Milano deyince akla gelen ilk otel tabii ki Bulgari Hotel Milano. 58 süit odadan oluşan otel, verdiği hizmet, odalarındaki konfor ve merkezi konumu ile ilk sıraya oturuyor. Otelin bazı süitlerinde bulunan özel teras ve balkonlar, sabah uyandığınızda kahve içmek veya kahvaltı edebilmek için ideal. Bulgari Hotel Milano, çalışan herkesin evinizdeki rahatlığı vermeye çalıştığı bir otel. Benim gibi bir süre sonra burada yaşamak isteyeceğiniz kesin! Ayrıca üç Michelin yıldızlı şef Niko Romito’nun inanılmaz menüsünü de tatmadan dönmeyin.
Rezidansların olduğu bölgede yer alan Fifty House Milano, 49 odası ile merkezden biraz dışarıda konumlanıyor. Bu butik otel, mimarisi ve tasarımı ile modern sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor. Otelin içinde Milano’nun meşhur Asya restoranı ‘Kowa’, bahçe katında hizmet veriyor. Otelden Duomo Meydanı, 20 dakika yürüme mesafesinde.
LùBar, kahvaltı, kahve veya öğle yemeği için ideal restoranlardan biri. Montanelli Park’a bakan LùBar’a öğle yemeği için gidecekseniz muhakkak rezervasyon yaptırın. Her gün dolu olan restoranda yer bulmak neredeyse imkansız.
Il Salumaio di Montenapoleone, 1957 yılından beri Milanolu zenginlerin öğle ve akşam yemekleri için gittiği bir restoran. Tipik Milano mutfağını deneyimleyeceğiniz bu mekan, ortamı ve menüsü ile çok başarılı. Özellikle makarnaları ve tatlılarını mutlaka deneyin.
Langosteria, şehrin en iyi deniz ürünlerini yiyebileceğiniz bir restoran. Ödüllü şeflerin çalıştığı ve sanatsal yemeklerin tabağınıza geldiği Langosteria, Pazar günleri hariç her akşam saat 19:00’dan gece yarısına kadar açık. Restoranın başka semtlerde ‘bistro cafe’ konseptli mekanları da var.
Dry için şehrin en trend pizza ve kokteyl restoranı diyebilirim. Pizzaları ve ortamı çok başarılı ama servisi biraz problemli... ‘Bar’ konseptine sahip olan bu restoranı Milanolular çok tercih ediyor. Klasik bir restoranın aksine, masadan ziyade bar tarzı paylaşımlı oturma yerleri var.
Da I Gemelli, Portofino’da meşhur olan Gemelli kardeşlere ait. Çok yeni olan bu restoran, Portofino’dan sonra Milano’da da yemekleriyle ün salıyor. Milano’nun en meşhur caddelerinden birinde olan Da I Gemelli, ayrıca öğle yemekleri için de ideal. Porsiyonların çok büyük olduğu bu restoranda birbirinden leziz yemekleri mutlaka deneyin.
Şehrin en popüler barı olan Ceresio 7, gece DJ eşliğinde süper bir parti mekanına dönüşüyor. Milano’yu çatıdan seyredeceğiniz ve keyifle sosyalleşebileceğiniz mekan, yaz aylarında havuz başında birbirinden şık insanları ağırlıyor.
Milano’dan ayrılmadan önce yapmanız gereken önemli bir diğer şey de Prada’ya ait olan Prada Müzesi’ni ziyaret etmek. ‘Fondazione Prada’ diye geçen endüstriyel alan içerisinde en az iki saat geçirmeniz gerekebilir. Salı günleri kapalı olan mekan, her gün saat 10:00 ile 18:00 arası açık.
Londra’nın incisi Dorchester 45 Park Lane, Hyde Park manzaralı 45 süit odası ve konforu ile Londra’nın incisi diyebilirim. Her odanın özel olarak tasarlandığı otelin genel müdürü John Scanlon, tüm misafirleri ile tek tek ilgileniyor. Ayrıca pijama takımları ve sıcak su torbası bile emrinizde…
Belmond Cadogan Londra, kapılarını bir ay önce açtı. Sloane Street ve Harrods’a beş dakika mesafede bulunan butik otel, dört seneden fazla süren bir renovasyondan sonra misafirlerini ağırlamaya başladı. 54 odası bulunan otel, oldukça merkezi ve çok yakında şehrin ‘en’leri arasına gireceği kesin.
Pasta, kahve ve çay üçlüsü söz konusu olduğunda ‘uğramadan olmaz’ denilebilecek bir mekandan bahsetmek istiyorum. Cutter and Squidge’a girdiğinizde yüksek sandalyeler ve birbirinden rengarenk pastalar, tatlılar ve kahve çeşitleri ile tam bir İngiliz stili sizi karşılıyor. Maksimum 20-25 kişiyi ağırlayabilen kafede ‘high tea’ye vakit ayırın derim.
İki kız kardeşin açtığı Saint Aymes, kahve ve sağlıklı içecekler servis ediyor ve iç mekan tasarımı ile dikkat çekiyor. Daha mekana yaklaşırken dış cephesindeki renkli çiçekleri görebiliyorsunuz. Connaught Caddesi üzerinde, gözlerden uzak bir yerde konumlanan keyifli mekanın menüsü bile insanın içini açıyor.
Santini Mayfair, bölgedeki en kaliteli İtalyan restoranı. İtalyanlar tarafından işletilen mekan, hem iç hem dış oturma alanları ile Mayfair bölgesinin incisi. Menüde o kadar çok seçenek var ki, seçmekte bazen zorlanıyorsunuz. Trüflü makarnaları ve risotto’ları ile beni benden alan bir restoran…
Din Tai Fung, Londra’nın en yeni restoranlarından. Özellikle ‘dumpling’ sevenler buraya bayılacak! Tayvanlı ustasıyla ‘dumpling’ servisini kuralına göre yapan mekan, şimdiden popüler oldu bile.
Richmond’da açılan yeni kafe Kiss the Hippo, dekorasyonu, kendi kahve markası ve leziz menüsü ile Londralıların yeni buluşma noktası. İki gencin bir araya gelmesi ile kurulan marka, çok yakında Londra’nın farklı lokasyonlarında da hizmet vermeye başlayacak.
Şu sıra şehrin en çok konuşulan mekanlarına uğramadan dönmeyin. Eski bir borsa binası olan Royal Exchange House, bünyesinde birkaç İngiliz markasını barındırıyor. Meydanına yeni açılan kafe ve restoranına da uğramanızı tavsiye ederim.
Covent Garden’da açılan dekorasyon mağazası Petersham Nurseries, çeşitli kafe ve restoranlara ev sahipliği yapıyor. Sosyal medyada en çok konuşulan yerlerden biri olduğunu söyleyebilirim.