MODANIN DAHİ ÇOCUĞU BORA AKSU

İzmir’den Londra’ya uzanan, modayla yoğrulan ve başırılarla dolu bir yaşam… 2002’de Central Saint Martins College of Art & Design’dan dereceyle mezun olan Bora Aksu, o günden bu güne Londra Moda Haftaları’nın değişmeyen ismi…

4 Kasım 2015 Çarşamba 16:38 | Son Güncellenme:
26 dakika okunma süresi

Londra’daki gururumuz Bora Aksu, 2003’ten bu yana Londra Moda Haftaları’nın değişmez ismi… Central Saint Martins’den dereceyle mezun olduğu günden bu yana Londra Moda Haftaları’na aralıksız katılan ve defalarca yeni kuşak moda tasarımcısı ödülüne layık görülen Bora Aksu şimdi de dünya çapında düzenlediği fuarların tanıtımında, bulunduğu ülkenin kültürünü ve yaratıcı gücünü temsil eden sanatçıları seçen Premiere Vision’un yeni marka elçisi… Bora Aksu ile Londra’dan İstanbul’a uzanan ve buram buram tasarım kokan, moda dolu bir söyleşi yaptık. 


Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Yaklaşık 20 yıldır Londra’da yaşıyorum. Londra Moda Haftası’nın resmi listesinde düzenli olarak defile yapmaya başlamam 2003 yılında oldu. O günden bu yana hiç sezon atlamadan geçtiğimiz haftalarda 18. defilemi gerçekleştirdim. Central Saint Martins College of Art & Design’da önce üniversite eğitimimi daha sonra da master eğitimimi tamamladım. Londra’ya yerleşmemin sebebi de buydu zaten. A dan Z’ye moda tasarımını öğrenmek ve modayla yoğrulmak istediğim için Central Saint Martins’e geldim. 2002 yılındaki master eğitimimin mezuniyet defilesi benim için bir dönüm noktası oldu. Bu defilenin basında aldığı olumlu tepkiler, özellikle The Times, The Daily Telegraph ve the Guardian gibi gazetelerin beni defilenin yıldızı olarak göstermesi ve defilenin hemen ardından Dolce Gabbana ikilisinin koleksiyonumu satın alması benim moda dünyasında attığım ilk adımlar olarak kabul edilebilir.

 

İlk sponsorship ödülümü de almam hemen akabinde oldu. Bu sponsorship ödülü sayesinde 2003 şubat ayında Londra Moda Haftası’ndaki ilk defilemi gerçekleştirdim. Bu defilenin ardından “The Guardian” gazetesinin Londra Moda Haftası’nın en iyi beş defilesinden biri olarak beni göstermesi ve CNN’in beni yükselen yıldız olarak tanıtması benim için önemli kariyer notları sayılabilir. İlk defilemin ardından İngiltere Moda Konseyi bana “En İyi Yeni Tasarımcı” ödülünü vererek beni Londra Haftası’nın resmi listesine aldı. Daha sonra bu ödülü 4 kez arka arkaya alarak Londra Moda Haftası’ndaki defilelerimi düzenli olarak yapmaya devam ettim. 


Modaya olan ilginiz nasıl başladı? İçinizdeki moda aşkını nasıl keşfettiniz ve bu keşiften sonraki gelişmeler zinciri nasıl oldu? 
Tasarımcı kimliğimin oluşması ve gelişmesi Londra’da Central Saint Martins okulunda aldığım üniversite ve master eğitimim esnasında ve bu eğitimin ardından aldığım ödüller ve sponsorluklar sayesinde oldu. Marka olmayı hedef almak yerine yaptığınız işe tüm tutku ve sevgiyle sarılmanız sanırım hayalinizde olmayan yerlere götürüyor sizi. Central Saint Martins Master’ı benim hayatımı değiştiren noktalardan biri oldu. Kariyerimin başlaması mezuniyet defilesinin aldığı olumlu tepkiler sayesinde oldu. İngiltere Moda Konseyi’nin sadece dört kişiye verdiği “Yeni Nesil Ödülü”nü arka arkaya dört kez kazanmak benim için markalaşma yolundaki çok önemli bir adım oldu. Enternasyonal moda kulvarına girmemde büyük aracı olan bu ödül, aynı zamanda defilelerim için de sponsorluk sağlamış oldu. 

 


Londra Moda Haftaları’nın değişmez isimlerinden birisiniz. Genç yaşta süreklilik arz eden bu başarıyı neye borçlusunuz? 
Londra Moda Haftası 4 enternasyonel moda başkenti içerisinde en bireysel ve yaratıcı olan moda haftası olmasıyla ünlü. Ben de 2003 yılından beri Londra Moda Haftası’nın resmi listesinde yer alıp defile yapmaktayım; İngiltere Moda Konseyi tarafından 4 kez yeni jenerasyon ödülü aldım. İngiltere Moda Konseyi’nin özellikle yeni tasarımcıların elinden tutması ve destek vermesi, Londra Moda Haftası’nın bu kadar taze ve güçlü bir sese sahip olmasına sebep olduğunu da söyleyebiliriz. Sadece İngiltere Moda Konseyi değil, İngiltere Kraliçesi, Başbakan ve eşi de bu Londra Moda Haftası’nı ve biz tasarımcıları oldukça destekliyorlar. Londra’nın karakteristiğini oluşturan farklı kültürlerin bir arada yaşaması ve armonisi Londra Moda Haftası’na da yansıyor.

 

Benim tasarımcı kimliğimde Türk olmam ve Türk kültürünün zenginliği ile yoğrulmuş olmam tasarımlarımda kullandığım dili de inanılmaz etkiliyor doğal olarak. Benim için çok farklı kültürlerin bir arada çarpışarak yarattıkları etki çok önemli. Londra’da birçok kültürün armonisi ve çatışması bana çok ilham veriyor. Londra Moda Haftası’nın bireysel moda ve yaratıcılık anlamında diğer moda başkentlerinden ayrı bir konumda olması da beni çok etkiliyor. Genelde yeni fikirlerin ve özgür moda anlayışının yuvası olarak kabul edilen Londra’nın yeniliği barındırmasından kaynaklanan heyecanı, bir ilham kaynağı olarak beni hep canlı tutmaya devam ediyor.


Londra, moda ve tasarım sizin için ne ifade ediyor? 
Tasarımcı olmak başlı başına bir yaşam biçimi... Çünkü benim için nefes almak kadar gerekli ve vazgeçilmez bir olgu. Londra benim için tasarım fikirlerinin öğütüldüğü, hayat bulduğu ve yaşama geçtiği yer. Ne kadar çok seyahat etsem, esinlensem ve inanılmaz veriler toplasam da tüm bu fikirlerin oluşum yeri Londra’daki atölyemde gerçekleşiyor. O yüzden Londra benim için güvenli bir yaratıcılık alanı. Fikirlerin karıştığı, çatıştığı ve oluştuğu yer. 


Tasarımlarınızı hazırlarken size esin kaynağı olan şeyler neler? Nasıl hikayeleri var mı tasarımlarınızın? 
Her şey ve herkes esin kaynağı olabiliyor benim için. Pazarda bulduğum eski bir fotoğraf veya çocukluğuma ait yılların izleriyle solmuş bir tişört... Her şey olabilir. Önemli olan bana hissettirdiği şeyler... Mümkün olduğunca gezmeye ve görmeye çalışıyorum. Yaşadığım şehrin diğer pek çok ayrı etkenle beraber, yaratım sürecimi etkilediği muhakkak. Bir giysinin tasarım nesnesi olması aslında yaratım sürecinde yatıyor. Her tasarımın bir doğuş sebebi ve süreci vardır ve o sürecin başlangıcında yatan düşünceler aslında ürün tasarımının oluşumunun da temelinde yatar. Benim için tasarım tamamen o an içinde yaşadığım duyguların ve modun bir yansıması... Sadece Londra değil ama her şey benim için esin kaynağı olabiliyor. Bu yüzden sokakta günbegün yaşadığım her şey tasarımlarımı etkileyebiliyor. Ama sanırım bunları tasarım öğesi içinde bulup altını çizmek zor. Çünkü ben tasarımlarda etkileşime ve farklı fikirlerin bir aradaki armonisine önem veriyorum. Tek yönlü etkileşim benim tasarımlarım için geçerli değil. 


Londra Moda Haftası’na ismini defalarca yazdırmış bir tasarımcı olarak ülkemizdeki moda haftalarını ve Türk modasının içinde bulunduğu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye inanılmaz bir esin kaynağı pek çok yaratıcı için... Her köşesinde gizli bir hazine bulabilmek mümkün. Markalaşma konusunda çok ciddi gelişmeler oluyor Türkiye’de. Çok hızlı gelişen bir tekstil endüstrisi ve dolayısıyla hızla yükselen bir moda endüstrisi var. Ben Türk modasının enternasyonel anlamda bir sesi olabilmesi için, Türk markalarından ziyade bireysel tasarımcıların artması gerektiğini düşünüyorum. Bireysel tasarımcılar ekonomik olarak belki büyük bir güç teşkil etmeseler de, bir ülkenin tasarım dilini yansıtması açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tabii ki sadece önemli olan bireysel tasarımcı sayısının artması değil, aynı zamanda bu tasarımcıların ürettikleri işlerin rafine olması ve görünmez bir dil oluşturabilmesi.

 

İstanbul’un modaya yön verebilen bir şehir haline dönüşebilmesi için, daha önce değindiğim bireysellik kavramının tasarıma yansıdığı bir dönemin başlaması gerekir her şeyden önce. Özellikle bireysel tasarımcı sayısının artması ve bu tasarımcılara destek verilmesi en önemli etkenlerden birisi bence. Tabii ki sadece destek verilmesi de yeterli değil. Aynı zamanda bu tasarımcıların yarattıkları ürünlerin kabul göreceği bir marketin de oluşturulması gerekiyor. Ben bunun zaman içinde olacağını düşünüyorum. Genetik kültür zenginliğinin yansımalarını ben özellikle yeni jenerasyonda görebiliyorum. Çok yakında enternasyonel moda platformunda çok sayıda Türk tasarımcının ismini duyabileceğiz. 


Londra ve İstanbul’u moda anlamında kıyasladığınızda nasıl bir profil çıkıyor ortaya? 
İstanbul inanılmaz bir esin kaynağı pek çok yaratıcı için... Her köşesinde gizli bir hazine bulabilmek mümkün. Ancak Londra ve İstanbul’u moda platformundaki yerleri açısından karşılaştırmak yanlış olur. Londra’da yıllardır süregelen moda haftaları ve işleyen moda endüstrisi ile kabul görmüş bir şehir. İngiltere Moda Haftası’nın ana iskeletini oluşturan İngiltere Moda Konseyi ve işleyişi, kendine has sistemi ile enternasyonel platformda önemli bir yere sahip. Londra Moda Haftası denildiği zaman endüstri yeni ve trendsiz fikirleri göreceğini, yeni yeteneklerle tanışacağını bilir. İstanbul Moda Haftası ise oldukça yeni ve büyümekte olan bir moda haftası. 


Dünya çapında düzenlediği fuarların tanıtımında, bulunduğu ülkenin kültürünü ve yaratıcı gücünü temsil eden sanatçıları seçen Premiere Vision’un yeni marka elçisi seçildiniz. Premiere Vision’un ülkemizdeki 3. senesinde Arzu Kaprol’den devraldığınız marka elçiliği konusunda görüşlerinizi alabilir miyiz? 
Premiere Vision, biz tasarımcılar için yeni sezona adımlarımızı attığımız ilk yer. Ben burada koleksiyon hazırlığımızı tohum halindeyken görerek, doku ve renklerle yaratıcılığımı kullanarak yeni sezon için oluşturacağım vizyonu bir şekilde realize etme şansı yakalıyorum. Yani bir yerde Premiere Vision tasarım ekibimin en ayrılmaz üyelerinden biri haline geliyor her yeni dönemde... Arzu zaten yıllar öncesinden tasarım yolculuklarımızın en başında tanıştığım, hem insan hem de tasarımcı olarak çok sevdiğim bir arkadaşım ve ondan marka elçiliğini devralmak hem çok duygusal hem de onur verici benim için. 


Premiere Vision’un marka elçiliği ile ilgili bu süreç nasıl gelişti? Uluslararası platformdaki bu göreviniz ne kadar sürecek? 
Aslında çok natürel ve çabuk bir oluşum oldu benim için; bu tür işbirliklerinde ruhun olması ve doğru hissetmek çok önemli çünkü bazen dış seslerden ziyade iç sesinize kulak vermeniz ve öyle yön almanız gerekli. Arzu birkaç ay önce beni arayıp yeni elçilik için beni düşündüğünü söylediğinde çok fazla düşünmeden “evet” dedim. Çünkü çok doğru olacağını hissettim. Premiere Vision yıllardır benim tasarım ailemin bir parçası iken onun marka elçiliğini yapabilecek olmak çok güzel bir dönüşüm bence... Önümüzdeki 6 ay boyunca Premiere Vision ailesinin bir parçası olacağım.


Sizce Premiere Vision gibi moda ve yaratıcılığın kalbinde yer alan bir organizasyonun ülkemiz moda endüstrisine katkıları neler?
Bence Premiere Vision gibi enternasyonel bir moda damarının İstanbul’da da atıyor olması inanılmaz değerli. Ülkemize de çok büyük katkıları olacağını düşünüyorum. Her şeyden önce ekonomik anlamda tekstil ve kumaş üreticisi firmalarla, tasarım ve hazır giyim alanındaki kurum ve bireyleri bir araya getiren bir köprü görevi görüyor Premiere Vision. Aynı zamanda önümüzdeki sezonun trend, renk ve doku bilgilerinin de sergilendiği informatif bir işlevi var. 


Son dönemde sayısı artan moda akademilerini ve tasarım yarışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu girişimlerin Türk moda dünyasına katkıları neler? 
Ben her zaman tasarım yarışmalarının sonucundan ziyade süreç döneminin çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce gençler için yapılacak her şeyin çok büyük önemi var. Üstelik modanın inanılmaz bir gücü var. Hiç bir dile veya farklı iletişim araçlarına ihtiyaç duymadan sadece tasarımla kendinizi veya bir ülkeyi ifade edebilmeniz mümkün. Bu da tasarımın aslında sessiz ama görsel bir dil olmasından kaynaklanıyor. Türkiye’de tasarımın bu gücünü henüz tam olarak kullanamaması aslında farklı sebeplerden kaynaklanıyor. Ama genç yeteneklerin tek ümit olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Türkiye’de tasarımın ve tasarım eğitimi verilişinin tarihçesine bakarsanız bunun çok eskilere gitmediğini ve aslında tasarım bilincinin gelişmesi anlamında Türkiye’nin çok genç bir ülke olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bugün tasarıma ve modaya olan aşırı ilgi, özellikle gençlerin arasında tasarımcılığın önemli bir meslek seçeneği olarak görülmesi bu konuda çok önemli yollar kat edildiğinin önemli bir göstergesi. Tabii ki gidilecek yollar ulaşılacak hedefler, değişmesi gereken şeyler var ama kat edilmiş yolları da göz ardı edemeyiz. Daha öncede bahsettiğim gibi Türkiye’deki genç tasarımcıların potansiyel ve yetenek anlamında çok iyi olduğunu düşünüyorum. 


Uluslararası platformlarda yer alan bir tasarımcı olarak Türk kadının giyim stilini değerlendirmeniz gerekirse… Sizce Türk kadınının dünya modası içindeki yeri nerede? 
Ben kesinlikle Türk kadınının attığı her adımda kendini daha güvenli hissettiğini ve dolayısıyla bunu giyim tarzına yansıttığını düşünüyorum. İstanbul’a gidip geldikçe çok daha farklı stilde giyinmiş, bireysel kimliğinin ve zevkinin farkında olan kadınlar görüyorum ki bu çok güzel bir şey. Bence Türk kadını diğer insanların ne düşündüğünü daha az önemser ve kendi istediklerinin daha fazla farkında olursa, inanılmaz stilde kadınlar göreceğimize inanıyorum. Ayrıca ben onlarda ülkemize özgü genetik kültür zenginliği olduğunu çok iyi biliyorum, yeter ki modaya biraz daha cesur ve deneysel yaklaşabilsinler.


Sizce konfor mu moda mı ön planda olmalı? Nereye kadar modanın ve trendlerin esiri olmalı? 
Moda bir seçenek olmalı her zaman, modanın insanlara dikte ettiği dönemler çok gerilerde kaldı. İnsanlar kendilerini tanıdıkça ve kendi stillerini buldukça modayı amaç değil bir araç olarak kullanırlar.


Tasarım tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? 
Trendlerin takipçisi veya uygulayıcısı olmak benim tasarım sözlüğümde yer almadığı için, geriye iç sesim ve yürüdüğüm yolun doğruluğuna inanmak kalıyor. Tasarımcının kullandığı tasarım dilinin farkındalığı çok önemli… Ben de kullanıyor olduğum tasarım dilini mümkün olduğunca korumaya, geliştirmeye ve yenilemeye çalışıyorum. Benim için tasarım dilinin gelişimi de bir nevi yolculuk… Bir yerden başka bir yere giderken kullandığınız araç değişmez ama gördüğünüz yerler, tanıştığınız kişiler ve öğrendikleriniz hep değişir. Yani araç değil ama aracın içindeki siz değişirsiniz. Benim için yaratıcılık da böyle bir şey. Kullandığım tasarım dili belki hep aynı ama onu kullanış şeklim yolculuğuma paralel olarak değişiyor. 


Bize kısaca Bora Aksu kadınını tanımlar mısınız?
Kadının doğallığı ve kendisiyle barışık olması onu en güzel yapan unsurlardan... Bora Aksu kadını kendini seven bir kadın. Kıyafetlere baktığında veya dokunduğunda onlarla iletişim kurabilen, duyguları ile gerçek olmaktan korkmayan... Sadece farklı olabilmek için farklı olmaya çalışmayan, özünde, kimliğinde o ayrıcalığı yaşayan doğru ve dürüst kadınlar... Bu koleksiyonu giyen kadınlar; trendlerin ve modanın dikte ettiği fikirlerin ötesinde düşünerek hareket edebilmeleri onları ayrıcalıklı kılıyor. Koleksiyonla bir bağ kurabilen ve onları kıyafet olarak görmenin dışında bir iletişim aracı olarak kullanılabilen, düşünen kadınların bu koleksiyonu taşıyabileceklerine inanıyorum. 


Bora Aksu markalı ürünleri nerelerde bulabiliriz?
Libertys, Selfridges gibi Londra’nın önemli departman store’larındaki kıyafetlerimi bulmak mümkünken, dünyada New York, L.A., Tokyo, Paris, Milano ve Hong Kong başta olmak üzere pek çok noktada tasarımlarım satılıyor. 


Kendinizi yakın hissettiğiniz marka ya da tasarımcılar var mı? 
Şu an USA bazlı Antrapologie için bir koleksiyon hazırlıyorum, daha önceki yıllarda Converse, Topshop, People Tree gibi firmalarla ortak çalışmalarım oldu. Türkiye’den de Koton ile çalışmamız olmuştu. 


Gelecekle ilgili planlarınızı öğrenebilir miyiz?
Şu aralar değişen dünya değerlerine uyum gösterdiğimiz bir dönemdeyiz. Bora Aksu markasını Asya ve Pasifik’e taşımak ile ilgili büyük bir operasyon içerisindeyiz. Bora Aksu markasını alt kollara bölmek bundan sonraki hedeflerim arasında. Geçtiğimiz yıllarda Bora Aksu markasının ayrışan bazı ürünleri oldu; çoraplar, ve Bora Aksu kokteyl elbiseleri gibi... Bunları ayrı bir kola ayırarak her birinin kendi içinde işleyen sistemini kurmak yakın plandaki hedeflerimden... Ayrıca Londra Moda Haftası’nda koleksiyonlar sunmaya devam edeceğiz. Bunun yanında diğer marka ve projeler de devam edecek. Şu an USA bazlı Antrapologie ile bir kapsül koleksiyon anlaşması imzaladık. Onun yanında Türkiye’de de çok güzel verici bir proje var ki gerçekten beni heyecanlandırıyor. Önümüzdeki aylarda sanırım ayrıntıları belli olacak. Kısa bir zaman içinde bunun sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Tüm bu planlara ve projelere rağmen markanın özündeki ruhun bozulmaması çok önemli.

 

Röportaj: Aslı TANDOĞAN 
Fotoğraflar: Metin ERDOĞAN

EN ÇOK OKUNANLAR

Türk ve İngiliz Zarafetinin Yansıması: Lion Diamond

Türk ve İngiliz Zarafetinin Yansıması: Lion Diamond

1 dakika okunma süresi
John Galliano Maison Margiela'ya Veda Etti

John Galliano Maison Margiela'ya Veda Etti

5 dakika okunma süresi
Saffet Emre Tonguç Rehberliğinde Geçmişe Yolculuk

Saffet Emre Tonguç Rehberliğinde Geçmişe Yolculuk

1 dakika okunma süresi
Artkolik ve Sırmaison'un İş Birliğiyle Sanat Etkinlikleri Başlıyor

Artkolik ve Sırmaison'un İş Birliğiyle Sanat Etkinlikleri Başlıyor

1 dakika okunma süresi
Cupra City Garage 10. Lokasyonuyla İstanbul'da

Cupra City Garage 10. Lokasyonuyla İstanbul'da

1 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR

İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR

YONCA EBUZZİYA İLE KAPALIÇARŞI'DA BİR GÜN

YONCA EBUZZİYA İLE KAPALIÇARŞI'DA BİR GÜN

BERRİN OKÇU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK

BERRİN OKÇU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK

AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ

AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ

İDİL FIRAT ALEM ÖZEL RÖPORTAJI

İDİL FIRAT ALEM ÖZEL RÖPORTAJI

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER

MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER

GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR

GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN

EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN

EMMA SHAPPLIN İLE KAPADOKYADA

EMMA SHAPPLIN İLE KAPADOKYADA