JAPON ASILLI BAŞARILI FOTOĞRAF SANATÇISI KIHA MOORE

Fotoğraf sanatını “saf ışık, doğa ve dünyanın anlık durma hali” hali olarak tanımlayan Japon asıllı fotoğraf sanatçısı Kiha Moore ile bir araya geldik ve son günlerin çok izlenen filmlerinden Japon-Türk ortak yapımı olan Ertuğrul’u bir fotoğrafçı gözünden dinleyelim istedik.

21 Ocak 2016 Perşembe 10:29 | Son Güncellenme:
13 dakika okunma süresi

Saf ışık, doğa ve dünyanın anlık durma hali...  Kiha Moore fotoğraf sanatına duyduğu tutkuyu bu kelimelerle anlatıyor. Japon asıllı fotoğraf sanatçısı Kiha Moore 2013 yılında eşiyle birlikte Japonya’dan Napoli’ye taşınıyor ve burada “güzelliğin sembolik hali” dediği doğa fotoğrafçılığına başlıyor. Napoli ardından yolu Ankara’ya düşen binlerce takipçisi olan fotoğrafçıyla bir araya geldik. 


“Etrafımdaki güzellikleri, insanlarla paylaşmayı çok seviyorum” diyen Moore’un sanatının izlerini sürerken son günlerin çok izlenen filmlerinden Japon-Türk ortak yapımı olan Ertuğrul’u  kendisine soralım istedik. Ortaya keyifli olduğu kadar ufkumuzu genişleten, bizi Japon kültürüne yaklaştıran bir söyleşi çıktı. 


Fotoğraf sanatçısı olmaya nasıl karar verdiniz? Kariyerindeki dönüm noktaları neler oldu?
Kamerayı ilk kez henüz 10 yaşındayken elime aldım. Babamın Bingo Game’den kazandığı bir kameraydı bu. Plastik ve bir mızıkadan daha büyük bir kameraydı. Hatırladığım kadarıyla ilk filmi sardığımda oldukça beceriksizdim ve ilk denememde örtücü ayarlarını düzgün yapamamıştım. Tabii son derece heyecanlıydım. O günden bu yana fotoğraf sanatına aşığım diyebilirim.


Japonya’da doğdum. Eşimle birlikte 2013 yılında ise İtalya’ya taşındık. İtalya’da fotoğraf eğitimi aldım. Eğitimin ardından “An ve Fotoğraf” (In the moment. Photography) başlıklı Facebook sayfamı yarattım ve buradan İtalya’da çektiğim muhteşem kareleri sevdiğim insanlarla ve tüm dünyayla paylaşmaya başladım. 
Bu sayfadaki paylaşımlarımdan kısa bir süre sonra Napoli’de oldukça ünlü iki fotoğrafçı ile tanıştım. Benim fotoğraflarımı çok beğendiler ve beni Napoli’deki Pan Müzesi’nin yöneticisiyle tanıştırdılar. Aynı zamanda bana referans oldular. 2014’ün yılının bahar ayı Pan Müzesi’nden bir davet aldım ve İtalya’da ilk sergimi açtım. Bu benim için büyük bir fırsattı. Bu sergi aracılığı ile birçok profesyonel ve ünlü fotoğrafçı ile tanıştım. Bunlardan biri dünyaca ünlü İtalyan fotoğrafçı Mimmo Jodice... Serginin ardından Japonya’da çok popüler olan Facebook sayfalardan biri “Japanbook” (Japon kültürü ile ilgili yayın yapan bir sayfa ve yaklaşık 450 bin takipçisi var) fotoğraflarımı beğenmeye ve paylaşmaya başladı.

 

Bunun ardından “An ve Fotoğraf” adlı sayfam  büyüdü ve 16 binden daha fazla Japon fotoğrafçı takipçim oldu. Tüm bunlar ilk sergimden sadece 6 ay sonra gerçekleşti. Ardından Dijital Kamera Dergisi fotoğraflarımı yayınlamak istedi. Hem fotoğraflarımı hem de deneyimlerimi Dijital Kamera Dergisi’nde paylaşmaya başladım. Özetle kısa zamanda benim için sihirli olaylar gelişti. Kendimi çok şanslı ve kısmetli hissediyorum. Bu rastlantılara ve mucizelere minnettarım. Tutkum olan fotoğraf sanatı adına kendimi her geçen gün daha da geliştirmek istiyorum. 

 


Özellikle birçok sanat dalı varken neden fotoğraf alanında uzmanlaşmayı tercih ettiniz?
Aslında klasik müzik eğitimi aldım. Genç yaşlarda eğitimim devam ederken öğretmenlerim bana her zaman şöyle derdi; “İyi bir müzisyen olmak için ruh, teknik ve pratik sahibi olmalısın. Herhangi bir müzik enstrümanı çok iyi çalabilirsin ancak müziğini kalbinde, ruhunda taşımazsan insanlara sanatını götüremezsin.  İnsan duyguları asla otomatik bir robot değildir.” Sadece müzik için değil, bu yaklaşım her sanat dalına bakış açımı sergiliyor. Öte yandan fotoğraf sanatı sadece kendimi anlattığım alanlardan bir tanesi... Müzik ve sanat alanında kazandığım tüm deneyimleri değerli buluyorum. Etrafımdaki güzellikleri, insanlarla paylaşmayı çok seviyorum. 


Sizin fotoğraflarınızda farklı olan nedir? İnsanlar fotoğraflarınıza baktığında nasıl bir bakış açısıyla karşılaşıyor?
Günümüzde herkes fotoğraf çekiyor. Tıpkı bir çok kişinin piyano çalması, yazı yazması gibi... Ancak her fotoğrafçı ya da sanatçı kendi bakış açısını, farklı bir dille yansıtıyor. Diğer yandan fotoğrafçılar fotoğraf sanatıyla ilgili açı, örtücü, pozlama ve diyafram unsurları ile bu alanda kendi kimliklerini yaratıyorlar. Örneğin fotoğraf alanında benim sihirli bulduğum konu “an”. Mesela küçük bir çocuğu hiç tanımadan, onun kafasından geçen düşünceleri bilmeden fotoğraflayabiliyorsunuz. Bu  durum çok derin ve etkileyici. 


Japon kültürü ve değerleri fotoğraf stilinize yansıyor mu? 
Geleneksel Japon kültürü içinde biricik bir estetik barındırıyor. Bu estetiğin özünü ise sadelik oluşturuyor. Bu anlattığım estetik anlayışın en basit örneğini Haiku şiirlerinde görebilirsiniz. Haiku, 17 harf kullanılarak, toplam 5 ila 7 kelime arasında değişen dünyanın en kısa şiirleri. Şair kelimelerini çok dikkatli seçmek zorunda ve seçtiği kelimelerle basitçe fikrini vurgulamalı. Okuyucu ise bu kelimelerin yankısı ile okuduğunu aramak zorunda. Öte yandan Haiku her zaman “Kigo” yani sembolik mevsimsel kelimeleri (bahar, yaz, sonbahar, kış) içinde barındırır. Örneğin baharda açan çiçekler anlamına gelen “Sakura” dediğinizde bu kelime size perde arkasında kalabalık bir görüntü çeşitliliği sunar. Örneğin Nisan ayının havası ve bu havanın aroması gibi duygularınızla algılayacağınız çeşitlilikler... Tek bir kelime sizin zamanın akıcılığını ve derinliğini hissetmenize olanak tanıyor. Japon halkı mevsimlerin geçişini seviyor. İşte benim doğayı odağına alan fotoğraflarım bu bakış açısına saygı gösteriyor ve kadrajlarım doğayı seviyor. 


Doğayı konu olan fotoğraflarınız hakkında başka neler söylemek istersiniz?
Doğa, güzelliğin sembolik hali. Dağlar mevsimler değişirken birbirinden dramatik görüntülerle bir geçiş yaşıyor. Bu görüntülere gökyüzü ve bulutlar eşlik ediyor. Doğanın özü insanların kalbinde… Doğa aslında gerçek sanat  ve tüm bunlar dolayısıyla benim çerçevelerimin içine giriyor. 


Yeni projelerinizi öğrenebilir miyiz?
Yakın zamanda Ankara’da bir sergi açmak istiyorum. Buna yönelik çalışmalarım sürüyor. 

 


Dünyadan ve Türkiye’den beğendiğiniz sanatçılar kimler?
20. yüzyılın müzik dünyasının önde gelen isimlerinden, Avusturya doğumlu orkestra şefi Karajan’ın büyük bir hayranıyım. Onun müzikleri sizi sanki üçüncü bir boyuta sürüklüyor. Caravaggio ise en sevdiğim ressamlar arasında. Onun ışık ve gölge oyunlarına bayılıyorum. Türkiye’den ise hayranlıkla takip ettiğim fotoğrafçılardan biri Ara Güler. Basit ancak olağanüstü fotoğrafları var. 


Peki, geçtiğimiz hafta vizyona giren Japon-Türk ortak yapımı olan “Ertuğrul” filmini izleme şansı yakaladınız mı? Film hakkında neler düşünüyorsunuz?
Evet, yakın zamanda izledim. Japonya ile Türkiye’nin ortak hikayelerini perdeye yansıtmaları olağanüstü bir deneyim. Ayrıca Ankara’da yaşayan bir Japon olarak böyle bir filmin vizyona girmesi ve ana dilimde film izleyebilmek heyecan verici oldu. 


Bir fotoğraf sanatçısı olarak filmi bizim için değerlendirir misin?
Filmin yönetmeni Mitsutoshi Tanaka, doğayı filmin arka planına çok güzel yerleştirmiş. Filmin genelinde etkileyici sahneler ve çerçeveler izleyenleri bekliyor. Filmin başında Haru karakteri’nin (Shiori Kutsuna) geminin içinde olduğu, siluetinin suya vurduğu sahne benim en çok etkilendiğim bölümlerdendi. Bir sahnede ise filmin başrol oyuncusu Mustafa (Kenan Ece) verandada otururken onun profili, mehtaplı mavi gökyüzünde hilal görüntüsüyle tezat bir şekilde kullanılmış. Bu mavi gökyüzü ve ışık çok güzel bir efekt ile aktarılmış. Diğer yandan tarihi gemi kazasının canlandırıldığı bölümler filmin en güçlü sahneleri. Bu sahnelerin çok güçlü ve realisttik olduğunu düşünüyorum. 


Sizce “Ertuğrul” filmi Japon kültürünü beyaz perdeye başarılı bir şekilde yansıtmış mı? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Özellikle bazı sahnelerin kültürümüzü çok başarılı bir şekilde yansıttığını düşünüyorum. O dönemin balıkçı köyleri çok güzel bir şekilde tasvir edilmiş. O bölgede, o tarihte yaşanan yoksulluk ne kadar üzücü olsa da hikayenin inandırıcı bir şekilde anlatıldığını düşünüyorum. Ayrıca Türk ve Japon tarihi açısından paylaşılan hikayede büyük bir samimiyet var ve bu samimiyet filmden size başarılı bir şekilde geçiyor. Zor bir durumda dil, din, ırk gözetmeksizin insanların birbirine yardım etmesi, bu samimiyetin ve şefkatin en büyük parçası. Özetle “Ertuğrul” filmi kalbimi sıcacık yapan, etkilendiğim bir film oldu. Gelecekte bu filmi çocuklarıma göstermek istiyorum.

 

Röportaj: Beyza ÖZEL 
Fotoğraflar: Aysu BİLGİÇ - Kiha MOORE

EN ÇOK OKUNANLAR

Türk ve İngiliz Zarafetinin Yansıması: Lion Diamond

Türk ve İngiliz Zarafetinin Yansıması: Lion Diamond

1 dakika okunma süresi
Kesintisiz Mobilite için Yeni Adım

Kesintisiz Mobilite için Yeni Adım

2 dakika okunma süresi
Merve Tüfekçi Emre'nin İlk Sergisi

Merve Tüfekçi Emre'nin İlk Sergisi

1 dakika okunma süresi
Cupra City Garage 10. Lokasyonuyla İstanbul'da

Cupra City Garage 10. Lokasyonuyla İstanbul'da

1 dakika okunma süresi
Tohum Otizm Vakfı'ndan 2025'e Umut Dolu Başlangıç

Tohum Otizm Vakfı'ndan 2025'e Umut Dolu Başlangıç

1 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

GELİNLİK TASARIMCISI GALIA LAHAV: “SOPHIA LOREN’İ GİYDİRMEK İSTERDİM”

GELİNLİK TASARIMCISI GALIA LAHAV: “SOPHIA LOREN’İ GİYDİRMEK İSTERDİM”

GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ

GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ

YONCA EBUZZİYA İLE KAPALIÇARŞI'DA BİR GÜN

YONCA EBUZZİYA İLE KAPALIÇARŞI'DA BİR GÜN

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

İDİL FIRAT ALEM ÖZEL RÖPORTAJI

İDİL FIRAT ALEM ÖZEL RÖPORTAJI

MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER

MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER

BERRİN OKÇU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK

BERRİN OKÇU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ

AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ

EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN

EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN