Avusturya modernizminin en ünlü isimlerinden Gustav Klimt'i, 20. yüzyılın başlarında sanat dünyasına etki eden çarpıcı eserleriyle tanıyoruz. Sembolizm, art nouveau ve jugendstil gibi akımların etkisi altında şekillenen Klimt'in sanat anlayışı, figüratif çalışmaları, süslemeci detayları ve erotik temalarıyla tanınırken, estetik zenginliği ve duygusal derinliğiyle de ön plana çıkıyor. Sanat tarihinin en altın varaklı sanatçılarından Gustav Klimt'in hayatı, sanatı ve eserlerine yakından bakıyoruz.
"Kirche in Cassone", 1913
Viyana'da 14 Temmuz 1862'de dünyaya gelen Gustav Klimt'in, altın yaldızlı tablolarına hemen herkes aşinadır. İşte o resimler, muhtemelen ilhamını, Klimt'in babasının bir altın yaldızcısı olmasından alıyor. Klimt, bir sanatçı olarak oldukça popüler olsa da geçmiş hayatı, yedi çocuklu bir ailenin ikinci evladı olarak fakirlik içinde geçti.
"Portrait of Emilie Flöge", 1902
Gençlik yıllarında Avusturya Güzel Sanatlar Akademisi'nde eğitim alan Gustav Klimt, kısa sürede yeteneğiyle tanındı. Daha sonra, kardeşiyle birlikte bir sanat stüdyosu kurdu ve çeşitli kamusal ve dini komisyonlar almaya başladı.
"Portrait of Hermine Gallia", 1904
"Hope II", 1907–08
1897'de Gustav Klimt ve diğer 20 ressam, heykeltıraş ve mimardan oluşan bir grup, kendi sanat gruplarını kurmak için daha muhafazakar olan Künstlerhaus'u terk etti. Klimt, grubun başkanı olarak seçildi ve 1905'te oluşumdan ayrılana kadar sergilerin düzenlenmesinde aktif rol aldı. Wiener Sezession (Vienna Secession) olarak bilinen hareket, Viyana sanat kurumunun dar görüşlü tarihselciliğini reddetti ve Avusturya'da modern sanatın başlangıcına işaret etti. Secession belirli bir sanatsal üslupla ilişkilendirilmese de üyeleri, akademik geleneğe karşı isyanlarında ve uluslararası avangardı kucaklamalarında birleşmişlerdi.
"Farm Garden with Sunflowers", 1907
"The Embrace", 1905–1909
İlk dönem eserlerinde daha çok klasik stili gördüğümüz Gustav Klimt, açtığı stüdyosunda duvar resimlerine odaklanmıştı. 1897'ye doğru, stili olgunlaştı, akademik sanata başkaldırırcasına art nouveau benzeri dekoratif öğelere yöneldi.
"Portrait of a Lady", 1916-17
"The Maiden", 1913
Bahsettiğimiz gibi Gustav Klimt'in sanatı, döneminin geleneksel sanat anlayışından sıyrılarak daha özgün bir tarz geliştirdi. Renklerin ve desenlerin büyüleyici uyumu, Klimt'in sanatının ayırt edici özelliklerinden. Gustav Klimt'in kişisel yaşamı ve ilişkileri de sanatının bir parçası haline geldi. Kadın figürleri ve kadınlarla kurduğu ilişkiler, eserlerinin önemli bir teması oldu. Sanatçının birçok portresi, özellikle de kadın portreleri, erotik ve duygusal bir atmosfer yaratırken, kendine özgü bir simgesel dille işlenmiş.
"Theater in Taormina", 1886-87
Kariyerinin başlarında Gustav Klimt, selefi Hans Makart'ın ayrıntılı tarih resimlerinden büyülenmişti. Klimt, insan formuna duyduğu ilgiyi, Yunan tanrılarının ve mitolojik figürlerin çektiği sıkıntılar gibi klasik temalar aracılığıyla güvenle keşfedebileceğini gördü. Örneğin; Burgtheater'daki "Theater in Taormina" (1886-87) duvar resmindeki dans eden çıplak figürler, mitoloji gibi temaların arkasına saklanmaksızın, içinde bulunduğu tutucu toplum tarafından kabul edilemeyebilirdi.
"The Three Ages of Woman", 1905
Gustav Klimt, okulu bırakıp 20'li yaşlarının sonuna geldiğinde Viyana avangardından giderek daha fazla etkilenmeye başladı. Jung-Wien yazar grubu ve Freud izinden gidenler, eserlerinde rüyaları ve cinselliği keşfederek 19. yüzyıl ahlakçı toplumu ve sanatına tepki gösteriyordu. Bu dönemde psikanaliz alanı, cinsellik ve insan ruhu üzerine kabul edilen tutumlara radikal bir meydan okuma sundu. Freud'un yazılarında olduğu gibi, Klimt'in sanat eserleri de cinselliği duygusal yaşamın merkezine yerleştirdi ve bilinçdışı dürtüleri ifade etmek için rüya benzeri totemler ve semboller kullandı. Böylece Klimt, klasisizm, rasyonellik ve natüralizmi tercih eden daha geleneksel resim yaklaşımlarını reddetmeye başladı.
"Pallas Athena", 1898
Gustav Klimt'in sanatının derinliklerine indiğimizde onun mitolojiye olan ilgisi ve etkileşimiyle karşılaşıyoruz. Klimt'in eserlerinde mitoloji, sembolizm ve erotik temaların bir araya geldiği bir dünya görüyoruz. (Mitolojik temalar, onun sembolik dilinin ve estetik anlayışının bir yansımasıdır ve sanatının derinliğini ve çekiciliğini artırıyor.) Mitolojik figürler ve hikayeler, Klimt'in sembolik dilinin bir parçası haline geliyor ve onun eserlerinde sık sık karşımıza çıkıyor. Klimt'in mitolojiyle ilgili en ünlü eserlerinden biri, "Judith I" tablosu. Bu tabloda, Klimt'in Judith figürü altın detaylarla işlenmiş bir zeminde tasvir edilirken, mitolojik ve sembolik unsurlar da göze çarpıyor. Judith figürü, güç ve kurtuluşun sembolü olarak kabul ediliyor ve Gustav Klimt'in portresindeki dramatik ifadesi ve detaylı süslemeleriyle vurgulanıyor. Ayrıca, Klimt'in "Pallas Athena" tablosu da mitolojik temalara odaklanan bir diğer önemli eser. Bu tabloda, Athena'nın bilgelik ve savaş tanrıçası olarak tasviri, Klimt'in sembolik dilini ve estetik anlayışını yansıtıyor. Altın detaylar ve karmaşık desenler, eserin görkemini ve güzelliğini vurguluyor.
"Death and Life", 1911
Gustav Klimt, ölümüne dek 200'den fazla iz bırakan eser üretti. Ne yazık ki pek çoğu Nazi işgali sırasında yok edildi. Klimt ise 6 Şubat 1918'de, 55 yaşında, döneminin pandemisi olan İspanyol Gribi'nden kaynaklı felç ve zatürreden hayatını kaybetti.
Ferdinand Bloch-Bauer, aralarında eşi Adele'in iki portresinin de bulunduğu beş Klimt tablosuna sahipti. Çekoslovakya ve Avusturya'nın 1938'de ilhak edilmesinin ardından, mal varlıkları Naziler tarafından yağmalandı. Bloch-Bauer'in yeğeni Maria Altmann, tabloları Avusturya hükümetinden geri almak için 2000 yılında bir dava açtı; dava 2004 yılında Yüksek Mahkeme'ye geldi ve sonuçta başarılı oldu. 2006 yılında, "Adele Bloch-Bauer'in Portresi I", 135 milyon dolar gibi rekor bir meblağa, kozmetik varisi Ronald Lauder'e satıldı. Dava süreci, Maria Altmann rolünde Helen Mirren'ın oynadığı 2015 yapımı "Woman in Gold" filminde de yeniden gözler önüne serildi.
"Portrait of Fräulein Lieser", 1917-18
"Lady with a Fan", 1918
Gustav Klimt'in kaybolduğuna inanılan geç dönem tablosu "Portrait of Fräulein Lieser", yeniden ortaya çıktı. 1917'de üzerinde çalışmaya başladığı tabloyu, sanatçının 1918'deki ölümüne kadar yapmayı sürdürdüğü tahmin ediliyor. "Portrait of Fräulein Lieser" eserine dair bilinen tek kayıt, 1925'te çekilmiş siyah beyaz bir fotoğraf. En son 1925'te kamuoyunda görülen portrenin akıbeti, 1960'lardan bu yana kadar belirsizliğini sürdürürdü. Ta ki Viyana'daki müzayede evi Im Kinsky, tabloyu sürpriz bir şekilde açık artırmaya çıkaracağını açıklayana kadar. Bir yüzyıl sonra yeniden ortaya çıkan bu tablonun, 32.5 milyon dolar ile 55 milyon dolar arasında satışının gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Kendine özgü art nouveau tarzı ile Gustav Klimt'in gizemli eseri "Portrait of Fräulein Lieser", 24 Nisan 2024'te satışa çıkıyor. Tablo, açık artırmaya çıkarılmadan önce ise İsviçre, Almanya, İngiltere ve Hong Kong'da sergilenecek. 2023 Haziran'da Sotheby's Londra'da satılan "Lady with a Fan"(1918) eseriyle 109 milyon dolarlık müzayede rekoru kıran Klimt'in bu esrarengiz eserinin ne kadara satılacağı merak konusu.
Belki de Gustav Klimt'in en tanınmış eseri olan "The Kiss", sanatçının sembolizmi, dekoratif tarzı ve erotizmi en iyi şekilde yansıttığı tablosu olabilir. İki sevgilinin altın ve süslemeli bir ortamda birbirlerine yakınlaşırken tasvir edildiği bu tablo, Klimt'in en ikonik eserlerinden biri.
Bu portre, Viyana sosyetesinin ünlü bir üyesi olan Adele Bloch-Bauer'ı tasvir ediyor. Altın rengi detaylar ve karmaşık desenlerle süslenmiş bu portre, Klimt'in portre çalışmalarının en önemli örneklerinden biri.
Gustav Klimt'in Adele Bloch-Bauer için yaptığı bir diğer portre olan bu eser, genellikle birinci portresinden daha az biliniyor ancak yine de sanatçının ustalığını ve özgünlüğünü yansıtıyor.
Bu tabloda, Klimt'in Judith figürü altın detaylarla işlenmiş bir zeminde tasvir ediliyor. Judith, Klimt'in sembolizm ve mitolojiye olan ilgisini yansıtan önemli bir figür.
Bu resim, Klimt'in sembolizmi ve süslemeci tarzını en iyi şekilde yansıtan eserlerinden biri. Altın renklerdeki ağaç ve desenler, hayatın döngüsünü ve evrenin birliğini simgeliyor.