Röportaj: Ferda İskitoğlu
Fotoğraflar: Ayten Alpün Yılmaz & Tamer Yılmaz
Video: Fatih Er
İstanbul’dan çok uzaklarda “Aşıklar Şehri” Paris’te yaşayan biriyleyiz bu hafta… Özgün stili, farklı aurasıyla dikkat çeken ünlü oyuncu Fırat Çelik ile Paris’teki restoranında bir araya geldik. İki yıl önce İstanbul’dan ayrılıp ailesinin yanına dönüş yapan Fırat Çelik Paris’te işletmeci kimliğiyle karşımıza çıktı. Oyunculuğu, Paris’teki restoranı Au Plaisir’i ve özel hayatında merak edilenleri gelin bir de Fırat Çelik’in kendisinden dinleyin.
Biz sizi "Fatmagül’ün Suçu Ne" dizisiyle tanıdık. Geriye dönüp baktığınızda bu proje için neler söylemek istersiniz?
"Fatmagül’ün Suçu Ne?" dizisi, sadece Türkiye’de değil dünyada 80’den fazla ülkede izlenen, pek çok kadına ilham veren bir işti. Geçtiğimiz yıl Fransa’da da gösterilmeye başlandı. Paris metrosunda bir anda sekiz yıl önce yaptığım işin Fransızca afişini görmek tabii ki büyük bir gurur verdi. Fatmagül’den sonra da güzel projelerde yer aldım, hem dizi, hem sinema filmleri, hem de tiyatro sahnesini tecrübe ettim Türkiye’de.
Şimdi Paris’tesiniz, peki burada neler yapıyorsunuz?
Yaklaşık üç yıldır Paris’te yaşıyorum. Zaten ailem hep buradaydı, birbirimize çok düşkünüzdür ailece, Türkiye’de biraz yorulmuştum açıkçası, ailemi çok özlemiştim. Onların yanında olmak istiyordum. Şu an bir restoranım var, adı Au Plaisir. Türkçe’ye ‘zevkle, zevkine göre’ diye çevrilebilir ismi. Gerçekten büyük bir zevkle yapıyorum bu işi de. Bir buçuk sene oldu, Paris gibi hem turistik hem yerel müşteri potansiyeline sahip büyük ve Fransız mutfağının yerleşik olduğu bir şehirde, sunduğumuz menüler ve değişmeyen bir kalite anlayışıyla kendi müdavimlerini yarattığını söyleyebilirim Au Plaisir’in. Sağ olsunlar Türkiye’den gelenler de muhakkak buraya bir uğruyor, pek çok arkadaşımla İstanbul’da olduğundan daha fazla görüşüyorum diyebilirim.
Hizmet sektörü zor olsa gerek…
Evet. Kolay iş yok ki zaten. Ama hizmet sektörü, birebir insanlarla muhatap olduğun bir sektör. Yeme içme gibi herkesin bir fikrinin olduğu, damak tadının kişiden kişiye değişiklik gösterdiği, vadettiği menü çerçevesinde hem mutfağın hem servisin en iyisini vermek zorunda olduğun bir sektör. Biz bu konuda kendi çizgimizi bozmadan, füzyon mutfağına yakışır formüllerin peşinde koşarak, var olan seçeneklere iyi bir alternatif üretme çabasındayız başından beri. Böyle de devam edeceğini umuyorum.
Restoranda başınıza gelen ilginç bir hikayeniz var mı?
Restorancı olunca adresin belli oluyor, 24 saatimi burada geçirmiyorum elbette ama vaktimin çoğunda buradayım. Hele ilk zamanlarda hep restorandaydım. Böyle olunca sürpriz yapmak isteyenler doğrudan restorana geliyor. Geçtiğimiz yıl mesela, iki arkadaşım geldi Türkiye’den, hiç haberim yok geleceklerinden, dükkanda normal bir gün benim için. Kapı açılıp da onlar içeri girince idrak edemedim kısa bir an. Tabii ki çok mutlu olduğum bir andı. Bunun gibi güzel anlar çok ama restoran işletmeciliği hakikaten çok zor. Hizmet sektörü çok zormuş onu fark ettim. Zaten bu işe girerken de çok kolay olmayacağını tahmin etmiştim. Çok zor günler de geçirdim. Öyle kolay olmadı ama aradan bir buçuk yıl geçtiği için de artık keyfini çıkarıyorum.
Oyunculuk devam ediyor mu?
Oyunculuk tabii ki devam ediyor. Oyunculuk benim mesleğim. Restorancılığa sadece Paris’te yatırım amacıyla baktım. Türkiye’den geldikten sonra burada üç kısa film bir de reklam filmi yaptım. Kısa filmlerden biri bir Türk yönetmen olan Onur Yağız’ın çektiği ve hem Fransa’da hem Avrupa çapında hem de Amerika’da festivallerden ödülle dönen "Toprak". Fransız bir yönetmenin (Raphael Crombez) çektiği "Blight" en son olarak Avrupa Kısa Film Festivali’ne seçildi. Restoran işi vaktimin büyük bir kısmını alsa da oyunculuktan vazgeçmem mümkün değil, bir şekilde ikisini birden yürütmeye çalışıyorum.
RÖPORTAJIN TAMAMI ALEM'DE!