Zaman zaman sizin de kendinizi bıkmış, yorgun ve isteksiz hissettiğiniz oluyor mu? Olur tabi, çünkü insanız. Bütün duygular biz köküne kadar hissedelim diye var. Bizim de payımıza bu duyguları derinlemesine, layığıyla yaşamak ve yaşatmak kalıyor. Elbette daima kendimizi iyi hissetsek ve etrafımızı da her zaman iyi hissettirsek mükemmel olurdu ama bazen olmuyor işte. Her şey pirüpak giderken bir bakıyoruz ufacık, mini minnacık bir pürüz gelip süpürüveriyor bütün güzellikleri. Bazen de kocaman kocaman olaylar yaşıyoruz, boyumuzu aşıyor. İşte bu gibi durumlarda en güzeli o dipte kalışı layığıyla yaşamak bence. Hemencecik oradan çıkmaya çalışırsak işler ilerde çok daha fazla sarpa sarabiliyor. Dipteki duyguyu iyice yaşayıp, olumsuzlukları iyice özümsedikten sonraysa sıra geliyor toparlanmaya. Peki, şimdi nasıl toparlanacağız? Yok, mu bunun çıkış yolu? Bu çıkış yolları nerede? Size madde madde sıralamadan önce hemen söyleyeyim efendim, bu çıkış yolları çok uzakta değil. Aslında bütün bu yollar bizim içimizden geçerek elimizi tutuyor ve bizi oradan çıkarıyor. Yani yine tek çare biziz. Duygularınıza iyi bakın.
Evet, kendinizi kötü hissediyorsunuz. Belki de dünyadaki her şey sizin üstünüze geliyor. En yakınınız bile sizi anlamıyor. Bunların hepsini de hissediyor olabilirsiniz. Bu hisleriniz sizi korkutmasın çünkü siz bilmeseniz de dünyadaki birçok kişi sizinle aynı anda bu duyguları hissediyor. Hislerinizin hiçbiri de kalıcı değil. Dün gülüyordunuz, unuttunuz mu? O yüzden bu dipte olma durumu çok da gözünüzü korkutmasın. Duygularınızın her birini iyice yaşayın. Yaşayın ki sonradan büyüyüp karşınıza çıkmasınlar.
Bence böyle dönemlerde kendimizle yüzleşmeye, konuşmaya çok ihtiyacımız var. Elbette etrafımızdaki insanlar bize yardımcı olmak için can atıyor ama en büyük yara bandı yine biziz. İçinde bulunduğumuz ruh halinin sebeplerini yine en iyi biz biliriz. Hem bazen insan bir başkasına bazı şeyleri itiraf etmekte zorlanıyor. O yüzden kendinizle konuşarak hatta kendinize yazarak, içinizi döküp yüzleşmenin en güzelini yaşayabilirsiniz.
Yanlış anlamadınız, kendi tavsiyelerinize kulak verin. Eğer dipte olan siz değil de bir yakınınız olsaydı ona ne derdiniz? Eminim ki etrafınızdaki birçok kişi bugün de sizin içinde bulunduğunuz durumda bulunup size açılmıştır ve siz de onlara işe yarar bir sürü tavsiye sıralamışsınızdır. Peki, şimdi o tavsiyeleri kendinize vermeye ne dersiniz?
Yaşadığınız bütün duyguların olağan duygular olduğunu biliyorsunuz, o konuda zaten anlaştık. O zaman artık sürekli kendinize içinizde bulunduğunuz durumu hatırlatıp "Kötüyüm, çok kötüyüm, iyi değilim" demeyin. Bu düşünce şekliniz sinirlerinizi bozmaktan ve sizi daha da aşağı çekmekten başka bir işe yaramayacak. Neden kötü olduğunuzu sorgulamak ve sorunu çözmeye çalışmak ayrı, yangına körükle gitmek ayrı, unutmayın.
Arkadaşlarımızı biz seçiyoruz ama onların karakterlerini değiştiremiyoruz. Haliyle her biri birbirinden farklı insanlar. Kimi daha negatifken kimi bir gülüşüyle parlatıyor bizleri. Ruh haliniz bu kadar çökükken kimi arayacağınıza, kiminle mesajlaşacağına ya da evinize kimi çağıracağınıza dikkat edin. Bu dönemde azıcık seçici davranıp kayırma yapabilirsiniz, dert değil. Sizin canınız yeterince sıkkınken size bütün negatif enerjisini yansıtacak olan dostlarınız birkaç gün beklemede kalabilir.
Eskiden 'ptt' (pijama-terlik-televizyon) olarak adlandırdığımız üçlü, günümüzde 'etn' (eşofman-telefon-Netflix) ile yer değiştirmiş durumda. Size bu yeni üçlü mükemmel geliyor şu an, biliyorum. Ama bir iki gün bu üçlüyle takıldıktan sonra listenin en zor maddesini yapmak için ayağa kalkmakta fayda var sanki. Telefonu bir kenara bırakıp televizyonu kapatın ve üstünüzdeki pijamalardan ya da eşofmandan kurtulun. İçinizden dışarı çıkmak gelmiyorsa bile evde azıcık saçınızı başınızı düzeltip sevdiğiniz bir kıyafeti giyinmeyi deneyin. Mesela internetten aldığınız şu son elbise gardıropta sizi bekliyor. Haydi, yavaş yavaş ona doğru yola koyulun.
Şahsen ben böyle maymun iştahlı bir şekilde bir iki gün yapılıp bırakılan yoga ve meditasyon egzersizlerini anlamsız buluyorum. Çünkü bence bu ruhsal yolculuklar, devamı getirildiği zaman anlam kazanıyor. Ama böyle dipte olunan zamanlarda gerçekten de ruhumuzu okşuyorlar, o bir gerçek. O yüzden YouTube'da rahatlıkla bulabileceğiniz bu egzersizlere bir göz atabilirsiniz. Kim bilir? Belki çok seversiniz ve bu işin devamını getirirsiniz. Bu da cebinizde kötü günlerin karı olarak kalır.
Eğer evinizde sizinle birlikte yaşayan bir hayvan dostunuz varsa çok şanslısınız. Çünkü bence bir insanın eli mutlaka arada sırada bir hayvanın başını okşamalı. Hadi diyelim okşamadık, her gün bir hayvanla göz göze gelmeliyiz. Onların o karşılıksız dünyasının ne kadar derin olduğunu, sevgilerinin ne kadar bol olduğunu o zaman daha iyi anlayacaksınız. Eğer bir hayvanla birlikte yaşamıyorsanız da adımınızı kapıdan attığınız an gördüğünüz bütün hayvanlar zaten sizin, bunu unutmayın. Emin olun, iki dakikalık kısacık bir masum bakış bile içinizi ısıtmaya yetecek.
Eğer çocuğunuz varsa ya da bir yakınınızın çocuğu varsa bu kötü döneminizde kendinizi onların kahkahalarının kucağına bırakın. Ben hayatımda böyle bir enerji görmedim. En iyi ilaç bile onların dünyadan bihaber olan o gülüşlerinden, sevişlerinden daha iyi gelemez insana. Elbette kendinizi kötü hissettiğiniz o en "dip" anlarda demiyorum (Çünkü muhtemelen o en kötü anda hiçbir şey istemeyeceksiniz) ama birazcık başınızı kumdan çıkarmaya başladıysanız mutlaka çocukların büyülü dünyasına girin ve onların gücünü gücünüze katın.