Etrafta sıkça duyduğumuz 'Bende simetri takıntısı var, ben de temizlik takıntısı var, üç kere şuraya değmeden rahat edemiyorum’ gibi eylemlerin, günlük yaşamı etkileyecek, gündelik aktiviteleri kısıtlayacak düzeye gelmesine 'Obsesif kompulsif bozukluk' adını veriyoruz. Peki nasıl bir şeydir bu ‘Obsesif kompulsif bozukluk’ yani OKB?
OKB'nin açılımına baktığımızda, 'obsesif' olma eylemi takıntılı düşünce, fikir ve dürtülere verilen isimdir. Bunlara 'obsesyon' diyoruz. 'Kompulsif' davranış ise, yineleyici davranışlara verilen isimdir. Bunlara 'kompülsiyon' diyoruz.
‘Obsesif kompulsif bozukluğu’ olan kişiler; kontrol edemedikleri ve onlara kaygı yaratan düşünceler sebebiyle sürekli bir huzursuzluk hissederler. Bu düşüncelerin yarattığı kaygı, bazı hareketleri ya da ritüelleri hemen gerçekleştirme ihtiyacına, yani ‘kompülsiyon’lara neden olur. Bu ritüellerin sebebi, düşünceleri önleme veya kafadan uzaklaştırma beklentisidir. Kompülsif davranışları gerçekleştiren kişilerden en sık duyulan cümle 'Bunu yapmazsam, kötü bir şey olacak, başıma kötü bir şey gelecek' inancıdır.
Tekrarlanan davranışlar, kaygıyı geçici olarak uzaklaştırır ancak obsesif düşünceler tekrar oluştuğunda, kişinin bu davranışı yine tekrar etmesi gerekir. Bu, gün içinde birçok defa olabilir, hatta bazı durumlarda kişi artık gündelik aktivitelerini gerçekleştiremeyecek duruma gelip, sadece bu davranışa yönelebilir. Bu durum oldukça rahatsız edicidir. ‘obsesif kompulsif bozukluğu’ olan kişiler bu takıntıların gerçek dışı olduğunun farkında olabilirler ancak yine de kendilerini durdurmakta güçlük çekerler.
Genel popülasyona baktığımızda, yaklaşık 50 kişiden birinde OKB bulunmaktadır. OKB hastalarının üçte biri ilk belirtilerini çocukluk döneminde deneyimler. Olguların yarısından fazlasında belirtiler ani şekilde başlar. Travmatik bir olay, stresli yaşam şartları da OKB'yi tetikleyebilir. Erişkinlerde cinsiyet farkı hemen hemen görülmez; ergenler arasında ise erkek hastalar biraz daha fazladır. Araştırmalar OKB’nin genetik yatkınlığının da olabileceğini göstermektedir.
‘Obsesif kompulsif bozukluğun’ oluş nedenlerini biyolojik ve psikososyal olarak iki gruba ayırabiliriz. OKB hastalarında, beyindeki sinir hücreleri arasında haberleşmeyi sağlayan kimyasal ileticilerden biri olan "serotonin sisteminin" işlevinde bozukluk olduğu gözlemlenmiştir.
Psikososyal açıdan ise, toplumsal kuralların, toplum ve aile yapısının, anne ve baba tutumlarının, OKB üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir. Özellikle çocukluk çağında aşırı kuralcı, aşırı titiz, tutucu ve disiplinli eğitim veren toplum ve ailelerde daha sık görüldüğü düşünülmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar OKB'nin biyolojik faktörlerle birlikte inançlar, travmalar, stresli yaşam şartları gibi psikolojik faktörlerden de kaynaklandığını göstermiştir. Birçok psikiyatrik bozukluk da obsesif kompulsif belirtilerle ayın zamanda ortaya çıkabilmektedir. OKB ile aynı kulvarda olan hastalıklara maddeyi kötüye kullanma, alkolizm, kompulsif kumar oynama, yeme bozuklukları örnek verilebilir. Ayrıca OKB hastalarının bir çoğunda majör depresyon tanı ölçütlerini karşılayan ‘depresif semptomlar’ da izlenmektedir.
Her takıntı illa ki ‘obsesif kompulsif bozukluk’ değildir. Gündelik hayatında takıntıları olan ve bunları senelerdir sürdüren pek çok insan vardır. Ancak kişi takıntıları nedeniyle günlük hayatında, işyerinde ve sosyal çevresinde bu takıntılar sebebiyle birtakım sorunlar yaşamaya başlıyorsa, bu takıntılar yüzünden zorlanıyorsa ve zamanını büyük ölçüde almaya başlıyorsa o zaman psikiyatrik tedavi zorunludur.
OKB, yaşam kalitesinin yeniden sağlanması, gündelik hayatta yarattığı problemleri yok etmesi açısından tedavisi zorunlu olan bir bozukluktur. OKB için en işe yarar tedavi ise medikal destekle birlikte psikoterapidir. OKB'nin tedavisinde öncelikle ‘serotonin geri alım inhibitörü’ ilaçlar kullanılmaktadır. Bununla beraber destekleyici psikoterapi eklenir. Özellikle 'bilişsel davranışçı' terapinin, OKB üzerinde oldukça olumlu etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan araştırmaların sonuçları, ilaç ve davranış tedavilerinin birlikte uygulanmasının en iyi sonucu verdiğini göstermektedir.
Psikoterapide, kişinin duygu ve davranışlarının değiştirebilmesi amaçlanır, problemin altında yatan yıkıcı düşünceleri kişiye göstermek ve bunları yapıcı düşüncelerle değiştirmek amaçlanır. Ayrıca kişinin, belirli ve kontrollü bir program dahilinde, ‘kompülsiyon’larını yenebilmesi ve üstüne gidebilmesi adına davranışçı terapi uygulanır. ‘Kompulsiyon’ların etkin ve kontrollü bir biçimde durdurulması ya da önlenmesiyle, kişilerin en korktukları durumlarla karşı karşıya kalmaları sağlanmış olur ve artık bu durumdan etkilenmemeleri sağlanır. Bunun akabinde rahatlık ve güven duygusu geliştirilir. Kişinin tedaviye uyum göstermesi ve devamlılığı sağlaması tedavinin başarı oranını artırır.