"Sevmeliyiz ve güçlenmeli aşk içinde, ama sahiplenmemeliyiz sevdiğimizi. İnsan arzularının üzerindedir insan ruhu." demiş Tagore. O zaman şöyle mi başlamak lazım; ilişkilerde karşılıklı sevgi, saygı, güvenin hakim olduğu kadar; kişisel alanın, mahremiyetin de korunduğu ve saygı duyulduğu bir ikili iletişimin olması gerekmektedir. İnsanın en temel ihtiyacıdır özgür olmak. Bunun elden alındığı, alınmasıyla tehdit edildiği bir ilişkide, kişinin var olabilmesi mümkün değildir. Birbirlerine bireysel özgürlük alanı tanıyan çiftler, ilişkilerinde daha istikrarlı ilerlerler. Her zaman, her şeyi partneriyle yaşamak isteyen çiftler bir süre sonra bunun oldukça kısıtlayıcı olduğunu fark edip, birbirlerinden uzaklaşmaya başlarlar.
Alışkanlık, aile düzeni, hayat düzeni, ortak çevre, toplumsal statü gibi çeşitlendirilebilecek faktörler, kişileri duygusal ilişki yaşamaya, bu ilişkiyi devam ettirmeye iter. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki günümüzde 'duygusal bağımlılık' çiftleri bir arada tutan en önemli etken olmuş durumda. Bu durumda anlıyoruz ki aslında kişi karşıdaki ile sağlıklı bir bağ içinde olma amacı ile değil, duygusal ihtiyaçlarını besleme amacıyla ilişkide kalıyor. Bu durum da haliyle uzun soluklu ve kalıcı olmuyor... İlişkide eşler, birbirlerinin duygularını, ihtiyaçlarını anlıyor, kabul ediyor, destekliyor ve birbirlerine rahatça bu ihtiyaçları ifade edebiliyorsa, işte o zaman bu ilişki sağlıklı ve gelişmeye açıktır.
Çiftleri bir arada tutan, yakınlaştıran, ilişkiyi sağlamlaştıran faktörlere baktığımızda; hayata bakış açılarının, beklentilerinin benzer olması çatışmaları azalttığı gibi, duygusal yatırımın da daha fazla olmasına zemin hazırlayacaktır. Çiftlerden birinin sadece talep ettiği, ötekinin sadece verdiği bir ilişkinin sağlıklı ve doyurucu olmasının imkanı yoktur. Ortak bir amaç, ortak bir haz, ortak ihtiyaçlar, ortak bir beklenti olmalı ki, çiftler bunu paylaşsın, birlikte hareket etsinler. Sadece tek tarafın 'veren' konumunda olması, ilişkideki saygıyı ve sevgiyi hızlıca tüketir.
İlişkide fedakarlık yapmak ya da kimi konularda önceliği partnere vermek doğaldır. Örneğin; dışarıda yemek programı yaptınız ve partneriniz o gün canı çok çektiği için, siz pek sevmemenize rağmen hamburger yemeye gitmeyi istedi. Bu durumda fedakarlık yapmak, onun teklifini onaylamak gayet doğaldır. Fakat önemli olan, partneriniz bunların ne kadar farkında ve aynı özveriyi o da sizin için gösteriyor mu? Eğer partneriniz fedakarlıklarınıza, orta yolu bulma çabanıza duyarsız kalıyor, görmezden geliyor veya takdir etmiyorsa, bir süre sonra kendinizi değersiz hissetmeye başlayabilirsiniz. Bu sebeple fedakarlık, karşılıklı yaşandığı zaman değerli ve yapıcıdır.
İlişki, iki taraf da birbirinin ihtiyaçlarına duyarlı oldukça ve isteklerine saygı gösterdikçe sağlıklı bir şekilde devam eder. Her iki taraf da ilişkiden beklentilerini ve ilişkideki ihtiyaçlarını açık bir şekilde bir diğerine ifade edebilmelidir. Ayrıca çiftler, karşı tarafın ihtiyaçlarını ve isteklerini öğrenmeye açık olmalı, isteklerini önemsemeli ve önemsediğini de partnerine hissettirebilmelidir. Çiftlerden birinin, sürekli olarak kendi ihtiyaçlarından bahsetmesi, kendi ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmesi, karşı taraftan sürekli olarak tatmin beklemesi, karşı tarafta öfke ve değersizlik hissi uyandırır.
Hemen hemen çoğu ilişkinin başlangıcı güzeldir. Sevilme, değer görme, önemsenme ihtiyaçları, ilişkide yer bulduğu sürece ortada bir 'ilişki'den söz edebiliriz. Bu ihtiyaçların görmezden gelindiği, yok sayıldığı, kabul görmediği ilişkilerde kalmaya devam etmek, kendilik değerinden her geçen gün biraz daha azaltmaz mı?