Serhan Onat 1994 doğumlu gezgin, maceraperest, genç bir sanat insanı... Öyle ki genç yaşına rağmen 50’ye yakın ülkeyi görmüş, dünyanın kilit şehirlerini gezmiş. Babasının işi gereği Şangay’dan Vietnam’a, Tel Aviv’den Güney Amerika’ya uzanan geniş bir coğrafya içinde büyümüş. 12 yaşında İzmit’te bir resitalde Tan Sağtürk’ün keşfi olan, tüm lise hayatını ise İstanbul’da dans ederek geçiren Serhan Onat, hala Eskişehir Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünde okuyor.
Bu tutkusu dünyayı ailesiyle birlikte dolaşmaktan alıkoyuyor onu. Babasının ısrarlarına rağmen yurt dışı yerine oyunculuk eğitimi almak için Türkiye’ye dönüyor. Çünkü ancak yaşadığı, büyüdüğü, kendini ait hissettiğin topraklarda oyunculuk yapılabileceğini düşünüyor. Hamlet’i başka başka ülkelerde defalarca izlediğini, her birinden farklı şekilde etkilendiğini söylüyor ama Türkiye’deki mozaiğin, kendine özgülüğün hiçbir ülkede tadına varamadığını anlatıyor.
İstanbul’da da konservatuar sınavlarını kazanmasına karşın Eskişehir’in yolunu tutuyor Serhan. Yaşıtlarından farklı bir gelişim evresi geçiriyor. Çoğu arkadaşının ailesinden kaçtığı, ergenlik zamanlarını aşırılıklar peşinde harcadığı vakitte o, Mete Horozoğlu, Levent Üzümcü, Tansu Biçer gibi ağabeylerini dinliyor. Tabii bu gelişler-gidişler içerisinde annesi, babası ve ablasıyla birlikte aile yaşantısından kopuk, birbirinden ayrı düşmüş fertler olarak düşünülmesin istiyor. Çünkü onlar her fırsatta bir araya geliyor ve günde en az üç kez telefonda konuşuyorlar. Kendisi, şu an Tel Aviv’de yaşayan ailesi hakkında “Ayda bir ya onlar gelir ya da ben giderim. Aslında İzmit’te yaşasalardı da yine bu yoğunlukta görüşürdük. Ama şimdi İzmit’te gideceğimize Tel Aviv’e gidiyoruz” diyor. Eskişehir zamanları hızlı başlıyor Serhan’ın. Eskişehir’e gittiği ilk yıl devlet opera ve balesinin ünlü koreografları Selçuk Borak, Cihan Yöntem, Meriç Sümen’in yönetmenlikleriyle “Çardaş Prenses” operetinde yer alıyor. Yine ilk yılında “Üç Kuruşluk Opera”da Sustalı Mack’i canlandırıyor. İkinci sınıfta da aynı şekilde oyunlara devam ederken “Muhteşem Yüzyıl” dizisine dahil oluyor. Muhteşem Yüzyıl’da Şehzade Murad rolüyle ilk kez kamera karşısına geçiyor Serhan Onat. Dizi deneyimiyle birlikte kariyeri adına hareketli bir dönem başlıyor.
Yaşına göre olgun; bir gün hayalinde Broadway olan heyecanlı bir oyuncu Serhan. Gel gör ki; hala bir ikilem içinde hissediyor kendini: “Hobilerim benim en büyük oyuncağım. Diğer yandan bazen bu durum beni zorluyor. Çünkü sorumluluk alıyorsun, hırs yapıyorsun, işlere ve toplantılara çalışıyorsun. Ama bir yanda da üniversite öğrencisisin. Belki de bir daha yaşamayacağın, bu süreç iş görüşmeleri arasında geçiyor, gidiyor. Arkadaşlarımla bir araya geldiğimizde birbirinden apayrı konulardan bahsediyoruz. Bazen ‘Ben artık yaşıtlarımla doğru bir ilişki kuramayacak mıyım?’ diye düşünüyorum.” Ama oyunculuk tutkusu her şeye karşın galip geliyor, hayallerini paylaşmaktan korkmuyor: “Broadway’de en sevdiğim oyunların başında Jekyll&Hyde geliyor. Rocky yine sevdiğim oyunlardan ve inanılmaz bir prodüksiyon. Bir gün Rocky’yi oynamak çok isterim. Broadway projelerinde genelde hikaye ön planda değildir. Ama prodüksiyonu büyüktür. Benim hoşuma giden projeler ise hikayenin ön planda olan müzikaller.” Winchester Üniversitesi’nde “Conference Of Bird” oyunundaki deneyimi yanı sıra Serhan, bir çok uluslararası projeye dahil olmuş. St. Petersburg’da klasik bale topluluğu Bolshoi Ballet, Dr. Olu Tawio’nun Street Theatre and Pantomime workshop’u, Shakespeare Globe Company’nin çalışmaları bunlardan birkaçı... Londra’da Pineapple Dance Studios ile sokak dansçılarıyla birlikte deneyimlediği proje ve Baltık Dans Tiyatrosu’yla birlikte çalıştığı atölye oyunları ise unutamadıkları.
Günümüz Türk sinemasını da yakından takip ediyor. Gelecekte birlikte hangi yönetmenlerle çalışabileceğini konuşuyoruz: “Nuri Bilge Ceylan, Fatih Akın, Derviş Zaim… Her biri çok iyi senaryo yazıyor. Nuri Bilge Ceylan diyalogları oyuncuya bırakıyor ve oyuncu doğaçlama yapıyor. Sadece oyuncuya ya da nasıl oynadığına bakmıyorsun onun karelerinde. Her şey bir bütün ve yarattığı ambiyansı izliyorsun. Derviş Zaim’in filmleri ise çok naif ve nokta vuruşu. Son dönemlerde başarılı bulduğum diğer bir yönetmen ise Onur Ünlü. Çok değişik, farklı bir kafası var. Absürt tarafı beni çok etkiliyor.”
İlerleyen günlerde ne tür projelerle karşımıza çıkacağını soruyorum. Toplumsal olaylara dikkat çeken projeleri beğendiğini, iki sinema ve bir dizi projesi üzerinde çalıştığını anlatıyor. Biraz ketum, henüz netleşmediği için bu projeleri açıklayamıyor. Serhan’ın hayran olduğu oyuncuları başında Haluk Bilginer geliyor. Demet Akbağ, Meltem Cumbul, İpek Bilgin, Halit Ergenç ve Natalie Portman diğer beğendiği isimler. Hepsinin samimi, ayakları yere basan belli tarzları olan oyuncular olması tesadüf değil. İleride o oyuncular gibi olmak istiyor.
Başarıya koşan, genç bir oyuncuya ait ne varsa onunla dolu Serhan. Etrafında görünüşü itibariyle hayata 1-0 önde başladığını söyleyen insanlar bir hayli fazla. Yakışıklı olduğunun farkında ancak dış görünüşün, yetenek olmadan hiçbir şey ifade etmediğini biliyor. Bu durumun hayatını kolaylaştırdığı ve zorlaştırdığı yanların olduğunu belirtiyor: “Bir seçme kazandığım zaman çevrenin ilk aklına gelen yaklaşım; ‘aman zaten sen yakışıklısın’ oluyor. Ama maalesef insanlar benim bu tarz işlere ne kadar vakit ayırdığımı, ne kadar çalıştığımı bilmiyorlar. Ben gireceğim bir sayfa seçme için, 4 gün çalışıyorum. Çünkü her zaman iyinin iyisi var ve ben mesleğim adına her alanda kendimi donanımlı hale getirmek zorundayım.”
En temel kusuruysa fevri olması. İlişkilerinde sıcak kanlı, kibarlığa önem veren biri ancak baskı altında hissettiği zaman ya da herhangi bir adaletsizlikle karşılaştığında kendini tutamıyor. İkiyüzlülük ve ön yargı Sarhan’ın bireysel ilişkilerinde yine katlanamadığı konular: “İyi yerlerde olacaksın, başarılı olacaksın gibi laflardan çok motive olan biri değilim. Belki de çok duyuyorum ve sıkıldım. Genelde beni motive eden şeyler kendi yaptığım işler. Mesela Muhteşem Yüzyıl’daki performansım beni tatmin etmedi ve eksik yanlarımı görüp oyunculuğa daha fazla asıldım.”
Şu sıralar tiyatro sahnelerine ise biraz küsmüş. Adaletsizliğe itirazı var: “Türkiye’de ‘isim’ olmadan, tiyatro oyunu oynatılmıyor. Eğer sizin fan kitleniz varsa tiyatro sahipleri size saygı duyuyor. Senin nasıl oynadığın, nasıl bir anlayışın olduğu kimsenin umurunda değil. Her şey sömürü ve köle zihniyetiyle ilerliyor. Benim yıllarca, imkanım vardı, aile desteğim vardı, şanslıydım... Paramı kazandım. Ama benim buna sahip olmayan birçok genç oyuncu arkadaşım var. Oyunda oynayacaksın vadiyle tiyatrolarda tuvalet temizliğinden, bilet kesmeye dek bir çok iş yaptırıyorlar. Bunları gördükçe Türkiye’deki tiyatroculuk anlayışına bilendim.”
Hayatın maceraperest yanı Serhan’ın yaşam felsefesi. Tam bir deniz tutkunu. Yaşıtları son model arabalarıyla gezerken kendisi mütevazi bir tekne almış kendine. “Denize yakın olduğu için zodiac botla gezmeyi çok seviyorum. Yoksa yüksek motorlu bir şeyle, roket gibi gidip bir koya yanaşmak bana keyif vermiyor. Onun heyecanını taşıyacaksın. ‘Hava patladı şimdi, denizde kalır mıyız?’ gibi işin heyecan dolu kısmını yaşayacaksın. Adrenali seviyorum.”
Kendini en huzurlu hissettiği yerin denizin ortası olduğunu bir kaç kez tekrarlıyor. Bir çok extreme spor motivasyon kaynağı. Gittiği her yerde selfie çubuğu ve GoPro’suz seyehat etmiyor. Anı paylaşmayı seviyor tabii, teknoloji bağımlısı olmadan, sosyal medya odaklı davranmadan. Henüz profesyonel değil ama müzik de sığındığı ilgi alanlarından. Ünlü klarnet virtüözü Serkan Çağrı’dan eğitim almış. Dedesinin armağanı klarnetle; dede-torun müzik keyfi yapıyor. Saksafona ise çok cool bir müzik aleti olduğunu düşündüğü için başlıyor.
Stressiz, gerginliğe yer olmayan bir ortamda Hakan Öztürk’le Yunanistan Porto Heli, Nikki Beach’de ALEM çekimlerini yaptıklarından bahsediyor Serhan. ALEM’e özel çekimlerin bir tatil havasında geçtiğini, çılgınlar gibi güldüklerini, bu keyfin ise fotoğraflara yansıdığını söylüyor. Ortaya hikayesi olan fotoğraflar çıktığını ama karelerdeki görüntüsüne çok aşina olmadığını gülerek belirtiyor: “Kamera karşısına geçince enerjim değişiyor. Çekimlerde gözüken gibi cool ya da kasıntı bir adam değilim. Gayet rahat biriyim. Ama orada gözüken çocuk daha sert, yanına yaklaşılmayacak bir profil çiziyor. ALEM çekimi benim için inanılmaz keyifli bir tatil gibi geçip, ömrüm boyunca da saklayacağım güzel fotoğraflara sahip olmamı sağladı. O nedenle bu proje beni çok mutlu eden bir iş oldu. Hatta o kadar mutlu olduğum bir iş oldu ki; bu çekimden sonra uzun bir süre herhangi bir katalog ya da dergi çekimi ve röportaj yapmayacağım. Çünkü bu süreç içerisinde bunun üzerine farklı bir iş koyamayacağımı düşünüyorum.”
Tabii gezgin ruhlu olduğunu her defasında dile getiriyor genç oyuncu... Porto Heli’nin gezilecek-görülecek yerleri hakkında hemen küçük anekdotlar veriyor: “Porto Heli çok tatlı bir Yunan kasabası. Çok güzel bir koy. Mezeleri, salataları harika. Yunan halkı denizde yaşıyor, denizle besleniyor. Nikki Beach ise mutlaka deneyimlenmesi gereken bir otel. Belli bir saatten sonra teknelerin yanaştığı, eğlenceli partilere ev sahipliği yapan, keyifli bir köşe. Genel hatlarıyla mimarisi bulunduğu yerin çehresine uygun. Çok başarılı bir şekilde sushi yapıyorlar. Bunun yanı sıra otelin bulunduğu koyda inanılmaz güzel bir gün batımı var. Bu gün batımını izlemek için bile gidilir Porto Heli’ye.”
Röportaj: Beyza Özel
Fotoğraflar: Deniz Özgün
Styling: Hakan Öztürk
Mekan: Nikki Beach - Porto Heli / Yunanistan
Saç & Makyaj: Alp Kavasoğlu/Hoppala Production