikle üçüncü sezon finalinde heyecanı doruğa çıkarıyor.
Harlem’de yaşayan beş gencin gerçek hayat hikayesini ekrana taşıyan dört bölümlük mini dizi, bir oturuşta bitirilecek sürükleyicilikte. Central Park’ta işlenen bir suç, beş siyahi çocuğun yanlış bir karar ile tutuklanmasına neden oluyor ve hayatlarını alt üst ediyor. Diziyi bitirdikten sonra Oprah Winfrey’in olayın kahramanları ile gerçekleştirdiği bir saatlik söyleşisini de izlemenizi tavsiye ederiz.
TV tarihinin unutulmazları arasında yer alan Friends’in ardından ekranlara uzun bir süre ara veren Jennifer Aniston, The Morning Show ile başarılı bir dönüş yaptı. Hem de Reese Witherspoon ile baş rolü paylaşarak! A.B.D’de sabah kuşağında yayınlanan bir programın arka planında olanları soluksuz izleyeceğinize eminiz. Bol bol entrika sizi bekliyor, sezon finalinde ise heyecan tavan yapıyor.
Bir suikastçi ve bir casusun yolları kesişiyor ve ortaya “Killing Eve” isimli ses getiren macera dizisi çıkıyor. Sandra Oh ve Jodie Comer’ın başroldeki performansları ile kazandıkları ödüller ve dizinin sayısız adaylığı olması, şovun başarısını yayınlanmaya başladığı 2018’den beri tescilliyor. Önümüzdeki aylarda başlayacak üçüncü sezon öncesi var olan bölümleri bir solukta izleyeceğinizi garanti ediyoruz!
Downton Abbey’nin yaratıcılarının imzasını taşıyan “The English Game”, bizi futbolun icat edildiği dönemlere yani 19. Yüzyıl İngiltere’sine götürüyor. Altı bölümden oluşan hikayede bugün dünyanın en popüler sporu olan futbolun ortaya çıkışını ve hızlı yükselişine gerçek bir hikayeden yola çıkarak tanıklık ediyoruz. Şov, henüz Mart ayında yayınlanmasına rağmen şimdiden 2020’nin favori mini dizilerinden.
Bugüne kadar dışarıdan mükemmel gibi görünen bir ailenin iç yüzünü anlatan sayısız dizi olmasına rağmen “Succession”, tüm bildiklerimizi unutturmayı başarıyor. Bir medya imparatorluğunun sahibi olan İngiltere kökenli Roy Ailesi’nin tüm düzeni aile reisi Logan’ın sağlığının kötüleşmesi ile alt üst oluyor. Böylece şirketi yönetme savaşı da başlamış oluyor.