ALEM dergisi (@alemdergisi)'in paylaştığı bir gönderi ()
Balçiçek İlter: Ben her daim sanatın iyi geldiğini düşünüyorum. Bu süreç bize bunu daha da iyi anlattı galiba. Sana da sorayım: Sanat iyi gelir mi?
Ahmet Güneştekin: Bence onun örneklerinden biri benim. Dizimden ameliyat olduğumda üç ayda ayağa kalkar, bastonları atarsın dediler. Ben bir ayda attım. Bir buçuk ayda tamamen yürümeye başladım. Çünkü sürekli sanatla iç içe olduğunuz zaman, unutuyorsunuz birçok şeyi. Sanatın insanları nasıl ayakta tuttuğunun çok örneği var. Matisse’in, Renoir’ın, Picasso’nun, Dali’nin neredeyse bir asırlık hayatları olduğunu biliyoruz. Bu insanlar son dönemlerine kadar üretmişler. Büyük üstat Yaşar Kemal 90 yaşını devirmişti ve vefatından 45 gün önce hastanede elimi sıkıp “Yakında çıkıyoruz ve muazzam bir yeni roman yazacağım” diyecek kadar kendini sanata adamıştı. Çok örnek var. En canlı örneklerden biri benim. Senin sağlık programında anlatmıştım. Burada da anlatayım. 96 yılında ağabeyimi mide kanserinden kaybettim. O dönemde çok üzüldüm, hastalandım, mide kanamaları geçirdim. Bir müddet tedavi gördüm. O dönem sanatla değil, ticaretle uğraşıyordum. Bir minübüsü karavana çevirip altı yıl boyunca Anadolu’yu gezdim. Resim yaptım. O süreçte bir tane bile ilaç içmedim. Tedavim sanat ve doğaydı. Hayatımın en güzel dönemiydi.
B.İ: Anadolu’da bir tabir vadır: El vermek. Senin tedavi sürecin sanatla oldu. Sen bir de el verir gibi çocuklara bulaştırdın bunu. Kaç çocukla buluştun? Sen o çocukların hayatlarına resim soktun.
A.G: Geçen 23 Nisan’da bir video paylaştım. Çocuklarla gerçekleştirdiğim etkinliklerden bahseden bir videoydu. 1000’e yakın ilçede etkinlikler geçekleştirdim. Çok fazla çocukla atölye çalışması yaptım ve bunların çoğunun resimleri benim arşivimde duruyor. O çocukların hepsi belli ki iyi insanlar olmuşlar. Hepsi hala bir şekilde sanatla ilgileniyorlar. Benim çocukluğum Batman’da zor geçti. Batman benim için çok özel bir yer, doğduğum şehir. Mahallemizde farklı kültürlerden insanlar vardı. Çok kültürlü bir yapının içinde büyümek bir sanatçı adayı için büyük bir şans. Ben her zaman kendi kültürümden beslenmiş bir sanatçıyım.
B.İ: Kolay bir coğrafyada yetişmedin. Ayrıca baban işçi, annen ev hanımıydı. Nasıl oldu da bu kadar başarılı bir sanatçı oldun?
A.G: Ben annemin yedi çocuğundan biriydim. Babam işçi maaşı ile bütün çocuklarını okuttu. Anadolu’da genelde bütün sermaye akıllı erkek çocuğuna akıtılır. Bizde öyle bir şey yoktu. Babam çok adil bir adamdı. İkisi de okuyamadığı için çocuklarının okumasını istediler. Çok büyük fedakarlık gösterdiler. Şımarıklık yaşamadım. Hep söylerim: Yokluk erken olgunlaştırır. Biz aslında zengindik. Çünkü mutluyduk. Resim yapardım. Babam teşvik eder, kağıt toplardı. Bir dönem düşünün ki bir evde yedi çocuk okula gidiyor. Ben resim yapıyorum, çok kağıt harcıyorum. Akrabalar babama “Resim yapıyor, günahtır” derlerdi. Fakat meslek olarak sanatçı olmayı düşünmemiştim. Ben 36 yaşında ilk sergimi açtım. Hiçbir şey için geç değil.
B.İ: Yeni nesil senin ve senin gibilerin açtığı kapıdan daha rahat geçecek diye düşünüyorum. Bu iyi bir şey aslında. Değil mi?
A.G: Çok değil aslında. Çabalamazsanız kolay olmuyor. Zaman zaman bazı insanlar çıkış yapabiliyor ama o popülerliğin altını kalıcı bir şekilde doldurmanız gerekiyor. Geleceğinizi güçlendirmeniz gerekiyor. Hiçbir şey kolay olmuyor. Sadece bu işi başarmış insanların biyografilerini inceleseler, yeni nesil gençler zorlukların insanlara neler kattığını görürler. Bu süreçte bile ben saat beşte başlayıp ortalama 13-14 saat çalışıyorum. Yoğun projeler olduğunda tatil bile yapmıyorum. İnsanlar bazen asosyal olduğumu düşünüyorlar ama ben çok sosyal bir insanım. Ama önceliğim işim. Başarı bencil bir istek aslında. İnsan başardıkça daha çok şey istiyor. “İşimi ben nasıl iyi yapabilirim?” diye düşünmeli ve bir satranç oyuncusu gibi gelecek hamlelerinizi planlamalısınız.
B.İ: Sen resimle başladın, sonra enstalasyon ile devam ettin. Başka alanlarla da ilgilenmeyi düşünüyor musun?
A.G: Bu yıl bronz heykeller ve mozaikler yapıyorum. Oldukça şaşırtıcı işler çıkıyor. Bu süreçte oldukça sorgulayıcı, oldukça eğlenceli işler yapıyorum. Sanat o kadar kolay değil. Yetenekli olmanız yetmiyor. Yaratıcı olmanız gerekiyor. Yaratıcılık ise zamanla, öğrenerek oluyor. Farklı disiplinlerden beslenmeniz ve çok çalışmanız gerekiyor. En iyi okul ve en iyi öğretmen insanın bizzat kendisidir. Bugün bu yayında bile birbirimize birçok şey öğrettik.