Üretken ve parıldayan bir anne-baba, zehir gibi akıllı iki güzeller güzeli çocuk... Nejdet ve Emel Ayaydın çiftinin Alaçatı’daki evindeyiz. Emel Ayaydın’ın misafirperver hoş karşılamasıyla kapıdan içeri adım atıyor ve soluklanıyoruz. Emel Hanım bizi içeri buyur ediyor. Nejdet Ayaydın verandada günlük gazetelerin başında, geldiğimizin farkında değil. Bahçeye doğru yöneldiğimizde başını gazetelerden kaldırıyor ve sıcacık bir “Hoş geldiniz” diyor. Kahveler söyleniyor, gündemin ağır konuları anılıyor ve sıcak aynı zamanda samimi bir söyleşi başlıyor. Ürettiği güçlü işlerle haklı, sahici ve ciddi ama yerinde bir samimiyetle sorularımızı yanıtlayan Nejdet Ayaydın ile gerçekçi dünyanın sularında yol alıyoruz. Emel Ayaydın ise cevaplarıyla kendisi ve karşısındakinin dünyasını büyütecek şekilde heyecan ve sevgi dolu. Sohbetimizin sonuna yetişen çocuklar ise kendi dünyalarında oldukça doğal ve açık. Keyifli sohbetimizin satır aralarında mutlu bir aile olmanın sırlarını bulacağınızdan hiç şüphemiz yok! Ama esas konu bu izlemekten keyif aldığımız ailenin hayata bakış açısı ve bir an olsun yaşam enerjilerini düşürmemeleri...Yıllar geçtikçe, deneyimler artıyor, başarılı işler çoğalıyor. Olgunluk, naiflik ekseninde keyifli ve parlak bir zaman dilimi başlıyor. Hayatınızın şu anı hakkında neler söylemek istersiniz?
Nejdet Ayaydın: Hayatımın en dingin ve huzurlu dönemini yaşıyorum diyebilirim. Belli bir hayat becerisine sahip olmak ve hayata dair bazı önemli soruların cevaplarını bulmuş olmak paha biçilemez bana göre. Eşim ve çocuklarımla birlikte mutlu bir yaşantımız var. Ailemle birlikte sağlığımız ve huzurumuz yerinde olsun, çalışacak bir işimiz olsun yeter. Biz de çalışmaya ve mücadele etmeye devam ediyoruz, edeceğiz de. Dinamizm iyidir. Ne demişler: İşleyen demir ışıldar!
“Şimdi, şu anda .....” cümlesini tamamlamanızı istesek neler söylerdiniz?
Emel Ayaydın: Şimdi, şu anda olmak istediğim yerde, evimde, en kıymetlilerim eşim ve çocuklarımlayım.
Mutlu aynı zamanda samimi bir aile olarak ilk akla gelen isimlerdensiniz… Mutlu bir ailenin dinamikleri neler olmalı sizce?
N.A.: Hayatta en kıymet verdiğim şey aile olmak. Ailede birlik beraberliğe, dengeli olmaya, sevgi ve saygıya çok önem veririm. Eşim de aynı benim önem verdiğim değerlere sahip biri. Fikir birliğimiz kadar fikir ayrılıklarımızı da paylaşır konuşuruz. Bu sebeple dengeli ve mutlu bir ilişkimiz var. Mutlu bir ailenin dinamiklerini de bu saydıklarım oluşturuyor bana göre.
Eşinizle hiçbir şekilde aynı fikirde olmadığınız bir senaryo olduğunu varsaysak peki, sonuç ne olur?
N.A.: Az önce de belirttiğim gibi fikir birliğimiz kadar fikir ayrılıklarımızı da paylaşırız. Çok fazla fikir ayrılığımız olmuyor ancak olursa şayet, günün sonunda benim dediğim olur ve eşim de bu durumu olgunlukla karşılar.
Romantik biri misiniz, gerçekçi mi?
N.A.: Kesinlikle gerçekçi biri olduğumu söyleyebilirim. Romantik değilim.
Romantik olmayan Nejdet Ayaydın, Emel Ayaydın’ın kalbini nasıl çaldı? Eşinizle ilk tanıştığınız ana geri dönersek, hikayeyi bize nasıl aktarırdınız?
N.A.: Eşimle 1989 yılında Kemer’de Club Salima’da tanıştım. O zaman bir mayo giymiştim. Eşimi tanımıyorum tabii daha… Bir baktım kızın biri mayoma bakıp gülüyor, kahkahalar atıyor. Ben de bu duruma bozuldum ve yanına gidip bana neden güldüğünü sordum. Tanışmamız böyle başladı. Beş sene kadar çıktık. Tabii beş sene boyunca ayrılıp barıştığımız da oldu ama sonunda dedim ki “Tam aradığım kadın, bu kız benim eşim olmalı”. İyi ki de evlenmişim. Şimdi mutlu ve güzel bir evliliğimiz var.
Bugüne dönecek olursak eşinizle ortak paydalarınız, beğenileriniz, paylaşımlarınız neler? Ve tabii evdeki görev dağılımı ne durumda?
E.A.: Nejdet ile en değerli paylaşımımız hayatımız. Biz Nejdet ile hayatı paylaşıyoruz. Aynı estetik zevklere sahibiz. Her geçen gün birbirimize daha çok benziyoruz. Her şeyi birlikte yapmaktan keyif alıyoruz. Nejdet’in yoğun bir iş gününün ardından, evimizde saatlerce huzur içerisinde sessizce oturabiliriz. Bundan bile büyük keyif alabiliyoruz. Evdeki görev dağılımı ise biraz geleneksel… Ben iç işlerinden, yani çocukların hem eğitim hem de sosyal hayatlarını organize etmekten; Nejdet ise dış işlerinden sorumlu.
Bugüne kadar eşinizden aldığınız en büyük iltifat neydi?
E.A.: Nejdet bana 20 sene önce “Çıtırım” derdi, 44 yaşımdayım hala “Çıtırım” diyor.
Bu 20 sene ve çocukları yanınıza alarak sık sık seyahat eden ve özel günlere özen gösteren bir ailesiniz. Bu anlamdaki ritüellerinizden bahseder misiniz?
E. A.: Ailece seyahat etmek, birbirimize olan konsantrasyonumuzu artırıyor, beraber vakit geçirmekten çok büyük keyif alıyoruz. Çocuklarla yeni kültürler tanıyor, yeni tatlar keşfediyoruz. Her seyahat öncesi çocuklarımızın heyecanını görmek bizi çok mutlu ediyor. Ayrıca anneler ve babalar günü brunchlarımız da gelenekselleşti artık. Evlilik yıl dönümlerimizi de hep Yağmur ve Doruk’un da dahil olduğu programlarla kutluyoruz.
N.A.: Yağmur ve Doruk’la yakın bir ilişkimiz var. Arkadaş gibiyiz. Fırsat bulduğumuz her hafta sonu birlikte yemeğe çıkıyor, sıklıkla seyahat ediyoruz. Okulları tatil olduğunda yurt dışına tatile gidiyoruz.
Anne Emel Ayaydın nasıl biri?
E.A.: Evliliğin ardından çalışma hayatımı bıraktığımdan olsa gerek, annelik doğal bir rol olmaktan öte çok ciddiye aldığım ve titizlikle yaptığım profesyonel bir iş gibi benim için. Sorumluluk duygum da çok yüksek olduğu için çocuklarım her zaman önceliğim ve bu konuda çok mükemmeliyetçiyim. Aynı zamanda çok demokrat bir anneyim. Her zaman ödül sistemini çalıştırmaktan ve cezadan uzak durmaktan yanayım. Bunun da getirilerini çocuklarımın hayattaki mutluluklarında, derslerindeki başarılarında ve arkadaşlarıyla olan uyumlarında görüyorum. Çocuklara ne kadar sevgi ile yaklaşırsanız, geri dönüşü de o kadar verimli oluyor. Belki de dünyadaki anlaşmazlıkları böyle çocuklar yetiştirerek bitirebiliriz.
Yağmur mu daha anneci, Doruk mu?
E.A.: Yağmur ön ergenlik döneminde olduğu için kendi kendine başarmanın, kendini gerçekleştirmenin keyfini yaşamaya başladı. Kendi ayakları üzerinde durdukça, bir şeyler başardıkça hoşuna gidiyor ve özgüveni artıyor. Bu anlamda Doruk yaşça daha küçük olduğundan daha anneci diyebilirim.
Çocuklar dışında sosyal sorumluluk projelerine ve davetlere sık sık dahil oluyorsunuz. Her proje ayrı bir enerji, her davet yeni yeni insanlar demek. Bu yoğunluğu ve dinamiği nasıl yönetiyorsunuz?
E.A.: Ben çok planlı ve programlı yaşayan biriyim. Güne erken başlamayı seviyorum. Günümün her dakikası programlıdır. Bana yaşama sevinci veren, dinamik ve enerjik tutan, hayattan zevk almamı sağlayan bu dinamizm ve yoğunluk zaten… Yaşamaktan ve hayattan çok büyük keyif alıyorum. Yaptığım her şeyi severek, en özenli şekilde yapıyorum. Böyle olunca yoğunluk sadece tatlı bir koşuşturmaya dönüşüyor.
Sizden yaptığınız işi hikaye etmenizi istesek…
N.A.: İpekyol, Yalçın Ağabey’imin çalışkan ve mücadeleci kişiliği sayesinde Türk tekstil sektörünün amiral gemilerinden biri haline geldi. İpekyol ile 25 yaş ve üzeri çalışan, şehirli, modern kadınları hedefledik. Bugün tüm Türkiye’de ve Ortadoğu’da yüksek bilinirliğe sahip, önemli bir marka haline geldi. İpekyol’un ardından yanına Twist ve Machka markalarını ekledik. Twist markası ile gençlere ve kendini genç hissedenlere yönelik bir hedef kitle belirlendi ve kısa sürede başarıya ulaştı. Gelir seviyesi bir parça yüksek kesime hitap eden pret a porter markamız Machka ile de ilk kez marka ve tasarımcı işbirliği kavramıyla öne çıktık. Bütün başarı hikayelerinin ardında uzun ve yorucu süreçler vardır. Birlikten kuvvet doğar derler, biz de ağabeyim ve kardeşlerimle bunu düstur edinerek çok çalıştık ve markalarımızı bugüne dek taşıdık. Şimdiyse en iyi bildiğimiz işi, daha iyiye taşıma ve geliştirme yönünde çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Ağabey-kardeş denince aklınıza ilk olarak ne geliyor?
N.A.: Yalçın Ağabey’im hayatımdaki önemli bir figür. Birlikten kuvvet doğar derler, bugünlere de hep birlikte geldik. Ondan öğrendiğim her şey çok değerli. Bu konuda ağabeyime çok şey borçluyum.
Tüm bu markaların yaratıcı isimleri arasında yer alan biri olarak moda dünyasının sizin için ne anlam ifade ettiğini merak ediyoruz?
N.A.: İşimiz dolayısıyla her zaman modanın içindeyim. Tekstil işinde neyin satacağını ya da satmayacağını doğru kestirebilmek için trendleri gözlemlemek çok önemli. Bu sebeple gerek kendim için gerekse işimizin devamlılığı için trendleri oldukça yakından takip ediyorum. Yaşam tempomun gerektirdiği dinamizm sebebiyle günlük olarak rahat, spor, şık ama gün boyunca girdiğim farklı ortamlara uyabilecek giysileri tercih ediyorum.
Sizin de tarzınız çoğu insan tarafından beğeniliyor ve takip ediliyor. Bu anlamda sırlarınız neler?
E.A.: Bir sırrım yok aslında ne giyeceğimi önceden planlamıyorum. O gün nasıl hissedersem öyle giyiniyorum. Genel anlamda kendimi, içinde rahat ve mutlu hissettiğim kıyafetleri tercih ediyorum. Bu da duruşuma ve yüzümdeki ifadeye yansıyor sanırım. Üzerinizdeki kıyafet ne kadar şık ve iyi dikilmiş olursa olsun, siz içinde rahatsız ve mutsuzsanız eğreti durur. Şıklığın en iyi tamamlayıcısının, yüzünüze yerleştireceğiniz mutlu bir ifade olduğuna inanıyorum.
Eşinizden stil önerileri alır mısınız? Ne de olsa dünyaca ünlü moda markalarının beyinlerinden biri…
E. A.: Nejdet trendleri çok yakından takip ediyor. İşi gereği renkler, modeller, kombinler ve trendler hakkında fazlasıyla bilgi sahibi. Kıyafet konusunda bana da fikir veriyor tabii ki. Karşılıklı fikir alışverişinde bulunuyoruz.
Konu trendler olunca yaratıcılığa mı daha yakınsınız, takipçiliğe mi?
N.A.: Ayaydın–-Miroglio Grubu’nun İş Geliştirme Direktörlüğü görevini yürütüyorum. Mağazaların lokasyonlarından inşaatlarına, hatta açılışlarından itibaren her sürecin A’dan Z’ye başındayım. İşimiz tekstil ve tabii ki trendleri takip ediyorum ancak bahsettiğiniz şekilde yaratıcılığa yakın olduğumu söyleyemem. Diğer yandan, yaratıcılık kelimesinin sadece kreatif anlamda kullanılmasını da doğru bulmuyorum. Bir soruna çözüm üreterek de yaratıcı olabilirsiniz. Benim de işimin önemli bir kısmı sorun çözmek üzerine. Bu anlamda soracak olursanız, yaratıcılığa yakınım diyebilirim.
İş dışında, özel hayatında da sürekli yeni bir fikir peşinde misiniz?
N.A.: Uygulanabilir ve rasyonel olduğu sürece yeni fikirlerin her daim peşinde olmak durumundayım. İster özel hayatınızda isterseniz iş yaşamınızda bu düstura sahip olmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Böylesine yoğun, biraz da işkolik bir eşi yönetmenin altın kuralları neler sizce?
E. A.: Nejdet tam bir işkolik, önceliği hep işidir. İşine çok saygı duyar ve işini severek yapar. Ben de onun bu yönünü çok takdir ediyorum. Tabii ki benim de bazı fedakarlıklarda bulunmam gerekiyor. Hayatın iş dışındaki kısımlarını onun için kolaylaştırıyor, bazı detayları onun yerine de düşünüyor ve organize ediyorum. Nejdet’e, eve geldiğinde çocuklarıyla beraber dinlenip huzur bulabileceği, keyifli bir ev hayatı sunuyoruz. Nejdet hep “Evim gibisi yok” der, bunu duymak benim için mutluluk verici.
Şu an Alaçatı’daki evinizdeyiz. Evinizin hangi köşelerini seviyor ve en çok nerelerinde vakit geçiriyorsunuz?
N.A.: Evimizin her köşesini seviyorum. Bahçesinde arkadaşlarımızı, dostlarımızı ağırladığımız, kahkaha ve huzur dolu sofralardan, uzun uzun yenilen yemeklerden keyif alıyoruz. Bu anlamda evin her köşesi benim için özel ve anlamlı.
E.A.: Hep söylüyorum, renkleri ve desenleri çok seviyorum. Renkler ve desenler beni canlı tutup, neşe veriyor. Alaçatı’daki evimizde, giyimde tercih ettiğim dünya markalarının ev tekstil ürünlerini bolca kullandık. Buradaki evimiz her ne kadar dinlenmek istediğimiz an İstanbul’dan kaçış noktamız olsa da, İstanbul’a olan sevgimiz farkında olmadan dekorasyona da yansıdı. Devrim Erbil ve İsmail Acar’ın İstanbul temalı çizimleri evimizin duvarlarını süslüyor. Özellikle yaz döneminde Alaçatı’daki evimizin bahçesindeki muz ağaçlarının yapraklarının yaptığı gölgede, hafif bir meltem esintisi eşliğinde kitap okumaktan çok büyük keyif alıyorum.
Sizden mükemmel bir günün tarifini yapmanızı istesek?
E.A.: Akşam olduğunda, sağlıkla ve huzurla yastığa başımızı koyduğumuz her gün, benim için mükemmel bir gün...
Dışarıdan gördüğümüz Emel Ayaydın ile gerçek hayattaki haliniz arasında nasıl bir fark var peki?
E.A.: Olduğum gibiyim ve hayata hep pozitif
bakarım. En vahim durumlarda bile avunacak bir ayrıntı yakalarım. Pollyanna’cılık, karakterimin bir parçası. Bu bana stres ve kriz anlarında büyük bir güç veriyor. İç dünyam ve hayal gücüm çok zengin. Kendi kendime kalmaktan, tek başıma vakit geçirmekten de çok büyük keyif alırım. Hayatı ve dünyayı anlamaya çalışırım. Savaşlara, hastalıklara ve mağdur çocuklara çok üzülüyorum. Sihirli bir değneğim olsa bütün kavgaları, savaşları, nefretleri bitirir, herkese iyilik ve mutluluk dağıtırdım.
Yağmur’un ve Doruk’un da fikirlerini öğrenmek isteriz. Anne ve babanızla en çok neler yapmaktan keyif alırsınız ve tatil nasıl geçiyor?
Yağmur Ayaydın: Annem ve babamla seyahat etmek çok keyifli. Arkadaş gibiyiz ve birlikte vakit geçirirken çok eğleniyoruz. Yaz için ise 15 gün boyunca Londra’da Harrow’da yaz okulundaydım. Londra’da çok yoğun ve eğlenceli bir programım vardı. Türkiye’ye yeni döndüm. Alaçatı’da da sörf yapıyor, kuzenlerimle birlikte çok güzel bir yaz geçiriyorum.
Doruk Ayaydın: Alaçatı’da tenise gidiyorum. Sörfe de başlayacağım. Ayrıca İstanbul’da Arsenal futbol antrenmanlarım devam ediyor. Ayrıca annem ve babamın tenis ve basket maçlarıma, antrenmanlarıma gelmeleri çok hoşuma gidiyor. Beni izlediklerinde daha iyi oynuyorum.Ve tabii Ilıca’da da denizde termal su aktığından sıcak dalgalarda yüzüyorum, bundan büyük keyif alıyorum.