Serdar Gülgün, Osmanlı sanatı denildi mi yurt içinde ve dışarıda ilk akla gelen isimlerden. Gülgün, “Vitali Hakko sayesinde sanat tarihi dünyasından tasarım dünyasına adım attım.'' diyor. Osmanlı sanatı uzmanı Serdar Gülgün, dünyaca ünlü Assouline Yayınevi’nden çıkan ikinci kitabı, fotoğraflı “Ottoman Chic” da oturduğu Macar Feyzullah Paşa Köşkü’nü ve Osmanlı şıklığını anlatıyor. Gülgün ile Osmanlıdan ilham alan ürünlerinden, “Osmanlı Şıklığı”na uzanan keyifli bir söyleşi yaptık.
Serdar Bey, Osmanlı sanatında Türkiye’de ve yurtdışında akla gelen ilk isimlerden birisiniz. Bu sanata yönelmeniz nasıl oldu, yolunuzu çizerken etkilendiğiniz kişiler var mı nasıl oldu?
Kendimi bildim bileli doğup büyüdüğüm sehir, İstanbul beni büyülüyor. Istanbul'un renkliliği, kültürel katmanları, içinde bulunan binaları çocukluğumdan beri beni
heyecanlandırırdı. Hep daha fazla öğrenmek ve bu dünyayı keşfetmek isterdim. Bu nedenle kendimi doğal olarak bu dünyanın içinde buldum. Bu konuda beni ailem
çok destekledi, kendilerine teşekkür borçluyum. Bana bu konuda ilham veren ve destek olan ilk kişi ise Çiğdem Simavi’dir. O yıllarda KÜSAV Vakfı’nın başkanıydı ve
benim yaptıklarıma ilk inanan ve destek veren kişi oldu. KÜSAV Vakfı ile Topkapı Sarayı Alay Köşkü’nde sekiz adet Osmanlı Sanatı sergisi yaptık. Hayatımdaki diğer kilometre taşı olan kişi ise Vitalı Hakko’dur. Bu sergilerden birine geldi ve bana Osmanlı döşemelik kumaşlarını tasarlamam için teklifte bulundu. Onun sayesinde sanat tarihi dünyasından tasarım dünyasına adım attım.
Siz Osmanlı motiflerinden esinlenen desenler çizerek, bu sanatı günümüze taşıyorsunuz. Osmanlı esintili bu ürünlerinizden bahseder misiniz?
Osmanlı desenli ürünleri tasarlamaya ilk olarak, bundan yaklasık 20 sene önce Vakko için başladım. O yıllarda ilk basladığım ve hala devam ettirdiğim Osmanlı döşemelik
kumaşlarını hala Vakko icin tasarlamaktayım. Daha sonra dünyaca meşhur porselen firması Herend’den teklif geldi ve onlar için Osmanlı ilhamlı porselenler tasarladım. Son
olarak da kendi adıma oluşturduğum Serdar Gülgün İstanbul markası için Osmanlı’nın Lale devrinden ilham alan, kaplumbağa formlarının üzerine kurulu dekorasyon
objeleri tasarlıyorum.
“Ottomans Chic” kitabımda anlattığım Macar Feyzullah Paşa Köşkü’nü bundan 15 sene önce ilk gördüğümde aşık oldum. Köşkün bahçesi, odalarının hacmi, tavan ve duvar süslemeleri beni büyüledi.
Osmanlı sanatı batıda da müzayedelerde hayli ilgi görüyor. Bu sanatın özelliklerini bir uzman gözüyle nasıl yorumlarsınız?
Osmanlı sanatı gerçek bir İmparatorluk sanatı. Bir açıdan bakıldığında çok ihtişamlı, diğer açıdan bakıldığında da çok sade. Bu Osmanlı sanatının başarısı, çok zengin, çok renkli, çok desenli olabilmesine rağmen her zaman zerafetini koruyor. En önemlisi de Osmanlı sanatının zamansız olması. Bir İznik seramiği, bir Uşak halısı her zaman güzel ve her zaman değerli olacak.
Osmanlı sanatı alanında British Museum’da ders vermeniz nasıl oldu, bahseder misiniz? Dışarıda Osmanlı sanatına bakış nasıl? Osmanlı sanatının bizde ilgi görmesi, biraz da batılıların ilgi göstermesinden sonra oldu diyebilir miyiz?
Osmanlı Sanatı eğitimimi Londra Üniversitesi'nin SOAS (School of Oriental and African Studies) bölümünde almıştım. British Museum’da ders vermem de bunun devamı olarak gelişti. Tüm dünya Osmanlı sanatı ile çok ilgili, zaten yıllar önce British Museum, Victoria and Albert Museum, Metropolitan Museum gibi önemli kurumlar Osmanlı eserlerini biriktirip sergilemeye başlamış. Ayrıca pek çok batılı koleksiyoner de Osmanlı parçalarını takip ediyor. Son yıllarda Körfez ülkelerinden de büyük koleksiyoner ve müzeler Osmanlı eserlerini topluyor. Oluşan tüm bu ilgi de tabii ki bu eserleri daha nadir ve kıymetli yapıyor, bu etkiyi Türkiye’de de görmek mümkün.
Siz dünyanın önemli yayınevlerinden Assouline Yayınevi’nin Türkiye’ye dair çıkardığı ilk kitabı “Kapalıçarşı” yı hazırladınız. Bu kitaptan bahseder misiniz, yeni kitaplar var mı?
Kapalıçarşı kitabı Assouline yayınevinin Türkiye ile çıkarttığı ilk kitap, benim de yazdığım ilk kitap oldu. Assouline Yayınevi’nin Türkiye marka ortağı İrem Kınay beni markanın sahibi ve kurucusu olan Martine ve Prosper Assouline ile İstanbul'da tanıştırdı. Sanata ve tarihe bakış açımızın aynı olduğunu görünce bu teklif onlardan geldi ve ben de memnuniyetle kabul ettim. Kapalıçarşı kitabı benim Çarşı’da geçirdiğim bir günü anlatıyor esasında. Bugünü de her gittiğimde Çarşı’da uğradığım 37 esnaf üzerinden anlatıyorum. Bu kitabımız tüm dünyada çok sevildi ve tükendi, şu anda önemli bir koleksiyon parçası oldu. Bu başarını üzerine Assouline ile ikinci projemiz olan “Ottoman Chic” kitabını yaptık.
Bu kitap da benim gözümden Osmanlı Şıklığı’nı anlatıyor.
Şu an yaşadığınız Çengelköy’deki Macar Feyzullah Paşa Köşkü’nü restore ederek yerleştiniz. Bu köşkte sizi etkileyen ne oldu? Köşkün mimari tarzı dekorasyonu
konusunda neler söylersiniz?
Oturduğum bina olan Macar Feyzullah Paşa Köşkü’nü bundan 15 sene önce ilk gördüğümde aşık oldum. Bina çok kötü vaziyetteydi, neredeyse yıkılmak üzereydi.
Köşkün bahçesi, odalarının hacmi, tavan ve duvar süslemeleri beni büyüledi. Etrafımdaki herkes benim büyük bir çılgınlık yaptığımı, bu binayı hiç bir zaman
kurtaramayacağımı söyledi. Ben Allah’tan kendi inandığımı yaptım, köşkü aldım ve restorasyonuna başladım. Çok zor bir süreç oldu ama bir an bile pişman
olmadım, Bugün de iyi ki bu işi yapmışım diyorum.
Köşkün bir de ilginç hikayesi var, bahseder misiniz? Ev ofis olarak burayı yaz kış kullanıyor musunuz? Köşkün içinde bugüne ait eşyalar, ya da teknolojik cihazlar da var mı?
Bu bina 1860’lı yıllarda bir av köşkü olarak yaptırılmış. Bir Macar aristokratı olan Josef Kohlman 1840’lı yıllarda Avusturya Macaristan İmparatorluğu’ndan kaçıp Osmanlılara sığınmış. Daha sonra Müslüman olup Osmanlı tebaasına geçen Josef Kohlman Feyzullah adını almış. Daha sonra Kırım Savaşı’nda Türk Birlikleri’nin başında olan Macar Feyzullah’a Paşa ünvanı verilmiş. Macar Feyzullah Paşa, 1860’larda bu av köşkünü yaptırmış, içinde yaşamış ve vefat etmiş. Ben yaz kış burada yaşıyorum. Çok ortalarda
görünmese de evde televizyonum ve bilgisayarım mevcut.
Serdar Gülgün İstanbul markasına imza attınız. Hangi ürünlerden oluşuyor?
Senelerdir Osmanlı sanatından ilham alan tasarımlar yapıyorum. Bir müddettir kendi adımla bir marka oluşturmak istiyordum. Çocukluğumdan beri Lale Devri ilgimi çeker. Özellikle geceleri lale bahçelerinde, canlı kaplumbağaların sırtına konulan mumları hayal ederim; onların karanlıkta nasıl hareket ettiklerini ve ne kadar etkileyici bir atmosfer yarattıklarını. Yıllardır dekorasyonunu yaptığım her projeye kendi tasarladığım bir kaplumbağa şamdan bırakırdım. Daha sonra dostlarım bunların devamını istemeye başladı.Ben de sadece kaplumbağalardan ilham alan ve uğuruna çok inandığım bu objeleri tasarlamaya başladım. Koleksiyonum şamdanlar, sahanlar, büyüteçler, şekerlikler gibi farklı
objelerden oluşuyor. Hepsi el yapımı ve bronz üzerine malahit, lapis, akik barok inci gibi taşlarla bezeli.
Restore ettiğiniz başka yalılar da var mı ?
Restorasyonu ve dekorasyonunu yaptığım pek çok köşk ve yalı var. Özellikle ahşap yapılara büyük bir sevgim var ama kusura bakmayın burada isim veremiyorum.
Muhteşem Yüzyıl dizisinden sonra Osmanlı yaşam tarzı ve kültürüne bir ilgi oluştu. Eskinin günümüze taşınması konusunda neler söylemek istersiniz?
Haklısınız Muhteşem Yüzyıl dizisi Osmanlı’ya olan ilgiyi arttırdı. Ben eski kültürümüzün bugüne taşınmasını çok önemli fakat bunu yaparken de çok dikkatli olmak
gerekiyor. En önemli taraf, yapılan uygulamaların bugünün hayatına uyumlu olması. Geçmiş en iyi bu şekilde yaşatılabiliyor ve günümüzle entegre oluyor fakat bu iş yapılırken tarihi de korumak şart. Fatih ŞAHİN