Okan Bayülgen bu defa yönetmen kimliği ile karşımızda. Selin Atasoy’un yazdığı “Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası” nı başarılı bir ekiple sahneleyerek izleyenleri eğlenceli ve sıra dışı bir geceye davet ediyor. Sahne İstanbul’da masanıza oturduğunuzda kendinizi bir oyunun içinde buluyorsunuz. Önemli bir şirketin 50. yıl yemeğinde işlenen cinayete şahit olarak, katili bulmaya çalışıyorsunuz. Burcu Kara, Kerem Atabeyoğlu, Almıla Uluer, Ayçin İnci, Emrah Kolukısa, Yücel Özeke, Sanem Özkürkçü, Tolgahan Ağgül, Nihal Usanmaz, Oğuzhan Günaydın, Metin Arslan’ın yer aldığı oyunda dilerseniz siz de size verilen metinle birlikte oyuncu olabiliyorsunuz. Oyun ilerledikçe katilin kim olduğunu hakkında tahminler yürütmek ve cinayeti çözmek için masada kendinizi hararetle konuşurken bulabilirsiniz. Biz katili bulamadık ama katili bilen masalar Okan Bayülgen’den sürpriz hediyelerini aldılar. Keyifli sunumuyla gece boyunca size eşlik eden Okan Bayülgen ve oyuncular ile oyun sonrası sohbet etme şansınız da olacak. Biz de Okan Bayülgen’le bir araya gelmişken merak ettiklerimizi sorduk.
Radyo programınız başladı, uzun yıllar sonra tekrar başladınız, radyoya dönmek nasıl?
Bir ara sesli kitapları o günlerde büyük etki yaratmış olan Radyo Trafik için yapmıştım. Taksiler, taksi şoförleri vasıtasıyla dünyadaki birçok kişi dünyada modern edebiyat klasikleri sesli kitaplar sayesinde dinledi. Böyle bir girişim vardı ama haftanın 5 günü bu kadar kendimi vererek yaptığım radyo şovu neredeyse 15 sene sonra oluyor. Bu da tabi ki benim için büyük iş çünkü ben nereye iyi bir proje konulursa oranın yüceleceğini kalkınacağını, o medyanın gündeme geleceğini düşünüyorum. Radyo hala çok etkili bir medya. Virgin Radio’da ülkede hedef kitlesi belli özellikle reklamcı için reklamcının ulaşmak istediği hedef kitlenin belli olduğu platform, en doğru radyo, en doğru platform kitlesi.
15 sene sonra radyoda neler değişmiş sizce?
Dijitalleşmiş. Ferhan Şensoy’un yazdığı bir oyunda, kendisinden beklenmeyen bir iyilikle bulunduğunda rol kişisi der ki “Yahu delikanlılıkta o kadar dijitalleşmedi ya.” Yani aslında bütün iletişim platformlarında sosyal medya delikanlılık biraz değişmiş tabii 15 yıl sonra.
Eğlenceli Cinayetler Kumpanya’sına gelirsek, oyunun fikri nasıl oluştu?
Selin Atasoy benim aynı zamanda çok eski bir arkadaşım. Onunla ilk bir araya geldiğimizde bundan 10 yıl öncesinde tiyatrodan ve polisiye tiyatrodan konuşuyorduk, Selin o tarihlerde polisiye tiyatro örneğini 'murder mystery' formatını Londra’da oynamakta olan yerlerde izlemişti. Ben de birçok kez bu yapımları duymuştum. Bu oyunlar, İngilizlerin ya da birkaç Avrupa başkentinin turistik gösterisi haline gelmiş. Seyirciler bir restoranda bir polisiye oyunu izliyorlar ve buna katılıyorlar. Daha sonra bunu yapmaya karar verdiğimizde Londra’dan bize bu havayı verebilmesi için işin uzmanını çağırdık. Ama o kadar çok para vermişiz ki patronu geldi. Onlar kurumlara ve turistlere ama özellikle kurumsal şirketlere bu oyunu oynayan kişilerdi. Biz onların bize getirdiği örnek senaryoları ve işi yapma şekillerini beğenmedik.
Neden beğenmediniz?
Seyircimizin zeka seviyesinin altında kalacağını bizim seyircimizin dramaya çok meraklı olduğunu, bizim seyircimizin dizi manyağı olduğunu, televizyoncuların bizim seyircimiz üzerinde bayağı enterasan işler denediğini ve bizim seyircimizin daha iyiyi daha kaliteli olanı aradığını anlattık. Ve onlara biz sizin bu örneklerinizle bir şey yapamayız dedik. Selin zaten televizyonda Kanıt dizisini yazdığı için bu alanda çok deneyimliydi. Oyun, seyircilerimiz eğlendiriyor, katili aratırken güldürüp, kahkahalara boğuyor. Her çarşamba Sahne İstanbul’da seyretmek üzere toplanan insanlar arasında iletişim sağlıyor. Yemeğe çıkan karı-kocalar ya da arkadaşlar arasında beraber bir oyun oynuyormuş havası yaratan bütün seyircileri bir araya getiren sıcak ve hakikaten gece hayatının en medeni işi olarak örnek bir iş ortaya çıktı. Seyircimizin eğitim düzeyi çok yüksek, sosyo-ekonomik standartı açısından çok yüksek bir seyircimiz var. Seyirci burada herkesin kaynaştığı eğlendiği bir işe şahit oluyor. Dolayısıyla ilk başta fazla reklam yapmadan dipten gelen bir dalga bir fısıltı gazetesiyle çoğalan bir seyircimiz var. Kendi seyircisini tüketmiyor bu oyun.
Tekrar gelen var mı?
Tekrar gelen çok var, biz de ara sıra katili değiştiriyoruz. Arka arkaya geldiğinizde aynı katile rastlıyorsunuz çünkü sadece katili değiştirmek bu 4 perdelik oyunun tüm perdelerini değiştirmek anlamına geliyor. Bu da 15 günlük prova demek bu yüzden çok sık değiştirmiyoruz. Ama tekrar gelenler katilin kim olduğunu söylemiyorlar. Biliyorsunuz Türkiye’de güven indeksi yayınlandı haftalar öncesinde bizim iler tutar yanımızı bırakmamışlar. Fakat ben bu kadar yüksek ahlaklı ve bu kadar oyunu kuralıyla oynayan bir seyirci görmedim. Sonuçta bir gala gecesi yemek kazanma ihtimali var. Bırakın hiçbir şey kazanılması bile insanlar birinci olmak için, bilen masa olmak için birbirlerine fısıldarlar ama bunu yapmıyorlar.
Devamı gelecek mi?
Evet, başka oyunlar gelecek. Bu iki alanda çalışacak bir format. Çarşamba geceleri insanlara yemeli içmeli, şarkılı türkülü, edebiyatlı, tiyatrolu ama hiç sıkılmadan hiçbir sandalye bunalmadan, sus pus olmadan, rahat, ev ortamında, eğlenceli, kahkahalı ve gerilimli bir oyun izleme şansını sunuyoruz. Bir de kurumsal işler için şirketlere uyarlanabilecek bir oyun daha var elimizde. Biz bunu bir gece daha arttırmayı düşünüyoruz, sadece çarşamba yetmiyor. Yeni bir oyun, hatta bizden daha sert oyun beklentisi var. İşin içinde cinayet, katili bulma gibi oyunlar olunca ben başta tereddüt ettim. Belki birilerinin karanlık korkusu vardır, ışıkları tamamen karartmayalım, panik atağı vardır tabanca sesini dikkatli koyalım, belki gerilimden gerilim çıkaran insanlar olabilir diye. O kadar edepli başladık ki insanlar “Yahu şunun dozunu artırın, daha sert şeyler istiyoruz daha çok gerilim daha çok vahşet istiyoruz.” dediler, yahu vahşet tiyatrosu yapmıyoruz. Kimsenin midesini bulandırmadan rahatlıkla lezzetli yemeklerden yesinler, eğlensinler istiyoruz.
Kadroyu nasıl kurdunuz?
Kadroyu profesyonellerle ve amatörlerle birlikte kurduk. Bir sinerji ortaya çıkardık. Sadece profesyonellerden oluşan 11 kişilik kadroyu bir araya toplamak bile oldukça güç. Ayrıca da sanatkarlar ego problemleri olan ve bunda da haklı olan insanlardır. Bu amatör ve profesyonellerden oluşan ekibimizde Burcu Kara, Ayçin İnci gibi şöhretli oyuncularımız var. Almıla Uluer, Türkiye’nin sayılı akademik tiyatrocularından. Kerem Atabeyoğlu dizi ve tiyatro dünyasından, hem avangart işlerde hem klasik işlerde boy göstermiş. Emrah Kolukısa hem seslendirmede, hem televizyon işlerinde hem tiyatroda başarılı olmuş mektepli bir oyuncu, Yücel Özeke operada yöneticilik yapmış çok iyi bir opera sanatçısı ve aynı zamanda da bir oyuncu. Diğer konservatuar mezunları ve hiç tiyatroya bulaşmamış amatörlerle hatta oyun sırasında bazı rolleri de oyunculara dağıtarak garip bir şey yakalıyoruz. Oyun içinde oyun havası, kimsenin kimseye oyunculuk havası dayatmadığı bu atmosfer seyirciye çok çabuk geçiyor ve mutlu ediyor.
Geriye dönersek, ne zaman oyuncu olamaya ve tiyatro yapmaya karar verdiniz?
Ben yurt dışında Ekonomik Bilimler okurken Fransa’da bütün derdim bir yolla kendimi ifade edebileceğim bana heyecan veren işler yapmaktı. Bundaki ilk hedef fotoğrafçılıktı. Fakat şartlar, aşk hikayeleri, gençlik dalgalanmaları derken kendimi İstanbul’da konservatuar sınavlarında buldum. Fransa’daki okulu bıraktım. İki konservatuarın sınavına girdim, ikisini de kazandım sonra Mimar Sinan’da okudum. Yüksek lisans yaptım. Sonra Devlet Tiyatrosu’na girdim. Böyle bir oyunculuk hayatım oldu. Ama farklı şeylere de iştahım tükenmedi. Daha sonra yayıncılık, televizyon, fotoğraf yine sinema, edebiyat, yönetmenlik gibi bir sürü şey de arkasından geldi. Bu iştahla ilgili bir şey herhalde…
Bugün durduğunuz noktadan gençlik yıllarınıza baksanız, 20’li yaşlarınızdaki halinize ne söylersiniz?
Tiyatro seyircisi beni tanıyordu, televizyon seyircisinin beni tanıması 31 yaşımda oldu. Şimdi 52 yaşındayım 21 sene olmuş, uzun bir zaman. Bugünden bakıp kendime “Vakit kaybetme.” derim çünkü yapmak istediğim şeyler basit şeyler değil, ilk önce öğrenmeyi gerektiriyor. Müzik yapmak enstrümanları öğrenmek, notaları öğrenmek ve bu sanatın kültürünü öğrenmekle mümkün. Tiyatro yapmak da öyle fotoğraf çekmek de öyle, sinema yapmak, televizyonda, gösteri dünyasında işler yapmak yine öyle. Benim kadar çok parçaya bölünmüşseniz her işten sonra başka bir işle kendinizi dinlendirir ve çok şey yapmaya kalkarsanız ancak 50’li yaşlarda aklınız başınıza geldiyse o zaman dönüp genç adama “Aman be vakit kaybetme.” dersiniz. Çünkü insanlar birbirlerini yoruyorlar, insan kendini en çok insanla yoruyor, aşkla nefretle, kavgayla gürültüyle yoruyor. Bunların hiç birisine gerek yok. Çehov’un bir piyesinde söylediği gibi “Bizi ancak çalışmak kurtarır.”
BURCU KARA
Bu oyun ülkemizde ilk defa denenen bir format. Bizim için de şahane bir eğlence. İşini yaparken eğlenebilmek büyük bir nimet. Etkileşime çok açık bir oyun. İzleyiciler ne kadar çok katılırsa o kadar eğlenceli oluyor. Ekip olarak bir yıldır birlikteyiz ve oyun dışında da bir arada olup, vakit geçirmeyi seviyoruz. Sürprizli bir karakter oynuyorum, beni izleyenler daha önce görmedikleri bir yönümü görecekler. Oynarken ben de kendime çok gülüyor ve şaşırıyorum. İnsanların eğlence anlayışını da değiştiren bir iş yapıyoruz. Müzik var, şahane yemekler var, tiyatro var. Hiç birimiz için sıradan bir iş değil ben de böyle bir işin içinde olduğum için mutluyum.
KEREM ATABEYOĞLU
Aslında tiyatro değil oyun. Monopol, kızmabirader gibi...Oyunun sonunda dağıttığımız 4 tane sorunun cevabını isteyeceğiz ve kazananlar sürpriz ödülün sahibi olacak. Her biri mesleğinde başarı sağlamış takım, kendilerine ait olmayan bu meslekte de başarılarını ortaya koydular. Benim için işin en can alıcı ve güzel kısmı da bu.
AYÇİN İNCİ
Bir şirketin 50. yıldönümüne özel yemek verilen, şirketin bütün çalışanlarının da bulunduğu ki bunların çoğunluğunu izleyiciler oluşturuyor, konu başlığıyla ilerleyen bir oyunun içinde buluyor seyircilerimiz kendilerini. Kimin hangi sebeple katil olabileceğini onlara anlatıyoruz. Aslında hepimizin bir karakteri de birer zanlı. Herkes şüpheli. Benim oynadığım karakter, Sibel Alkan isimli şirketin sahibinin yaşam koçu.
ALMILA ULUER
Kerem Atabeyoğlu ile birlikte çalışmaktan, hayatımı geçirdiğim muhteşem bir kişilikle aynı oyun içinde olmaktan keyifliyim. Çok keyifli bir gece geçirip evlerimize döndüğümüz bir rutin oluşturduk. Büyük bir seyirciyle oynuyoruz, katılım çoğu zaman istediğimiz gibi oluyor. Okan Bayülgen ile birlikte çalışmaktan keyif alıyorum.
MURAT TOLGA ŞEN
Benim açımdan ilk söyleyeceğim şey ‘Ömürlük bir deneyimdi.’ olur. Sinema yazarıyım, oyuncu değilim. Okan Bayülgen’in bizim kendimize inancımızdan daha fazla bize inanmış olmasıyla birlikte harika bir iş çıkardık.
EMRAH KOLUKISA
Dürüst olmak gerekirse, seyirci her tarafta olunca bir bocalamadan geçiyoruz. Hele de şüpheli bakışlar etrafında oyunu oynamak deneyimlerim arasında farklı bir yeri olduğunu söyleyebilirim. Provalarda hiç seyirci yoktu. Ama her yerde Okan Bayülgen vardı. O da farklı bir açıdan keyifliydi.
METİN ARSLAN
Her iki tarafında eğlendiğini düşündüğüm bir oyun yaptığımızı düşünüyorum. Yemeklerini yerken aynı zamanda keyifli bir atmosferin içine de girmiş oluyorlar. Oyunun içinde oyunumuzu oynarken seyircinin bizim kontrolümüzün dışında müdahaleleri oluyor, bizde bir yandan onları idare ederken oyunun akışına dahil etmiş oluyoruz. Bu da çok güzel anlar yaşatıyor. Benim oyunda diğerlerine göre daha farklı bir rolüm var, bunu tahmin etmenizin çok zor olduğunu söyleyebilirim.
YÜCEL ÖZEKE
Uzun bir çalışma dönemimiz oldu. İlk başta oynadığım rol farklıydı. Sonrasında şu an oynadığım, Ayhan Bey karakterini üstlendim. Oyuncu değilim, opera şarkıcısıyım. Oyunumuzda ise cinayetin nasıl eğlenceli olabileceğini gösteriyoruz. Yönetmenimiz Okan Bayülgen ile çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Bu herkesin ele geçirebileceği bir şans değil, burada olmaktan mutluluk duyuyorum.
Röportaj: Petek KIRBOĞA
Fotoğraf: Ertan DEMİRBİLEK