Deniz Akkaya yaptığı işi eğlenceye dönüştürmenin sırrına varmış ve kariyerini bu anlayış ile sürdürmeye devam ediyor. Ne istediğini bilen güçlü karakteri ile koyun gibi yaşayan bir birey olmaktan sıkıldığını söylüyor. Hayatındaki en değerli şeyi kızı Ayşe olarak tanımlayan Deniz Akkaya annelerin isterlerse çocuklarından çok şey öğrenebileceklerini belirtiyor. Maldivler dönüşü Deniz Akkaya ile son dönemde yaptıklarını, kızı Ayşe ile dolu günlerini ve modayı konuştuk.
Maldivler'de gerçekleştirdiğiniz kampanya çekimi nasıl ortaya çıktı?
Ben seyahat etmeyi çok seven biriydim ama inanın Ayşe olduktan sonra hayatımda seyahat çok minimalize oldu. Hayata karşı herkes farklı motive olur kimisi alışveriş yaparak, kimisi kendini yorarak kimisi tüketerek. Ben farklı kültürlerden insanlarla birlikte olmayı çok seviyorum. Benim için kaçış o seyahatlerimdi ve eskiye nazaran neredeyse hiç yapamaz oldum. En sonunda Maldivler’e gitmeye karar verdik. Ben şu anda 37 yaşımdayım hayatta çalışmamak nedir bilmediğim için oraya da işi katmış oldum. Oraya giderken Alem kapak çekimi organize ettik, bir firma ile anlaşmam da vardı onu da orada çekelim dedik. LG’nin Türkiye distribitörü Mobitel ile tek çekimlik bir anlaşma yaptık. 4 günlük tatilimi ilk gününden son günene kadar doldurmuş oldum. Böylece tatilde bile çalışmış oldum aslında bu durumu artık kabul ettim, benim bünyem bunu istiyor.
İş yaptığınız kişilerle dostluk da kuruyorsunuz, o zaman daha güzel işler mi ortaya çıkıyor?
Bu kadar seneler içerisinde iş ilişkilerimi dostluğa çevirmiş bir insanım bu durumdan da övünerek bahsediyorum. Çok eğlenerek gülerek çekim yaptık Maldivler’de de. Beklentilerimizin de üzerinde sonuçlarla geri döndük. Tatil amaçlı gittiğim işten elimde şahane fotoğraflarla döndüm. Cengiz Abazoğlu ile ayrı bir diyaloğumuz ve enerjimiz var, ekip arkadaşlarımızla da çok severek keyifle çalışıyoruz. Son yaptığımız çekim de Kilyos’taydı zor şartlarda çalıştık ama inanılmaz keyif alarak döndük eve. İşi artık eğlenceye çevirdik iş öyle yapılmazsa zaten hayatın bir anlamı yok. Hayatımızın çoğu zaten işte geçiyor, iş hayattaki kaçış bölgeniz. İnsanlar hep işten kaçıyorlar aslında işinizi hayatın zorluklarında kaçmak için kullanırsanız mükemmel bir birliktelik olur ve harika sonuçlar çıkar.
Devam edecek mi LG ile çalışmanız?
Olabilir, ilk işimizi alnımızın akıyla çıkardık devamı da gelebilir.
Çok formdasınız, nasıl başarıyorsunuz?
Bunu bana sokakta da çok soruyorlar. Bunun%70’i beslenme % 30’u spor diyebilirim. Bu dengeyi bilince önce böyle yerleştirmek gerek. Bugün siz geldiğiniz için kek ve börek yiyoruz aslında beynin de böyle kaçamaklara ihtiyacı var. Vücut zaten hep istiyor ama önemli olan beynin ne istediği. Arada bir ona ödüller de vermek lazım. Özetlemem gerekirse bir sporcu nasıl yaşarsa öyle yaşamaya çalışıyorum. Hiçbir şeyimden kısmıyorum ama bir sporcunun yaptığı gibi antrenman yapıp onun gibi besleniyorum. Benim beslenmem yanımda otururken kimilerine fazla gelebiliyor olabilir ama tabağımın içinde yediğim şeyleri hep seçerek yiyorum.
Nasıl seçiyorsunuz?
İşlenmiş ve genetiği bozulmuş hiçbir şey yemiyorum. Dalından koparılmış hali tamamen şekil değiştirmiş şeyler yemiyorum. Ispanağı ıspanak gibi yemeğe çalışıyorum, daha çok çiğ haline yakın tüketmeyi tercih ediyorum. Çiğ tüketemediklerimi ise tencere yemeği, sulu yemek tarzında tüketiyorum. Ete gelince, aldığımız hali tabakta çok şekil değiştirmeden yani üstünü grisini parçaları ile kaplamadan, üstünü tereyağ ile bulamadan olduğu gibi tüketmeye dikkat ediyorum. Ben mantı da çok severim Kayseriliyim ama her gün yemiyorum, yediğim zaman öğlen yemeyi tercih ediyorum akşama bırakmıyorum. Böyle dengeler içerisinde beslenmeyi bilen biri olarak her istediğimi yiyorum. Arkadaş, dost ortamında içkimi de içiyorum. Ertesi gün bunu nasıl kompanse edeceğimi biliyorum.
Spor olarak neyi tercih ediyorsunuz?
Haftada bir gün ‘Miha Bodytec ‘ adlı bir makineye giriyorum, bu makineye ileri seviyedeki sporcular ve dünyadaki performans sanatçıları giriyor. Madonna’dan tutun da Justin Timberlake’e kadar sporcu bazlı sanatçıların da kullandığı bir makine. Bu makinede ıslak bir yelek giyiyorsunuz spor yaparken, 25 dakika sürüyor bir dakika daha fazla yapamıyorsunuz, sizde yarattığı 6 saat spor yapmış birine eş oluyor. Diğer sporlarda çalıştıramadığınız kasları çalıştırma fırsatı sunan ileri seviye bir fizik tedavi makinesi. Çok profesyonel ellerle yapılması gereken bir spor. Haftada bir gün TRX, bir gün plates yapıyorum ve mümkünse 3 gün açık havada yürüyüş yapıyorum. Düzgün besleniyorum, kızartmalarla hiç aram yok sadece çok iyi patates kızartması yapan bir yere gidersem Bebek’te böyle bir yer var orada önüme gelirse hayır demiyorum. Evde kızartmamaya dikkat ediyorum, kızımın da yememesine dikkat ediyorum. Kesinlikle gazlı içecek içmiyorum. Su ve soda içiyorum. Süt ve süt ürünlerinde inek sütü yerine Hindistan cevizi sütü, badem sütü, pirinç sütü gibi alternatifleri tercih ediyorum.
Spor olarak neyi tercih ediyorsunuz?
Haftada bir gün ‘Miha Bodytec ‘ adlı bir makineye giriyorum, bu makineye ileri seviyedeki sporcular ve dünyadaki performans sanatçıları giriyor. Madonna’dan tutun da Justin Timberlake’e kadar sporcu bazlı sanatçıların da kullandığı bir makine. Bu makinede ıslak bir yelek giyiyorsunuz spor yaparken, 25 dakika sürüyor bir dakika daha fazla yapamıyorsunuz, sizde yarattığı 6 saat spor yapmış birine eş oluyor. Diğer sporlarda çalıştıramadığınız kasları çalıştırma fırsatı sunan ileri seviye bir fizik tedavi makinesi. Çok profesyonel ellerle yapılması gereken bir spor. Haftada bir gün TRX, bir gün plates yapıyorum ve mümkünse 3 gün açık havada yürüyüş yapıyorum. Düzgün besleniyorum, kızartmalarla hiç aram yok sadece çok iyi patates kızartması yapan bir yere gidersem Bebek’te böyle bir yer var orada önüme gelirse hayır demiyorum. Evde kızartmamaya dikkat ediyorum, kızımın da yememesine dikkat ediyorum. Kesinlikle gazlı içecek içmiyorum. Su ve soda içiyorum. Süt ve süt ürünlerinde inek sütü yerine Hindistan cevizi sütü, badem sütü, pirinç sütü gibi alternatifleri tercih ediyorum.
Bu bilgilere nasıl ulaşıyorsunuz?
Bütün bu konuları danıştığım bir ekibim var. 3 ayrı spor hocası ile çalışıyorum. Hepsinin ortak paydası buluştuğu bazı gerçekler var onları uyguluyorum. Ben bunları uygulamaktan özel zevk de alıyorum. Sporu spor olsun diye değil zevk aldığım için yapıyorum, özel zevkim olduğu için de çok da bilgiliyim. Her gün yeni bilgiler ekleniyor, hepsini bir şekilde uygulamaya çalışıyorum.
Bir dönem dergicilik de yapmıştınız değil mi?
Evet, çok ses getiren kapaklar yaptık. Gülse Birsel’den Özgü Namal’a kadar pek çok isme yer verdik.
Birçok iş yaptınız modellik, sinema, dizi oyunculuğu, tiyatro gibi hangisinden en çok keyif aldınız?
Yaptığım hiçbir şeye iş olarak bakmadım. Elimi neye deydirdiysem hep bu benim hayatımın en anlamlı anı, en anlamlı işi, en anlamlı çekimi, en anlamlı kazandığım para diye baktım, o anlamda hiçbirini ayırmayacağım. Ben hep ışıltılı dünyanın içerisinde işler yaptım ve yapmaya devam ediyorum. Şu anda uzun süredir özel gecelerde sunuculuk yapıyorum, çok yoğun gidiyor. O dahil olmak üzere modellikte ve tiyatroda da dünyanın pek çok yerine seyahat etme şansı buldum. İşimin şu bölümünden daha çok keyif aldım diyemiyorum çünkü işim beni hep en sevdiğim şey olan seyahate ulaştırdı. Tiyatroda da turnede normal şartlarda seyahat ederek tatil yapmaya
gitmeyeceğim her yere gittim. İşim nedeniyle hayalini kurmadığım ismini bilmediğim yerlere gittim, hala da gidiyorum.
Hayatınızdaki en değerli şey ne?
Kızım Ayşe. Her gün yeni bir şey öğreniyorum ondan. O bana ait değil tabi ki sadece ben onun dünyaya gelmesine vesile oldum. Şimdi serpilmesini izliyorum ve bir köşesinden tutmanın keyfini yaşıyorum. Her şey kaybolabilir elimden ama onun için özel zaman harcamak, bir şeyler üretmek ayrı bir keyif. İşimi de Ayşe ile geçireceğim mutlu
zamanlar için vesile ediyorum.
Birlikte neler yapıyorsunuz?
Hemen hemen her şeyi yapmaya çalışıyorum, eskisi gibi değil çocuklar. Onlar ‘indigo’ çocuklar olarak geçiyor biliyorsunuz. Onu katabileceğim her şeye katıyorum. Birlikte sinemaya, spora gidiyoruz. Bir de çocukları oradan oraya aksiyon delisi yapmamak gerektiğini düşünüyorum. Birlikte çalıştığım pedagoglar var, çocukların biraz hayal kurmak için boş alanlara ihtiyaçları var. Birlikte çimenlerde çok vakit geçiriyoruz. Uzun saatler kağıtlarla oynayarak kesmesi, yırtması için zaman tanıyorum. Birlikte çok az yaptığımız bir şey var o da televizyon izlemek. Silikon vadisini yaratan anne ve babaların çocuklarının televizyon izlemek yasak oradan televizyonun çok da sağlıklı olmadığı fikrine ulaşabiliriz. Teknoloji ile çok haşır neşir etmemeye çalışıyorum ama tabi hayatın asli gerçekleri içerisinde teknoloji ile birlikte doğmuş çocuklar bunlar. Bütün anne babalar bizim yaptıklarımız çocuklarımız yapamıyor diye yakınıyorlar ya, buna ben katılmıyorum bunun için biraz vakit harcamak lazım. Evet büyük şehirlerde yaşamanın verdiği tehlikeler var ama bu bütün büyük şehirler için geçerli, bize özgü değil. Onlara kendi arkadaşları ile özel zaman geçirecekleri alanlar kurmak gerekiyor o zaman çocuk da arkadaşı ile vakit geçirmeyi tercih ediyor zaten. O zaman tercihleri tablet ya da akıllı telefon olmuyor.
Bebek tekstili şirketiniz Chic Frog devam ediyor mu?
Evet ediyor, artık satışlarımızı tamamen internet üzerine çevirdik. Yeni bir reklam kampanyası ile 3 hafta sonra çalışmalarımız hızlanacak. Hayat artık internette, ticarette orada. İnternet ticaretinin gerçeğini yadsıyan ticaret yapamaz. Mağazacılık gerçekten çok değerli, bana büyük deneyimler kattı. Hayata karşı da çok şey kazndırdı, bir kere annelerle orada çok haşır neşir oldum.
1997’de Best Model yarışmasına girdiğinizde bu günlere geleceğinizi hedeflemiş miydiniz?
Hayatta hep hedefleriniz olmalı. Kısa vade ve uzun vadeli planlar olmalı ama ben hayatımın her noktasında böyle yaşamadım. Tabi ki gençlik, ergenlik dönemine denk gelen kariyerimin ilk zamanlarında güdülerimle hareket ettiğim doğru ama sonrasında yine güdülerime,6. Hissime güvenerek ve hedef koyarak yaşamaya çalıştım. Bazılarını şaşırtabilir ama benim hedeflerim hiçbir zaman herkesin hedefleri gibi olmadı. Hedeflerim hep bana özeldi kimseyle paylaşmadım şimdi de öyle yapıyorum. Bir yandan da hep hedeflerimi
gerçekleştirdim. Hedeflerime bazen dolanarak bazen hızlı atlayarak bazen uçurumdan atlayarak bzen yolu uzatarak ama hep onların doğrultusunda gittim. Hedefleriniz bazen canınızı yakacak sonuçlar doğurabilir.
Hedef koymakla ilgili ne tavsiye edersiniz?
Hedef olarak ‘mutlu olmak istiyorum’ diyorsanız, sizin için mutluluğun tanımını açmalısınız. Paragrafınızı doldurmalısınız, ne ile mutlu olmak istiyorum, beni ne mutlu eder diye sormalısınız. Ben kendimle yalnız kalarak hesaplaşmalarımı yapan biriyim. Bunu yapmayan sadece, mutlu olmak istiyorum mutlu olamıyorum diyen kişi aslen ne ile mutlu olduğunu da bilmiyordur, hayatla biraz barışmak lazım. Başkalarının rahatsız olduğu bir şeyden siz kişisel zevk alıyorsunuzdur farkında değilsinizdir. Stresten beslenen insanlar vardır mesela ben öyleyimdir, stres hayatımda olmadığı zaman boşlukta hissediyorum bunu bir süre önce çözünce neden sürekli stres beni buluyor diye mücadele etmek
yerine bunu anlamamla hayat benim için çözüldü. Bu muhasebeyi yapan herkes hayatının aslında akışa göre gitmediğini bir şekilde istem dışı ya da bilinçli olarak hayatını yönlendirdiğini anlar. Ben bir süre sonra hayatımı tamamen benim yönlendirdiğimi anladım o yüzden hedefimin planını net yapıp ufak tefek sapmalarda da yıkılmamaya çalışan bir karakter olarak hayatıma devam etmek istiyorum.
Konuşmalarınızdan içsel yolcuğa yöneldiğinizi anlıyorum, kişisel gelişim dediğimiz alana bakış açınız nedir?
Bu durumu kişisel gelişim olarak adlandırmayı tehlikeli görüyorum. Kişisel gelişim adı altında markette pazarlanan kitapların hepsinin ucu kadim bilgilere ve eski kitaplara ayanıyor. Yok edilmiş, saklanmış aslında kadim bilgi adı verilen bilgiler bunlar, bunlara biraz kafa yorduğum doğru. Toplumda koyun gibi yaşamaktan sıkılmış bir bireyim ben, milyarlarca insan sadece bir avuç insan tarafından yönetiliyor bir süredir buna kafayı yoruyorum. Bana bunun ne yararı var derseniz en azından çocuk yetiştirirken daha bilinçli
bir şekilde yetiştiriyorum. Çocuğumu içinde subliminal mesajlar olan çizgi filmlerden kaçırmıyor ama izlerken ona o mesajları bozacak bilgiler veriyorum. Kendim okuduğum, gördüğüm, yaşadığım toplumdaki arazlara göre kalkanlarımı geliştirmeyi öğrendim. O nedenle hayat benim için daha kolaylaştı. Hayatta kalabilmek için herkesin bu bilgilerle haşır neşir olması lazım. Bu durumunda sadece kişisel gelişim başlığı altında yer almaması gerektiğini düşünüyorum.
Anne olmak size neler kattı?
Üremek aslında bizim seçimimiz değil, insanoğlunun varlığını sürdürmesi için gerekli. Biz çocuk sahibi olmaya çok farklı anlamlar yüklüyoruz. Onun için saçımızı
süpürge etmeyi ön plana koyuyoruz, anneliği fedakarlık yapmakla bağdaşlaştırıyoruz. Çocuklar insan ırkının devamı için doğacaklar. Bence bir anne babanın en büyük görevi kendi rızası olmadan doğan bu çocuğa iyi bir gelecek sağlamak. Ben anneliği kendine yontan bir insan değilim. Annelik bana çok şey öğretti. Bir anne anne olmayı gerçekten becerebilirse çocuğundan çok şey öğrenir. Çocuk da ondan çok şey öğrenir ama inanın anne çocuğundan daha çok öğreniyor çünkü bizim aslında başarmaya çalıştığımız çocukluğumuzdaki saflığa dönmek. Kaybettiğimiz ve çocuklarda var olan şeyi tekrar bulmaya çalışıyoruz o anlamda çocuklar çok iyi öğreticilerdir. Kızımdan çok şey öğreniyorum. Bana ne kattı dersem sabır kattı diyebilirim, çocuk bir sabır yolu.
Seyahat etmekten çok keyif aldığınızı söylediniz en beğendiğiniz yer neresi?
Tek bir yer söyleyeceğim; Londra. Bir şehir olsan neresi olurdun? Diye sorarlar ya Londra olurdum. İstanbul dışında asla bir yerde yaşamayı düşünmedim ama yaşamam gerekse Londradan başka hiçbir yeri düşünmem.
Sizi orada etkileyen ne?
Ben aslında arslan burcuyum, benim güneş, deniz, kum sevmem gerekiyor. Londra puslu, günün sonunda baktığınızda görünen çok hijyenik olmayan bir ortam. Çok kozmopolit bir kalabalık, İstanbul’a da benzemiyor. Dünyanın her tarafından farklı mezhepte insanlar barış içerisinde aynı mahallede yaşayabiliyorlar. Şehrin tarihi yapısına ve tarihi dokusuna son derece saygılılar. Tarihlerine ve tarihe çok önem verdikleri için kentsel yapılaşmada bozukluk yok. Şehrin bir tarafından diğer tarafına gittiğiniz zaman bir bütünlük aynı zamanda da bir sahi çıkma görüyorsunuz. Aynı şekilde kendi kültürlerine, dillerine sahip çıkıyorlar çok milliyetçiler. Ben de çok milliyetçiyimdir, her yerde Türk lduğumu söylerim. İngilizler de öyledir, çok övünürler İngiliz olmakla. Farklılıklara rağmen ortak paydada buluşup komşu olabilmeyi, yaşayabilmeyi bilmiş bir insan topluluğu var
orada. Siz de kendi ülkenizden çıkıp oraya gidince ayağınızı denk alıyorsunuz. Burada şımarıkça yaptığınız şeyleri orada yapamıyorsunuz. Farklı ülkelerden gelmiş insanlara saygı duymak o şehirde bir zorunluluk.Dünyada kültürün ve sanatın başkenti İngiltere.
Bugün sahip olduğunuz deneyimlerinizle modelliğe nasıl bakıyorsunuz?
Türkiye dünyadaki genel trenlerden farklı bir performans sergilemiyor, son derece paralel gidiyor. Dünyada bir ara futbolcular çok popülerdi bir ara ses sanatçıları popülerdi şimdi oyuncular çok popüler. Moda dergilerinde artık nadiren modelleri görüyoruz. Yaklaşık 3-4 senedir böyleydi bir süredir biraz daha kırıldı. Tekrardan eski mankenler popülaritelerine kavuşmaya başladı. İbre tekrar modelleri gösterecektir. Moda sektöründe bireysel çıkışlar oluyor, ibrenin o tarafa biraz kaydığını düşünüyorum.
Stilinizi nasıl tarif edersiniz?
Açıkça söylemek gerekirse yaptığım işler nedeni ile kendimi stil anlamında tanıma fırsatı buldum. Benim için giyinmek kabuğumuz. Algıda bizi ilk temsil eden şey giyimimiz o yüzden de en az göz alan giysiler olmasını tercih ediyorum. Şatafatlı, renkli, üzerleri damgalı, logolu giysiler giymekten artık kaçınıyorum. Kişinin kendisinin ön planda olmasını tercih ediyorum. Dünyada baktığımızda lider sıfatlı kişilerin, sanat dünyasında ilham veren kişilerin giyim tarzlarının çok net ve kendilerinin önde olduğunu görüyoruz. Giyimlerinden ziyade kendileri konuşuluyorlar. Benim hayattaki tercihim de bu yönde. Fazlaca siyah rengi tercih ederim. Siyah arkasına saklanıldığı için tercih edilir derler ben buna katılmıyorum, çok cıvıltılı giyinen insanların kostümlerinin arkasına saklandıklarını düşünüyorum. Siyah giyinen kişiler hep net insanlardır. Şıklığın da bir netliği olması gerektiğine inanıyorum. Cengiz Abazoğlu ile yaptığımız koleksiyonlarda da hep aklım hep siyah ve asimetrik olanlarda kalmıştır.
Yurt dışından beğendiğiniz tasarımcı olarak kimi söylersiniz?
Versace’yi çok beğeniyorum. Abisi Gianni Versace’nin daha şatafatlı bir dönem olduğu söylenir ama ben 5-6 senedir Donatella Versace’nin o şataftı katladığını düşünüyorum. Özellikle couture koleksiyonlarının bir sanat eseri olduklarını düşünüyorum. Asimetrik kıyafet çok sevdiğim için asimetrik kıyafetti açık ara önde olduğunu düşünüyorum ve çok beğeniyorum.
Kadınların dolaplarında mutlaka bulunması gereken kıyafetler hangileri?
Bir siyah küçük elbise, siyah smokin ceket ve düzgün yırtık olmayan bir kotları olmalı. Bu üçü bence bir kadının dolabında muhakkak olmalı. Gerisi zevke kalmış.
Röportaj: Petek Kırboğa
Fotoğraflar: Ercan Ali YILDIRIM