Sonbaharın Yeni Trendi: Yeşil
1 dakika okunma süresi
New York'u ziyaret etmek isteyenler için otel seçeneği bolluğu bunaltıcı olabilir. Şehrin en ikonik ve büyük otellerinden birinde veya rahat bir Airbnb'de konaklayabilirsiniz. Ancak konaklama seçenekleri konusunda oldukça ünlü olan New York'un butik otellerinin deneyimlemeye değer olduğunu da akılda tutmakta yarar var. Butik oteller, daha küçüktür; genellikle 200 odadan azdır, bazıları 50 odaya bile ulaşmaz. Oda sayısının az olması, verilen hizmetin daha kişisel olmasını sağlar. Ayrıca ücretsiz bisiklet kiralama, çatı barı, kişiye özel hizmetler gibi özellikler sunar. Yani küçük otellerden daha lüks ve konforlu, büyük otellerden daha kişisel ve özenli olduğu için butik oteller oldukça tercih ediliyor. Brooklyn'den Queens'e, Soho'dan Midtown'a New York'ta keşfedilmeye değer en iyi butik otelleri, gezi rehberinize eklemek isteyebilirsiniz.
New York'un en ikonik yapılarından Empire State binasına en yakın otellerden Refinery Hotel, Midtown'daki tarihle örülü konaklama seçeneklerinden. Otelin yer aldığı 1912 yılından kalma neo-gotik kule, bir zamanlar bir şapka fabrikasıydı. Günümüzde ise Refinery Hotel, Empire State Binası manzaralı bir caz salonu ve çatı katı barının yanı sıra devasa pencereli ve üç metrelik tavanlı odalara ev sahipliği yapıyor.
Soho'daki en sevilen butik otellerden Crosby Street Hotel, aynı zamanda en geniş odalara sahip olanlardan. Üstelik otelleriyle ünlü Firmdale Hotels'in en sevilen mekanlarından biri. Arnavut kaldırımlı sokağındaki binanın güneşli avlusu, ziyaretçilerin içini ferahlatıyor. Tabii Kit Kemp tarafından tasarlanmış iç mekanlar, otele apayrı bir güzellik katıyor. 86 oda ve süitle, oldukça kişiye özel bir konaklama deneyimi sunuluyor.
1966 yılında Ulusal Denizcilik Birliği için tasarlanmış olan The Maritime Hotel, New York'un yenilikçi mekanlarından biri. Tüm odaların Batı'ya bakması nedeniyle Hudson ve New Jersey manzarası boylu boyunca uzanıyor. Dekor, kitsch tasarım sınırlarında dolanıyor; bu da oldukça cesur bir iç tasarım yaratıyor.
1927 yılından kalma bir binada yer alan bir otelden bekleyebileceğiniz gibi The Mark Hotel, mermer banyoları ve lüks odaları ile belirgin bir Art Deco havaya sahip. Central Park'ın sadece bir blok ötesindeki konumu rakipsiz. The Mark'ta ayrıca şehirde dolaşmayı kolaylaştırmak için ücretsiz kiralık bisikletler bulunuyor. Otel, aynı zamanda ülkedeki en büyük ve pahalı çatı katı süitlerinden birine sahip.
The Bowery Hotel, zamansız bir East Village simgesi olarak karşımıza çıkıyor. Lobide bir kokteyl içerken, içeriye oldukça tanıdık yüzlerin girmesine şaşırmayacağınız türden bir yer. Oteldeki 135 oda, antika mobilyalar ve oldukça kendine has bir havaya sahip.
Soho'daki yüksek beklentileri karşılamak zordur ama Hotel Hugo, bu görevi oldukça zahmetsizce yerine getiriyor. Endüstriyel sanatsal bir tasarımla bezenmiş olan otel, vintage görünümlü oda ve süitlere ve Hudson Nehri manzaralı bir çatı kokteyl bara sahip.
Ace Hotel, Broadway'in unutulmaya yüz tutmuş bölgesini yeniden haritalara koymayı başaran otel olarak biliniyor. Çok amaçlı bir kamusal alana da sahip olan otel, gündüzleri ortak çalışma alanı, akşamları iş çıkışı içki içme noktası ve canlı müzik ve DJ performansları ile tam teşekküllü bir gece hayatı mekanı. Ace Hotel'deki Breslin, ödüllü şefi April Bloomfield tarafından yönetilen bir gastropub. Stumptown ise kahveleriyle herkesçe biliniyor.
Butik otel dünyasının en köklü isimlerinden biri The Marlton Hotel. Asırlık bir yapı olan The Marlton, fütüristik minimalizm ile retro romantizmin muazzam bir birlikteliği ile tasarlanmış. Paris'ten ilham alan tarzıyla New York'a hoş bir hava katan otel, eklektik bir müşteri kitlesine ulaşmak için geniş bir fiyat yelpazesi sunuyor.
Empire State Binası'na en yakın otellerden biri de Archer Hotel New York. Parıltı ve ihtişam için New York'taysanız, Midtown'da bulunan ve çatı barında rakipsiz bir Empire State Binası manzarası sunan Archer Hotel'in size en uygun yerlerden biri olduğunu söylemeliyiz.
Muhtemelen New York'ta butik otel dendiğinde ilk akla gelen yerlerden biri The Greenwich Hotel'dir. Oteli bu kadar muhteşem yapan şeylerden biri, 88 oda ve süitin hiçbirinin aynı olmaması, ancak hepsinin eklektik dekor ve mermer banyolar ile göz doldurması. Tabii otelin Robert De Niro'ya ait olması ve açık hava avlusu da ününe ün katan özelliklerden.
The Beekman, a Thompson Hotel'ın itibarına sahip bir mimari mücevher bulmak kolay değil. New York'un en eskilerinden, 1881 yapımı bir gökdelende konumlanan otel, piramit formlu cam tavan penceresinden, tuğla duvarlarına kadar her açıdan nostaljik bir başyapıt. Retro ve modern tarzın karışımıyla tasarlanan oteldeki geniş ve tarihi odalar, büyük pencerelerden içeri giren doğal ışıkla doluyor. Ahır tarzı kapılar, özel kokteyl masaları gibi modern-vintage dokunuşlar da atmosferi üst seviyeye taşıyor.
5th Avenue ile Central Park arasında yer alan Hotel Elysée by Library Hotel Collection, 1920'lerden kalma, 100 odalı kibar ve zarif bir otel. Bu yapının atmosferi o kadar Avrupalı ki New York'ta olduğunuzu unutmanıza neden olabilir.
Aslen 1800'lerin başında Gerard House olarak açılan The Frederick Hotel'in bir noktada hem Abraham Lincoln hem de Vincent Gallo'yu konuk ettiği söyleniyor. Çin Mahallesi ile Wall Street'e yakın bir bölgede yer alan 133 odalı otel, nostaljik bir zarafete sahip minimalist odalara ve hareketli bir İtalyan restoranına sahip.
Chelsea'de yer alan High Line Hotel, aslında 1895 yılında bir öğrenci konutu olarak inşa edildi. Bu geçmiş, otelin modern duruşuna kendine özgü bir karakter katıyor. Avrupa tasarım ağırlıklı iç mimarisi, Paris esintili bir bahçe ve avlu ile tamamlanıyor. Adını, High Line manzarasından alan otel, aydınlık ve ferah odaları ile oldukça konforlu bir konaklama sağlıyor.
Made Hotel'in havası abartısız ve oldukça zarif. Odalar temiz hatlara ve bohem dokulara sahip, çatı katındaki salon ise şehrin panoramik manzarasını ve harika bir tropikal kokteyl menüsü sunuyor. Burası, misafirlere, içeriye girdiği anda onları doğal ama konforlu bir dünyaya ışınlayan bir mekan sağlıyor.