Kilo vermek isteyenlerin düştükleri en büyük hatalardan bir diğeri de, diyet ürünlere yönelmektir. Bu kişiler diyet ürünleri sanki kalorisiz gibi serbestçe tüketip kilo alabiliyorlar. Ülkemizde her üç kişiden ikisinin kilo problemi yaşadığını biliyoruz. Halk sağlığını bu kadar etkileyen bu problem, gün geçtikçe de artmaya devam ediyor. Halbuki çevremizdeki insanlara baktığımızda, birçok kişi beslenmesiyle fazlasıyla ilgili. Hatta kimileri beslenme mevzusunu takıntı haline getirmiş durumda. Bu kişiler sağlıklarını koruma isteğiyle, zamanla sağlıklı beslenmeyi bir saplantı haline getirip kendileriyle bir psikolojik savaş içine giriyorlar. Bu yeme bozukluğuna “Ortareksiya Nervoza” diyoruz. Beslenmeye dair bu takıntı hali, kişileri yanlış beslenme türlerine, kendilerini aşırı kısıtlamaya götürebiliyor. Bununla beraber metabolik birçok sorun ortaya çıkabiliyor.
Toplum olarak gün geçtikçe sağlıklı beslenmeye ve zayıflamaya bu kadar ilgi göstermemize rağmen hem şişmanlığın hem de yeme bozukluklarının yaygınlaşmasının altında, beslenmeye dair “doğru bilinen yanlışlar” yatıyor aslında. Bu yanlışların en büyüklerinden biri, artık bir sektör haline gelmiş olan diyetleri uygulamaya çalışmaktır. Ben her zaman derim ki, bir insan “diyet” yaparsa bunun “diyet”ini öder! Dukan diyeti, İsveç diyeti, paleo diyeti, alkali diyet, Atkins diyeti. Bunların hepsi insan sağlığını tehlikeye sokan birer şehir efsanesinden ibarettir. Bu beslenme tipleri; belirli bir besin grubunu hayatımızdan çıkarıp, başka bir besin grubuna aşırı derecede maruz kalmamıza ve yaşamımız için gerekli olan temel besin kaynaklarından da mahrum kalmamıza neden olurlar. Ayrıca, sürdürülebilirliği olmayan bu diyetler yapıldığında kişi başlangıçta kilo verse de diyeti bıraktığında fazlasıyla o kiloları geri alır. Kilo verme mücadelesi içinde olan kişilerin düştükleri en büyük hatalardan bir diğeri de diyet ürünlere yönelmektir. Bu kişiler diyet ürünleri sanki kalorisiz gibi serbestçe tüketip kilo alabiliyorlar. Halbuki onların da kalorisi vardır. Örneğin, bir paket diyet bisküvi, iki dilim ekmeğe eş değerdir.
Başka bir hata ise kiloyu kontrol etmek için şeker yerine tatlandırıcı kullanmaktır. Yapılan güncel çalışmalar tatlandırıcıların bağırsakta “glikoz sensörlerini” aktive ettiğini ve vücuda yiyeceklerle alınan şekerin vücut tarafından daha çok depo edilmesine neden olduğunu gösteriyor. Ayrıca, yemekle birlikte tatlandırıcı içeren bir içecek tüketmek, kişinin iştahını açarak daha fazla yemek yemesine neden olur. Bunların yanında; zayıflama ilaçları, diyet çaylar gibi aslında kişiyi zayıflatmamakla beraber ona zarar verip daha da çok kilo almasına sebep olacak ürünlerden medet ummak da, yapılan en büyük yanlışlardan biridir. Tüm bu hatalar kişilerin hem metabolik hem de psikolojik olarak yıpranmasına neden olur. Peki… “Obezite ile mücadelede yapılacak en doğru şey nedir?” derseniz… Cevabım, “Sağlıklı ve aynı zamanda sürdürülebilir bir yaşam tarzı belirlemek” olacaktır.