Röportaj: Dilara TAŞKIN
Fotoğraf: Erdi DOĞAN/ Ppr İstanbul
Styling: Hakan ÖZTÜRK
Saç: Sedat TEMUR
Makyaj: Çiğdem YARTAŞI
Fotoğraf asistanı: Mahir KORKMAZ
Styling asistanı: Fırat GENÇDOĞAN
Video: Onur ATICI
Mekan için Sabrinas Haus’a teşekkür ederiz.
‘Güneşi Beklerken’ dizisi ile girdi hayatımıza Yağmur Tanrısevsin. O günden bugüne kadar da popülaritesini giderek artırırken çizgisini kaybetmeyen sayılı oyunculardan biri olarak emin adımlarla ilerliyor. Hayata pozitif baktığı her halinden anlaşılan, hayvanlara olan sevgisi ile de kalbimizi kazanan oyuncunun seramiğe olan tutkusu şaşırtıyor bizi en çok. “Tam bir yaz insanıyım, güneşi gördüğüm anda hoplayıp zıplamaya başlıyorum” diyen aktrisin belki de Mersin’de doğup büyüdüğündendir yüzünde güller açıyor deniz kenarında sorularımızı yanıtlarken. Bize de samimi bir sohbet ile kendisini daha yakından tanıma imkanı doğuyor böylece.
Mersin’de doğup büyüdün, senelerdir İstanbul’dasın. Özlüyor musun oraları?
Özlüyorum tabii ki... Liseyi Mersin’de okuduktan sonra üniversite ile birlikte İstanbul’a geldim. Mersin’de yaşadığım dönem İstanbul’da yaşamayı çok istiyordum ve hep bir şeyler kaçırıyormuşum gibi hissediyordum. İstanbul’a gelince Mersin’in kıymetini anlayabildim diyebilirim. ‘Uzakta olan hep daha cazip gelir’ lafı doğruymuş meğer. Bir de İstanbul’a yerleşince yaşadığım koşturmaca ve kaos ile birlikte Mersin’de harcadığım zamanın çok daha tadını çıkararak kullanabileceğim bir kavram olduğunu fark ettim. İstanbul’da bir gün Mersin’dekinden çok daha kısa sanırım.
Bir günün nasıl geçiyor?
Bu ara yoğun, güzel ve heyecanlı geçiyor. Hayalini kurduğum bir seramik atölyesi vardı aklımda. Cennet bahçesi gibi hem her şeyin içinde hem de izole, sıcacık, huzurlu bir yer arıyordum ve birkaç ay önce aradığım gibi bir yer buldum. Hani bir yere girersiniz ve oranın enerjisi bütün yaratıcılığınızı ortaya çıkarır ya. Tam da öyle bir yer buldum ve o günden beri ekibimle birlikte çalışıyor ve üretiyorum. Hobi olarak başlayan süreçte markalaşma aşamasındayız ve muhtemelen birkaç ay içinde kendi ürünlerimizi ürettiğimiz yeni markamızın ismini sıkça duyacaksınız.
Hayatımıza “Güneşi Beklerken” ile girdin. En çok ne değişti o günden bugüne?
Değişen çok şey olmuştur elbet. Fakat değişmeyen tek şey oyunculuk hevesim ve isteğim. Kendimi bu kadar kaliteli ve beğenilen bir işle tanıttığım için şanslı hissediyorum. Çünkü hala yurt dışı tatillerimde bile dizinin yurt dışı yayınlarını izleyen insanların beni tanıdığını görüyorum ve çok mutlu oluyorum. Umarım ‘Güneşi Beklerken’ gibi iz bırakan nice işlerin içinde yer alırım.
“The Tragedy” filminde rol alırken çekincelerin oldu mu?
Yabancı dilde çekilen bir filmde yer almak genç yaşımda tecrübe etmek istediğim şeylerden biriydi ve anılarım arasında yerini aldı diyelim.
Birlikte oynamak istediğin bir aktör var mı?
Türkiye sınırları içinde Haluk Bilginer ile oynamak en büyük hayalimdi. ‘Güneşi Beklerken’den hemen sonra Kaçak’ta kendisiyle baba-kız oynayacağımı öğrendiğimde havalara uçmuştum. Bunun dışında Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan filmlerindeki atmosferlerin, karakterlerin ve sanat yönetmenliğinin büyük hayranıyım. Umarım bir gün kendileriyle çalışma imkânım olur.
Özel hayatınla iş hayatın arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsun?
İşimin getirdiği ekstra bir şey tanınmak. Fakat ben işimi herhangi bir işten farklı görmüyorum. Tanınıyor olmayı büyütürsek özel hayatımızın bütün dengesi bozulur.
RÖPORTAJIN TAMAMI ALEM'DE!