Güzel, kırılgan, utangaç ama ulaşılmaz... Çocukluğumuzdan ya da gençlik yıllarımızdan beri sevdiğimiz, sakındığımız ve yoğun bir hayranlık duyduğumuz oyuncu, Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray... Yaklaşık 40 yıldır zirvede olan sanatçının başarısı kişiliğinden mi yoksa güzelliğinden mi bilinmez ancak Türk halkı ile arasında kurduğu bağ tartışılmayacak kadar derinden ve aşk dolu! “Seyircilerimle yıllar boyu süren karşılıklı aşkımız hayatımın anlamı oldu” diyor kendisi... “Köyde Bir Kız Sevdim” ile 15 yaşında geç bir kızken başlayan beyaz perde macerası, 60’ların hanımefendisi: 70’lerin en hayal edilesi solisti ve belki de her dakikasıyla kalplere kazınan Selvi Boylum Al Yazmalım ile “sevgi nedir?” sorusunu cevaplayan isimdi. Aslında Türkan Şoray ne yaparsa yapsın kalplerin hep baş tacıydı... Kendisiyle bir araya geldik ve unutulmaz bir çekim eşliğinde keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kuşaklar boyu seviliyorsunuz; 50 yılı aşkın süren başarılı oyunculuk hayatı ve bir o kadar sevgi... Bunca şeyi yaşadıktan sonra geriye dönüp baktığınızda neler söylemek istersiniz?
Hayatın bana sunduğu armağan. Seyircilerimle yıllar boyu süren karşılıklı aşkımız, bu yaşadığım sevgi, hayatımın anlamı oldu. Bu sevgiden aldığım güç ile filmlerde oynadım.
Sinema sanatı sizce nedir, birkaç cümleyle özetlerseniz… Size duyulan bu sevgiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Sinema sanatı, kitleleri etkileyen bir sanat dalı, yaşama tutulan bir ayna ve çağının tanımıdır. Hayatı yeniden yorumlar, hayatta yaşanan gerçekleri anlatır. İnsanı, iç dünyasını anlamaya çalıştırır, düşündürür, hayata karşı sorular sordurur. Sinemanın büyüsü diye düşünüyorum bazen... Filmlerdeki canlandırdığımız karakterlerle sevildik önce, seyircimiz bizlerle kendini özdeşleştirdi, kızı gibi, bacısı gibi gördü. Bizim insanımız bir kere sevdi mi sever, benim de onların sevgisini kalbimde taşıdığımı bildi, hissetti, samimiyetimi gördü, inşallah bu gönül bağımız ölene kadar sürer.
Yıllarca filmleriniz izlendi ve izleniyor. Siz hangi tür filmlerden hoşlanırsınız? En son seyrettiğiniz hangi filmden büyük keyif aldınız?
Drama tarzı filmlerden etkilenirim. En son Çağan Irmak’ın “Unutursam Fısılda” filmini izledim ve çok sevdim.
Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik’le birlikte size dört yapraklı yonca diyorlar. Bu dostluk hakkında neler söylemek istersiniz?
Birbirimizi çok severiz, yıllar boyu aynı sinema yolculuğundan geçtik, benzer duyguları yaşadık, bu yüzden birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Yıllar geçtikçe dostluğumuz güçleniyor.
Tatlı Hayat dizisi ise Türkan Şoray’ın sinema yaşamının olgunluk döneminde ayrı bir sayfa açtı. Tatlı Hayat’ta komediye yatkınlığınızı ortaya koydunuz; bu tip yeni projeler olursa yine oynar mısınız?
Sevgili Atıf Yılmaz bana derdi ki; “Aslında sen çok matrak birisin, komedi oyunculuğu potansiyelin yüksek.” Komedi oynamak çok zordur, güldürmek için çok inandırıcı olmak lazım, müthiş bir enerji gerekli. Çok severim komedide oynamayı, çekim sürecinde çok eğleniyorum, böyle bir proje olursa bayılarak oynarım.
Türkan Şoray’ın rutin bir günü nasıl geçer? Uğurlu gelen alışkanlıklarınız var mı? Monotonluk duygusundan kurtulmak için ne yaparsınız? Değişikliklerden hoşlanır mısınız?
Uyanınca bahçede yürüyüş yaparım, doğa aşığıyım, ağaçları gökyüzünü seyrederim ve sabah kahvaltı yapmayı çok severim; çay kokusu, kızarmış ekmek… Daha sonra gazeteleri tek tek okurum, 11 tane gazete alıyorum. Ev hayatını çok seviyorum, ev sığınağım. Yalnız olmaktan hoşlanırım, kendimle kalmaktan… Sade ve huzurlu bir hayat beni mutlu ediyor.
Evde mutfağa girer misiniz, kızınıza özel yaptığınız bir yemek var mı? Siz en çok hangi yemeği seversiniz?
Misafir ağırlamayı çok severim, misafirlerim için mutfağa girerim ve güzel de yemek yaparım. Her kadın gibi kızımla damak zevkimiz aynı, en çok zeytinyağlı biber dolması ve patlıcanlı yemekleri severiz.
Doğduğunuz Eyüp ilçesine gidiyor musunuz? Pierre Loti’den nostaljik anılarınız var mı?
Pierre Loti’de çok film çektik, harika nostaljik bir yer. Eyüp’e bir etkinlik için gittim. Tesadüf o etkinliğin yapıldığı sinema benim yedi yaşında ilk film seyrettiğim sinemaymış, çok etkilendim, gözyaşlarımı tutamadım.
Kızınızla birlikteyken neler yapmaktan hoşlanırsınız? Birlikte seyahate çıkar mısınız? En son nereye gittiniz?
Kızımla sohbet ederiz, arkadaş gibi, her şeyimi bilir, her şeyini bilirim, çok iyi anlaşırız. Ben biraz heyecanlı biriyim, Yağmur ise daha sakin, bana moral verir. 5-6 sene önce Yağmur, Amerika’da master yaptı, 3 ay geçmişti, birbirimizi çok özledik, Roma’da buluştuk. Anne kız 3 gün baş başaydık. 3 gün sonra Roma Havaalanı’nda ayrıldık, o tekrar Amerika’ya döndü, havaalanında kendimi çok kötü hissettim.
Nasıl bir annesinizdir, himayeci bir anne misiniz yoksa kızınızı özgür mü bırakırsınız?
18 yaşına kadar kızımın sorumluluğu bende olduğu için ölçülü, himayeci olmak zorundaydım. Çok baskıyı hissettirmeden onu özgür bıraktım... Artık büyüdü, kişiliği gelişti, ayakları yere basan, kendine güvenen bir birey.
Kardeşinizle ilişkiniz nasıldır, bugünlerde neler yapıyor Nazan Şoray?
Nazan, hem kardeşim, hem sırdaşım, hem arkadaşım. İki gün birbirimizi görmesek özleriz. Bizim bir kız kardeşimiz daha var Figen, onu öyle seviyoruz ki Nazan’la paylaşamıyoruz. Üç kız kardeş sık sık bir arada oluruz. Nazan bu günlerde bir albüm hazırlıyor, ben dinledim, billur gibi bir ses, harika şarkılar var.
Toplamda 222 filmde rol alan ve bu sayıyla dünyanın “en çok film çeviren” kadın oyuncusu olarak, o günkü set şartlarından bahsetmek ister misiniz?
Yıllar önce çevirdiğimiz filmlerde çok zor koşullarda çalışıyorduk. Bu gün ki gibi setlerde oyuncu karavanları yoktu. Kıyafet değiştirmek için herhangi bir evin kapısını çalıyorduk. Kostümlerimi kendim hazırlıyordum.
İlk kez kamera karşısına geçtiğinizde kaç yaşındaydınız; o ilk denemenizden aklınızda kalan bir şeyler var mı? Neler hissettiniz ve yaşadınız?
İlk kez kamera karşısına geçtiğimde 15 yaşıma girmemiştim. Sinemanın ne olduğunu bilmediğim için, şöhret olmak gibi bir duygum da yoktu ve hiçbir şey hissetmedim. Sadece merakla ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordum...
Al Yazmalım’ın sinema tarihimizde ayrı bir yeri var, sizce neden bu kadar çok sevildi film?
Öncelikle öykünün insanı, tüm duygularıyla bize anlatması gerekiyor ve aşkı anlatması, “Gerçek sevgi nedir?” sorusunu hikaye etmesi lazım.
Stresli anlarınız olur mu, bu durumu nasıl aşarsınız? Çevrenizle, insanlarla ilişkilerinizde neye dikkat edersiniz? Başlıca prensibiniz nedir?
Hayatı ciddiye alan, sorumluluk duygusu fazla olan biriyim, heyecanlı bir yapım var, aşırı duygusalım, dolayısıyla hemen strese girebilirim. İçgüdülerim beni doğru yönlendirir; çevremle, insanlarla ilişkilerimi belli bir mesafede tutarım ancak her zaman samimi ve sıcağımdır.
İnsanların kabul edemediğiniz huyları nelerdir?
Nezaketsizliğe, laubaliliğe hiç tahammülüm yok. Egosu yüksek insanlardan kaçarım.
Pozitif yumuşak bir mizacınız var, bu annenizden mi babanızdan mı aldığınız bir özellik?
Annem, hayat şartlarından dolayı çalışmak zorundaydı, o yüzden bana fazla vakit ayıramıyordu. Babam da sevgisini göstermeyen bir babaydı, kendi halinde bir çocuktum, sessiz sakin...
“Sinemam ve Ben” isimli biyografik kitabınız sizi tüm yönleriyle yansıtan bir kitap mı? Yoksa kendinize bıraktığınız konular oldu mu?
“Sinemam ve Ben” kitabımda daha çok, hayatım sinema setlerinde geçtiği için sinema dünyasını anlattım. Bu filmleri çekerken yaşadığım duygular, mutluluklar, hayal kırıklığı, hüzünler… Filmlerdeki canlandırdığım kadın karakterlerinin değişimi, ‘önceleri edilgen, ezilen kadınlar, daha sonra giderek kendi gücünü fark eden, ayakları yere basan kadınlar’. Bu karakterlerin beni de değiştirdiğini fark ettim özel hayatımda, dolayısıyla kitapta özel hayatımdan kesitler de var.
Güzelliğinizi, formunuzu korumak için neler yaparsınız?
Kendimi fazla güzel bulmam, hayatını fiziksel güzellik üzerine kuran biri olmadım hiçbir zaman. Ama filmlerimde çoğunlukla güzel kadın rolleri verildi. Mecburen güzel görünmek için çabaladım. Hayatım çoğunlukla diet yaparak geçti, uykuma dikkat ettim, cildime baktım, spor yapmaya çalıştım. Zaman zaman kendimi bıraksam da hala sevenlerim olduğunu düşünerek, onları hayal kırıklığına uğratmamak için kendimle ilgilenmeye çalışıyorum.
Yıllarca filmlerinizde şarkı söylediniz ve sonunda “Türkan Şoray Söylüyor” isimli ilk albümünüz de çıktı. Neler hissediyorsunuz?
“Türkan Şoray Söylüyor” albümümü yalnızca sevenlerim için çıkarttım, benden bir hatıra olsun diye. Hiçbir şarkıcılık iddiam yoktu, ayrıca şarkı söyleme zevkini yaşamak istedim.
“Uzaklarda Arama” filminizde ise tekrar bir yönetmenlik tecrübesi yaşadınız, yeniden kamera arkasına geçme heyecanı nasıldı?
Yönetmenlik, dünyanın en zevkli olayı. Başka başka dünyalar yaratıyorsunuz, son çektiğim filmde yönetmenlikten çok zevk aldım.
Genç sinemacılara neler söylemek istersiniz?
Genç sinemacılara söyleyeceğim şey; sinemayı aşkla sevin, hayatta önceliğiniz sinema olsun...
Diğer yandan sizin fotoğraflarınız modacılara ilham veriyor. Moda sizin için nedir?
200 filmimim kostümlerini de ben hazırladım, tasarımları benim. Bu yeteneğimle övünürüm. Senaryo geldiği zaman giyeceğim kostümleri hayalimde belirler, terzilere koşar, aksesuarlar için mağaza mağaza gezerdim. Günümüzde çekilen filmlerde oyuncu hiç uğraşmıyor, kostümcüler hazırlıyor kıyafetleri... Öte yandan modayı takip ederim ama kendi tarzıma, zevkime göre uygularım. Fazla abartıdan kaçarım, sade olmaya ve yerine göre giyinmeye özen gösteririm.
Peki, etkilendiğiniz oyuncular yönetmenler kimler, yurt dışında sizi etkileyen oyuncular var mı?
Türk sinemasının kaybettiğimiz çok değerli isimleri vardı; Atıf Yılmaz, Lütfü Akad gibi... Bugün de Çağan Irmak, Nuri Bilge Ceylan, Yavuz Turgul gibi çok beğendiğim yönetmenlerimiz var. Dünyada beni etkileyen oyuncu ise Merly Streep, bence olağanüstü yetenekli bir kadın oyuncu…