Yer kürenin hangi noktasında olursa olsun, kim tarafından yaratılırsa yaratılsın, sanat, yaşamayı kolaylaştıran en önemli unsurlardan biridir. İnsan hayatına naif bir bakış açısı kazandırır, yaşamın hengamesinde soluklandırır sanat. Muasır sanat denildiğinde hem devrim öncesi hem de sonrasında epey zengin bir listeye sahip komşumuz İran'dan iki sanatçıyı yazdım.
Behjat Sadr Mahallati (1924 – 2009)
Pompidou ve Londra Tate Modern müzelerinin kalıcı sergilerinde de bulunan Behjat Sadr, İran modern sanatında devrim gerçekleştiren ressam olarak tanımlanıyor. Behjat Sadr 1924 yılında, sanata düşkün bir din adamı olan Mohammed Sadr Mahallati ve Ghamar Amini'nin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi.
1954 yılında Tahran Güzel Sanatlar Akademisi'nden takdir derecesiyle mezun olduktan sonra Roma'da 5 yıl boyunca Roberto Melli'nin atölyesine katıldı. Yıllar içinde başarısıyla ilgi çeken sanatçı Aujourd'hui dergisinin ikinci sayısına kapak olmayı başardı ve UNESCO'nun resim yarışmasında Bilginin Işığı adlı eseriyle birincilik ödülünü kazandı.
60'larda, "Organik" olarak adlandırdığı, ahşabın doğal ve ritmik desenleri ve dokusundan esinlenen çalışmalara ağırlık verdi. Açıldıklarında sahip oldukları bilgiyi sunmaları metaforuna odaklanarak, İran'da pek değil ama örneğin Fransa'da büyük ilgi gören, makinize stor ve panjurlar boyayarak kinetik-optik eserler de verdi. Tahran'ın ünlü Esteghlal otelinin cephesindeki, geleneksel tekniklerle modernizmi bir araya getiren 90 metrekarelik seramik pano de onun eseri.
68'den sonra siyahların önem kazandığı, kavis ve hareketlerin tekrarıyla "Ritmik" olarak adlandırdığı çalışmalara ağırlık veren, alışılmadık materyaller üzerinde ve karışık teknik çalışmayı da seven avant-gardist sanatçı, 1969 yılında Tahran Üniversitesi Görsel Sanatlar Bölümü direktörlüğüne getirildi.
L'Art abstrait'te çalışmalarına yer verilen sanatçının 1974'te Paris'te yaptığı görsel deneyler, ileriki yıllardaki çalışmalarının en büyük adımları oldu. 1980'den sonra foto-resimler oluşturarak çalışmalarını sürdürdü ve kendi fotoğraflarından oluşturduğu kompozisyonlar ile adından oldukça söz ettirdi.
"Denizi dünyadan daha çok seviyorum. İnsan toprağa gömülür. Denizde ise insan neşeye, güzelliğe, mutluluğa, sayıklamaya, çalışmaya dalmış olduğu gibi dalar... Dünyanın dağları, tepeleri, yarıkları vardır. Deniz ise sonsuzdur, gözleri sonsuzluğa sürükler." Bu sözlerin de sahibi olan sanatçı, 2009'da denizde yüzerken kalp yetmezliği sebebiyle hayata veda etti.
Darkoob Müzik Grubu (Darkub)
Darkoob, Fars lisanında Ağaçkakan demektir. Pallet Band, Homayun Şecerian, Mahsa Vahdat, Marjan Farsad gibi çağdaş popüler müziğin farklı frekanslarında çalışmalarını sürdüren İranlı sanatçılar, Türkiye'de epeydir iyi tanınıyor ve seviliyorlar.
Homayun Nasiri'nin kurduğu Darkoob Band, İran füzyonunun en güçlü temsilcilerinden ve ne yazık kiz diğer muasır müzisyenler kadar iyi bilinmiyor. Listelerde uzun süre kendine ilk sıralarda yer bulan Toroshroo adlı hiti İran'ın güneyinin melodi, ritim ve enstrümanlarını Afro-Cuban sound'lu bir Meksika rock'u ile harmanlıyor.
Grubun kurucusu 1981 doğumlu Nasiri, daha çocuk yaşta İran pop müziğinin ilk nesli ile aynı sahnede yer almanın onurunu yaşadı. Son yirmi yılda geleneksel müzik gruplarıyla işbirliği yaptığı gibi pop sanatçılarına da eşlik etti. Nasiri, Şahram Nazeri ve Homayun Şecerian gibi İran'ın starları ile de aynı sahneyi paylaştı. Bu çalışmaları süresince müzikal tarzlar arasında kendi füzyon tarzını oluşturan perküsyonist, 2007 yılında kurduğu kendi grubu için Darkoob adını seçti. Otuz Birinci Fecr Film Festivali'nde füzyon müziği bölümünde Nokûb albümü ile Barbod en iyi besteci ödünü aldı.
Olağanüstü konser performanslarıyla dikkat çeken Darkoob Band, sıkça, Ali Zand Vakili, Mehran Modiri, Hamed Behdad, Hamid Torkeshvand gibi konuk şarkıcılara da konserlerinde mikrofonu teslim ediyor.
Grup perküsyonda Homayun Nasiri ve tuşlu çalgılarda Babak Brujerdi'nin çevresinde değişen üyeler ve konuk sanatçılarla albümler yaptı. Leiva, Nokûb ve Darkoob adındaki üç albümün yanı sıra grubun bir de otuzdan fazla single'ı var.
Darkoob Band'in albümlerinden birine ismini veren Leiva'nın öyküsü ise şöyle; Leiva, İran'ın güneyindeki Hormozegan ve Bûşehr bölgelerinin yöresel müziği olarak bilinir. Ancak hikayesi çok eskilere dayanır. Belirgin Zanzibar etkisi taşıyan Leiva, Sasani döneminin sonunu getiren Arap istilasından sonra Hindistan'a olduğu gibi ve Zanzibar'a da göç eden çoğunluğu Zerdüşt İranlıların zaman içinde Afrika melodileriyle harmanlanan kendi müzikleri ile İran'a geri dönmelerinin meyvesi olarak bilinir. Tamamının adları ve bazılarının fizyonomileri coğrafyamıza yabancı irili ufaklı vurmalı çalgıların, Brezilya Batucada'sı misali ağırlıkta olduğu ritmik cümlelerin müzikal yapıyı domine ettiği bu geleneksel müzik yani Afro-İran müzik tarzı, Afro- Cuban kuzenleri kadar popüler olmasa da benzer yaklaşımla çağdaş müziğin kalıplarının içine büyük bir uyumla alınabiliyor.