Röportaj: Gözde YÖRÜKOĞLU ERSU
Fotoğraflar: Nihat ODABAŞI
Fotoğraf asistanı: Hakan SARI, Ayça BATAK
Styling: Merve KIRŞAN
Saç: Nuri ŞEKERCİ, Balmain Hair Couture ürünleriyle
Saç asistanı: Emre ALTIN
Makyaj: Çiğdem YARTAŞI
Işık: Taner YAMAN, Gökçer KAYGUSUZ
Video: Fatih ER, Onur ATICI
Prodüksiyon: Ferda İSKİTOĞLU
Kenan şarkılarından biri çalmaya başlayınca, eşlik etmeyen çok az olur. Tamam, 15 sene önceki hit parçalarını herkes bilir diyebilirsiniz ama işin ilginç ve bir o kadar da heyecan veren kısmı, yeni albümü ‘Vay Be’ yayına girdikten iki gün sonra yaptığı konserde bile kendisine eşlik eden binlerce kişiden oluşan bir koro oluşturma gücüne, büyüsüne sahip olan birinden bahsediyoruz. Bunu nasıl başardığıyla ilgili hep düşünürdüm, zaman geçiyor tarzımız değişiyor, yaşamdan aldıklarımız, zevklerimiz dönüşüyor ama ısrarla Kenan Doğulu'yu sevmeye ve yeni yaptığı her parçada keyifle eşlik etmeye devam ediyoruz. Bu formülü, onunla gerçekleştirdiğimiz söyleşideki cevaplarından çözebildim. Evet, formül samimiyetinde, yaratıcılığında ve durmaksızın kendini dönüştürme gücüne sahip olmasında yatıyor.
Eğlenmeyi sevmeye başladığımdan beri, hep hayatımızdasınız. Bu kadar çok insanın ruhuna iyi gelmek, nasıl bir duygudur, hep merak etmişimdir.
Bu konuda kendimi hep ödüllendirilmiş hissettim çünkü ben de tam eğlencenin ve müziğin içine doğdum. Babam Yurdaer Doğulu dönemin en önemli ve yetenekli eğlendiricilerindendi. Tecrübesi ve müzik kapasitesiyle büyük toplulukları eğlendirirken kulislerden seyrettim hep onu. İlk tüyolarımı ondan aldım. Bu hayata şarkı yapmak, müzik üretmek ve sahnede olmak için gelmişim gibi hissettim hep. İnsanlarla ortak bir duyguda birleşmek, tek vücut olmak, gülmek, ağlamak, coşmak hep büyük keyif verdi. Keyiflendirdikçe sevdim, sevdikçe daha da sahiplendim işimi. İnsan sevdiği işi yapınca tamamlanıyor.
‘Vay Be’ ile yeni bir sound duyduk sanki, hoş sürekli kendini yenileyen bir Kenan Doğulu biliyoruz, bu yenilenme süreçleri nasıl doğuyor?
Yenilenme kendiliğinden oluveriyor. Radarlar açık olduğu zaman istese de istemese de çevresindeki değişime ayak uyduruyor insan. Film seyrediyormuş gibi seyrediyorum hayatı. İçime sindire sindire, analiz ede ede, deneye yanıla yuvarlanıyorum hayatın içinde. Doğru, yanlış kararlar verince çığ gibi büyüyor tecrübe. Risk almaktan çekinmemek, cesur olmak anahtarı galiba uzun soluklu bir kariyerin. Söylenmişin yerine özgün, yeni şeyler katınca hayata o da size sahip çıkıyor.
‘Müziğin içinde doğmak’ tanımını sizin için kullanabiliriz sanırım. Bizim bildiğimiz bir hikaye var, peki şu anda geriye sarınca nereler en heyecan verici anlarıydı müzikle olan yolculuğunuzda?
Her günü bir başka güzel hikayemin. Okuma yazma öğrenmeden konservatuara girdim altı yaşımda. O sınavı dün gibi hatırlıyorum. Aynı heyecanı bugün sahneye çıkmadan üç dakika önce her konserde tekrar yaşıyorum. Adrenalin ve serotonin ütopik bir nirvana yaşatıyor insana. Canlı müzik, akan bir nehir gibi. Her seferinde farklı olduğu için rehavete kapılma şansı olmuyor insanın. Sürekli bir takip sahnesindeymişçesine bir koşuşturma hali süregeliyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. En sert virajlar sunum zamanları galiba. O dönem içinizden gelenleri, ‘Buyurun bakalım sevecek misiniz’ diye insanlarla paylaştığınız ilk üç beş hafta. Yeni beste yeni heyecan. Yeni deste yeni el gibi :)
Tüm dünyada olduğu gibi, dijital platformlar için siz de farklı markalarla iş birlikleri yapabiliyorsunuz ama bana ilginç gelen şu ki, mesela ‘İlk Adımı Sen at’ sanki bambaşka bir noktaya taşındı.
Birlikte yol aldığınız markalar ve ekipleri son derece önemli. Çok düşünüp iyi karar vermek gerekiyor. Bir noktadan itibaren senelik veya iki senelik yapılan anlaşmalar ömürlük bir beraberliğe dönüşebiliyor. Projeyi anlamak, sahiplenmek ve estetikten ödün vermeden amaca ulaşmaya çalışmak yorucu ve zor olabiliyor. İyi bir şarkıyla birleşen markalar yıllarca konserlerde de yaşıyor. Ben hep sevdiğim ve inandığım markalara şarkılar yaptım ve jingle’lar seslendirdim. Bu konuda seçme şansım olduğu için hep şanslı oldum. Esas işim reklam müzikleri olmadığından, içime sinen, zevkle yarattığım projelere olur diyebildim.
Hayatınızın akışında Los Angeles nasıl bir yer kaplıyor? Sık mı seyahat ediyorsunuz?
Üniversite zamanımdan beri kopmadım Los Angeles’tan. Orada bir evimiz var. Fırsat buldukça gitmeye çalışıyoruz. Çok huzurlu ve keyifli zaman geçiriyoruz, çift olarak birbirimize daha fazla zaman ayırma şansımız oluyor orada. İstanbul ve işlerden uzak olunca dinlenme fırsatımız oluyor. Sanatsal aktiviteler, konserler, sinemalar... Gidip biraz enerji dolup dönünce verimimiz artıyor.
Şarkılarınızı en çok nerelerde yazarsınız?
Uçakta, balkonda, denize mehtaba bakarken, arabada giderken... Daha önce de dediğim gibi; sağı solu, yeri zamanı yoktur, içeri doğru sızar ve dışarıya her an her yerde çıkabilir şarkı.
RÖPORTAJIN TAMAMI ALEM'DE.
Mekan için Beykoz Kundura'ya teşekkür ederiz.