DAVRANIŞ BİLİMLERİ UZMANI VE MENTAL TRAINER BANU GÖKÇÜL

“İlişkilerde diyalog çok önemlidir. Gerçek diyalog, içinde sevgi ve anlayış ve anlama arzusu barındırır.”

2 Ekim 2015 Cuma 09:25 | Son Güncellenme:
32 dakika okunma süresi

Akarma Mental Eğitim ve Danışmanlık Merkezi’nin Kurucusu Banu Gökçül, ODTÜ’de siyaset okuduktan sonra Davranış Bilimleri dalına yönelmiş. Harvard Üniversitesi’nden, Hindistan ve Nepal yolculuğuna uzanan dopdolu bir serüvenden sonra Banu Gökçül’ün içinden “insanların hak ettikleri bu yaşamı en mutlu ve başarılı şekilde yaşamalarına yardım etmeyi görev edinmiş” bir davranış bilimleri uzmanı ve mental trainer çıkmış. Banu Gökçül, yıllardır bireysel koçluğun yanı sıra, kurumsal koçluk da yapıyor ve kendini “business avatarı “ olarak tanımlıyor. Banu Gökçül’le iş hayatında başarının yolları, kişisel gelişim, mutluluk ve başarı üzerine keyifli bir söyleşi yaptık. 


ODTÜ’de siyaset okuduktan sonra davranış bilimlerine yönelmişsiniz. Neden? Hayatın içine atıldıktan sonra düşüncenizin yön değiştirmesi nasıl oldu?
Ben ilkokuldayken oldukça zor koşullarda okudum. Babamı 6 yaşımdayken kaybettim. Ve ilkokul öğretmenimize annem beni teslim ederken “eti senin kemiği benim” demiş. Hocamız da kendi bildiği en iyi yöntem olan kızlara tokat erkeklere dayak ile oldukça etkili (!) bir disiplin uyguladı beş sene boyunca… Bu sıralarda işte Türkiye’deki çocukları insanları kurtarmaya karar verdim. Bu sistemi değiştirmek gerekiyordu… Bunu da birilerinin yapması gerekiyordu… Bu motivasyonla yaşama başladım. Dünyayı daha güzel, insanların barış içinde, adil bir şekilde yaşadığı ve sevecen bir yer haline dönüştürmek gerekiyordu. Ankara ve ODTÜ’nün en iyi başlangıç olacağına karar vermiştim o zaman değerlendirmelerimle… Doğru da yapmışım çünkü bu sayede düşünce tarihinden sosyal psikolojiye, felsefeden insanlık tarihine kadar çok değerli akademisyenlerden insanı, içinde yaşadığım büyük toplumu ve dünyayı anlamamı sağlayacak bilgiler aldım ve yaşama yönelik vizyonum oluştu. 


Teorik bilgilerle dolu okul yıllarının yanı sıra “hayat üniversitesi” ne kadar önemli sizce, kişisel gelişimimize neler katar ?
Okul hayatı, gerçek hayatın bir simülasyonudur. Okul, hayatın en büyük ve en önemli bölümlerinden biri. Aile dışında ilk kültürlenmemiz ve değer sistemimiz ilkokul yıllarından oluşuyor…Üniversite dahil en az 15 yıl okulda geçiyor. Okul sadece teorik bilgilerin verildiği bir yapı değil aynı zamanda hayatın ta kendisi. Çünkü orada arkadaşlarımızla, öğretmenlerimizle kurduğumuz ilişkiler ve orada verdiğimiz varolma mücadelesi gerçek yaşamın bir kurgusu, bir simulasyonudur. Dolayısıyla okul yaşamını sadece teorik bilgilerin alındığı bir yer olarak görmek yerine, kişinin kendisini tanımasını ve çevresini anlamasını sağladığı bir yer olarak görmekte fayda var. Ve kişi bu oluşum içinde kendi kişiliğini ve bütünlüğünü yaratıyor... Dolayısıyla hayat okulun devamı ve biz okulda gösterdiğimiz davranışların çoğunu yaşamda devam ettiriyoruz. 


Siz, çoğu kişinin rüyası olan Harvard Üniversitesi’nde örgütsel psikoloji dersleri almışsınız. Bu döneminizden bahseder misiniz? Harvard’da okumanın ayrıcalığını neler, nasıl bir vizyon kazandırdı?
Bu benim üniversite yıllarındaki hayalimdi ve 1990 yılı idi ve ilk kez yaz okulundan kredili dersler alarak başladım yurt dışında eğitimler almaya… Bu benim ilk yurtdışı okul deneyimim oldu.Bu çerçevede başka ülkelerin insanlarıyla arkadaş oldum… Oradaki derslerin niteliğinden daha fazla dünyanın her yerinden gelmiş öğrencilerle bir arada olmak psikoloji bölümünden aldığım ‘cognitive psychology -bilişsel psikoloji’ gibi derslerden daha kıymetliydi.


Beş ay süren Hindistan ve Nepal yolculuğunuzda neler yaşadınız, neler keşfettiniz? Hayatı ve kendini keşfetmek isteyenlere bu tür yolculuklar önerir misiniz; kişiye neler katıyor? 
Bu geziyi 1994 yılında gerçekleştirdim. O zamanki internetin durumunu biliyorsunuz. Cep telefonları henüz hayatımıza girmemişti bile. Tam bir seyyah olarak sırt çantası ile kendimi ve dünyayı keşfe yolculuk. Ne kalacağım yer, ne dönüş tarihi belliydi… Böyle bir yolculuk her an macera ve sürekli yeni insanlarla yeni yerlerle tanışmak demek. Yolculukta öğrendim, bir sonraki adımımda nereye doğru hareket edeceğimi, Delhi’de Ringo Star adlı bir guest house lonely planet kitabı ve seyahatlerden öğrendiğim bilgilerle kendimi yönlendirdim. Dharamshala’nın keşfi, uzun süren sessizlik inzivaları ve Rishikesh, Katmandu, Varanasi’ye kadar uzanan farklı yoga ekollerinin sunduğu bedensel ve ruhsal eksersizlerle devam eden bir farkındalık serüveni… Bu seyahatte dünya görüşüm tamamen açılmaya başladı. Yeryüzündeki bir çok ülkenin genç insanı ile tanıştım. 

 

  

 
 


Yogaya yönelmeniz, bu seyahat sonrasında mı oldu? Yoganın ruhumuza ve bedenimize kattıklarını kısaca nasıl özetlersiniz? 
Üniversite yıllarında zaten meditasyonla tanışmıştım ve yogaya üniversiteden sonra İstanbul’da Doğan Özkan’ın kurduğu alternatif yaklaşımların ilk merkezi Coğrafya’da başladım. Seyahatte farklı yoga ekollerinin olduğunu ve hepsinin ayrı yönlerimizi güçlendirdiğini öğrendim. Yoganın özü, beden ile zihni uyumlandırmaktır. Yaptığınız hareketlerle iç organlarınızın olması gerektiği gibi çalışmasını sağlarsınız. Bedeniniz en mükemmel şekilde çalıştığında sinir sistemi gevşer ve rahatlar. Stres içinde olmadığınız için zihin susar ve sakinleşir. Zihin doğası gereği “maymun zihni” de denir 1.4 voltluk elektrikle çalışır ve hiç durmaz, uykuda bile. Beden ile zihin aynı sibernetik sistemin parçasıdır. Bedenimiz, organlarımız, hormonlarımız düzenlendiğinde zihin otomatik olarak daha dingin bir ‘hal’e gelir ve ruhsal olarak kendiliğinden ve nedensiz çocuksu neşe ve mutluluk hissi içinde oluruz. Ve aslında tüm mutsuzluğumuzun sebebinin, zihin oyunları olduğunu farkederiz. Zihnimizin kayıtlarını seyreder ve yönetebilir oluruz. Tüm bunlar yetmez mi? 


Uzmanı olduğunuz NLP tekniği nedir?
Benim eğitimciliğe başladığım yıllarda NLP/Neuro Lingüstik Programlama konusu o güne kadar uygulanan bir çok tedavi edici tekniğin hızlı ve sonuç sağlayan bir bileşkesiydi… Ve dünyada da en hızlı ve sonuçları bakımından en etkili kişisel gelişim methodu idi. Ben de bu tekniği konunun ustalarından öğrenmek üzere yurt dışına gittim. Ve uzun bir dönem kurumlara ve danışanlarıma bu yöntemle faydalı olmaya çalıştım. NLP tekniği ağırlıklı kullanımı geliştirilmiş “Ayna tekniği”ile uygulamaktayım. “Ayna Tekniği” adını ben geliştirdim. Özetle, gestalt, hipnotik dil kullanımı, psikodrama, çeşitli kişilik envanterleri, duygusal özgürleşme teknikleri, aile konstelasyonu, hipnoz, NLP (Neuro Linguistic Programming), faklı imgeleme teknikleri ve çeşitli nefes egzersizlerinin yani doğu ve batı metotlarının bütünsellik içinde yorumlanması ile ortaya çıkmıştır. 


Kurucusu olduğunuz Akarma Mental Eğitim ve Danışmanlık Merkezi’nden bahseder misiniz? Genelde yaşam koçu kavramı kullanılıyor. Siz kendinizi mental trainer olarak adlandırıyorsunuz. 
Ülkemizde gün geçtikçe daha sık duyulmaya başlanan koçluk kavramı, kişinin etkinliğini maksimize etmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. Ben kendimi koç olarak değil mental trainer olarak adlandırıyorum çünkü koçlukta danışanlarınızı sadece sorularla kendi sorunları hakkında farkındalık kazandırmaya çalışırsınız. Koçluk, sorunların ortaya çıkması ve doğru tanımlanması kısmında oldukça etkili ancak benim kullandığım sistem çözümü de beraberinde veriyor. Bu kişisel gelişim tekniği, danışanların farklı kişilik özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre ayarlanabilmektedir. Yani kesin her danışana aynı yöntemi uygulayamazsınız. Bilinçaltını ancak bilinci etkilerseniz yeniden kurgulayabilirsiniz. Bilinenin tersine, bilincimizle inanmadığımız bir konuyu bilinçaltınızı inandıramazsınız. Bilincimizle verdiğimiz kararlar bilinçaltımıza gömülür. O yüzden kişi düşünülenin tersine, hipnoz altındayken de ayık ve uyanıktır ve hatta farkındalığı en üst boyuta gelir. Normal gündelik hayatın içinde insanlar daha çok çevrelerinin ve kendi iç konuşmalarının sarhoşluğunda ve hipnozundadırlar. Biz onları bu hipnozdan uyandırırız. Ve hızlı sonuçlar alırız. Çünkü danışan, ruhsal ve zihinsel gelişmeleri, değişimleri ve “iyi”leşmeleri anında gözler ve farkeder bedeninde ve yaşamında. Benim mental trainer olarak tüm bu etkin, etkili ve sonuca katkısı ve güvenilirliği kanıtlanmış yöntemlerle danışanlarıma ve kurumlara aynalık yaparak, kendi potansiyellerine ulaşmalarına ve hak ettikleri bu yaşamı en mutlu ve başarılı şeklide yaşamalarına yardım etmek görevim ve zevkim.


Bizi mutsuz eden şeyler nelerdir?
Bizi mutsuz kılan, olaylar değil o olaylara bakış açımızdır. Düşüncelerimizi fark etmek hissetmek ve dönüştürmek, yaşamı farklı algılamamızı ve farklı yaşamamızı sağlar… Gerçeğin kendisini, olanı olduğu gibi görmek en aydınlanmış hal’dir. Danışanlarımızı yargılarından arındırıp olayları ve kişileri tüm boyutları ile gözlemleme hissetme duyma ve hatta koklama ve tatmalarını sağlamak ve her şeyi kişisel almaktan kurtarmak yaptığımız. Tüm bu tekniklerin amacı olanı olduğu gibi iyi ya da kötü gibi yargılar ve yorumlardan bağımsız görmemizi sağlamaktır. 


İkili ilişkilerden örnek verebilir misiniz? Örneğin kopan ilişkiler, ayrılıklar…
Günümüzde karşılaştığım en gerçek örneklerden biriyle devam etmek gerekirse. İkili ilişkilerde taraflardan birinin iletişimi kesmesi, diğer kişi tarafından “ aramıyor “ olarak algılanması, bunun altında yatan gerçek, o kişinin bakış açısındaki tecrübelerle sınırlıdır. Bunlar da daha önceki başına gelen olaylardan çıkarımları sonucu daha önemli olduğu için aramadığı, çocuğu olduğu için aramadığı, değer yargılarınızın farklı olduğu için aramadığı, çok beğendiği için ya da hiç beğenmediği için, kendini yetersiz hissettiği için, uzun vadeli düşündüğü için kısa vadeli düşündüğü için gibi yüzlerce sebeple çoğaltılabilir, ama hiçbiri “aramamış “ olduğu gerçeğinin yerini alamaz. Bu gerçeğin dışında kalan bütün varsayımlar hipnozdur. Sebebi ile ilgilenmek kişisel gereksiz sorudur. Neden? sorusu bizi karşı tarafın bilmediğimiz taraflarınız araştırmaya iter. Bunun üzerine kafa yormanın zaman kaybından öteye bir faydası yoktur. Kolay teknikler bunlar, çabuk teknikler… Zaten başarılı insanlar daha çok geliyorlar. Başarının ve mutluluğun tadını almış olan insanlar bunun ulaşılabilir olduğuna daha kolay inanırlar. Balık vermiyor balık tutmayı öğretiyoruz… Seanslar 2 saat kadar sürüyor bir seans bile yetiyor çoğu zaman, kişi çözmek istediği konusunu iyi tanımladıysa… Benim önerim, kişisel gelişimde zaman kazanmak isteyen kişi sorunlarını iyi tanımlamalı… 


Siz uzun yıllardır bireysel koçluğun yanı sıra, kurumsal koçluk da yapıyorsunuz, iş dünyasının önde gelen kişilerine ve şirketlerine hangi konularda koçluk veriyorsunuz?
Kurumlar insanlardan oluşuyor sistemin en küçük birimi insan. Kurumlarda kişilerin pozisyonlarının ihtiyacı olan yetkinliklerini geliştirmek üzere eğitimler tasarlıyoruz. Bu yetkinlikler; duygusal zekanın geliştirilmesi konusundan, liderlik becerilerini geliştirmeye, satış becerilerini ve etkinliğini artırmaktan karizma ve sunum tekniklerini geliştirmeye kadar açılan bir yelpazede yer alıyor. Bir başka deyişle iş kartımın üzerinde de bu yazıyor artık. Ben bir “business avatar”ıyım. İşlerin gerektiği yöne doğru ilerlemesi için kurum içinde birimlerde, kişilerde ve süreçlerde gereken ihtiyaç olan mental düzeyi -‘zihinsel ve ruhsal hali’- yaratmak. Kurumların liderlerinin ve üst düzey yöneticilerin vizyonlarını çalışanlarına onların en anlayacağı ve sahip çıkacağı yolları bularak aktarıyoruz. Kısacası kurumsal eğitimlerle, şirketlerin ulaşmak istedikleri vizyonlarına, liderleri ve tüm çalışanlarıyla hep birlikte aynı motivasyon içine girmelerini sağlar. 


Siz üst düzey şirket yöneticilerine de bireysel danışmanlık hizmeti veriyorsunuz bahseder misiniz?
Ben 2001 krizinden bu yana bireysel gelişim danışmanlığı adı altında üst düzey yöneticilere, karizma arttırma, topluluk önünde rahatça kendini ifade etme, liderlik yetkinliğini geliştirme gibi konularda danışmanlık yapıyorum. Örgütsel Davranış ve Davranış Bilimleri konusunda hem doktora düzeyinde akademik gelişimi sürdürüyor hem de iş hayatının içinde şirketlerin her düzeyde kurumsal ihtiyacına yönelik eğitimler tasarlayıp aktarıyorum. Bireysel danışanlarımın sayısı üç sıfırlı sayıları geçti. 


“Gözler Üzerinizdeyken Başarmak” isimli kitabınızdan bahseder misiniz? İş hayatında başarının yolları nerelerden geçiyor?
Bu kitabım sunum becerileri sırlarını kapsıyor. Hiç kimse yok ki toplululuk önünde konuşurken heyecanlanmasın. Bazı insanlar bu heyecanı challenging buldukları için şikayet etmiyorlar. Ve canlılıklarını hissediyorlar. Bir çok kişi ise bu deneyiminden çok sıkıntı duydukları hatta korktukları için geri duruyorlar. Başarının en önemli unsurlarından biri bilgi birikiminizi başkalarına aktarmaktır. Kendini, bilgilerini, duygularını doğru ve istediğiniz şekilde ifade etmek en önemli yetkinliklerden biridir. Sunum becerileri ile liderler yöneticiler kendilerini gösterebiliyorlar. Bu çok önemli potansiyellerini sıkıştırmamış oluyorlar. Danışanlarımın bir çoğu için çözülmesi gereken bir konu bu… Bunu bir iki prova ile çok rahat ve güvenli bir şekilde çözebiliyoruz. 


Diyalog kurma şeklimiz, hem ikili ilişkilerimizde hem de iş hayatında başarının önemli bir faktörü değil mi? Sorunları çözmede önemli bir unsur olarak bundan bahseder misiniz?
Bu çok önemli bir soru. Çünkü diyalog hakkında yanlış fikirlere sahip olabiliyoruz. Muhabbet ya da her türlü görüşme esnasında; açık olmak, tarafsızlığı korumak, merak ederek soru sormak, karşımızdakinin anlam dünyasını keşfetmek üzere; onun ne gördüğünü, duyduğunu, hissettiğini özellikle çıkarmaya çalışmaktır diyalog. Bizde ise genellikle diyalog, birbirini dinlemeden monolog olarak gelişiyor. Karşımızdaki konuşurken ya onu izliyor çözmeye çalışmadan ya da kendi söyleyeceklerimizi söyleyebilmek için sıra bekliyor olabiliyoruz farketmeden. Paylaşım olmuyor sonra da anlaşılmamaktan dolayı üzüntü ve yalnızlık hissediyoruz. Gerçek diyalog çok önemli, gerçek diyalog, içinde sevgi ve anlayış ve anlama arzusu barındırır. 


“Düşünsel Gücün Yönetimi” isimli kitabınızda nelerden bahsediyorsunuz? Düşünce gücümüzü nasıl kontrol altına alabiliriz? 
Hazırladığımız bu kitapla, özgürlük, yaratıcılık, mutluluk, huzur ve güce nasıl erişebileceğinizi bilgece bir yaklaşımla anlatıyor ve bunun anahtarlarını ve ekzersizlerini veriyoruz. Okursanız ve yaparsanız olur. Düşünce gücünü kontrol altına almak, istediğimiz sonuçlara ulaşmayı kolaylaştırıyor. Ve içsel motivasyonumuz artar. Biliyoruz ki başarılı ve mutlu insanlar iç motivasyonla hareket eden insanlar yani kendi kendileri ile barışık, kendine inanan ve kendi iç konuşması ile kendini yönlendiren ve destek veren kişiler. İnsan bir tek kendini terk edemez, bu yüzden kendinizi her yönünüzle; güzelliğiniz, boyunuz, yaşam tarzının, genetik tüm taşıdıklarınız ile olduğu gibi kabul ederseniz kendinizi, kendi yanına almış olursunuz. İlk adım da budur zaten. 


“Müzakere” isimli kitabınız yeni çıktı sanıyorum; bu geliştirilmiş 3. baskısı. Acaba kitabı okuduğumuzda neler öğreneceğiz.
“Müzakere” kitabı, dünyadaki en başarılı, mutlu, güçlü ve iyi ilişkilere sahip insanların günlük hayatlarının, her alanında kullandıkları davranış ve tutumların incelenmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Kitaptaki teknikler, insanların kolaylıkla uygulayabileceği tekniklerdir. İnsanlar hep aynı şeyi arzu ederler ama bunu isteme şekilleri birbirlerinden farklıdır. Kitap için başarılı müzakerecilerin teknikleri incelenip analiz edilmiş ve 10 ayrı kategoride sistematik hale getirilmiştir. 


Öfkeli, gergin ruh halimizi kontrol altına almak, mümkün mü? 
Korku, kişinin kendi sınırlarını kabul etmesi ile yönetilir. Öfke, başkalarının sınırlarını kabul etmekle ve üzüntü ise kaderin, evrenin sınırlarını kabul etmekle yönetilebilir. Tüm bu duygular bizi canlı tutar, insan yapar. Bu duyguları yaşamak ve yaşarken kendimiz izlemek farkındalığımızı artırır. Bu duyguları yaşamaktan kaçmak ya da vazgeçmek doğru değildir. Duygularla iletişim kurarız ve duygular bizi insanlara yakın yapar, insanlara yakın olan, kendine ve ilahi olana yakındır. Bu duygu durumuna ve anlayışa ulaşmak için önce insanın bu duygu durumlarına hangi düşüncelerin sonucu ulaştığını, düşüncelerini izleyerek, takip ederek bulması gerekir. Yani duyguyu oluşturan kısıtlayıcı düşünceyi farkettiğimizde, alternatif düşünceler geliştirmek kolay olur ve bundan sonra hoşgörü ve anlayış kendiliğinden ortaya çıkar. Pozitif ve negatif düşünme yoktur; yargısız düşünme vardır… 


Okul, kariyer, iş hayatında başarı, derken zaman hızla akıp geçiyor ve bir süre sonra ise ıskalanmış şeylerin pişmanlığı yaşanıyor. Zamanında her şeyi dengeli bir şekilde yapabilmek için ne tavsiye edersiniz? 
Kendimden yola çıkmak istiyorum. Çünkü deneyimlerimden biliyorum ki çevremdeki yaşdaşlarım da aynı sorunu çokça paylaşıyorlar. En çok pişman olduğum şey daha çok “akış”ta yaşayamamak. Yani gelecek kaygıları ile geçen an’larımın yerine daha fazla akış’a kendimi bırakabilmeyi isterdim. Şimdi deneyimlerim sonucu daha çok anlıyorum ki kendime daha fazla değer vermeli, daha fazla yatırım yapmalı, daha çok derinleşmek için zamanlar ayırmalıymışım … 


Akış deneyimini biraz açar mısınız?
Akış deneyimi farklı insanlarda farklı farklı konularda ortaya çıkabilir. Bazı insanlar sporla meşgul olurken örneğin bisiklete binerken, koşarken veya yüzerken, yaşarken bazı insanlar resim yaparken, yazı yazarken ya da iş yerinde bir rapor hazırlarken veya sunum yaparken yaşayabiliyor. Ben bu hissediş içine girdiğimde’ zaman’ın telaşı beni buradan koparırdı. Bunun sebepleri çok farklı olabilir . Ama bu sorunumu çok erken çözmeyi dilerdim. Bazen bunun için geç kalmış çok fazla ‘an’ı kaçırmış olduğumu düşünüyorum. 


Siz aynı zamanda oldukça bilinen ve beğenilen bir motivasyon konuşmacısısınız. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Kalabalık grupları etkilemek kolay mı? 
Tam yerinde bir soru bu çünkü bende de tam o motivasyon konuşmaları sırasında bağlantıda oluyorum o ilahi hissedişle ve biliyorsunuz duygular bulaşıcıdır ve bu duygular tüm dinleyicilere aktif bir şekilde bulaşıyor ... Herkes akış’ın içine giriyor. Herkesin içine o akış ve bağlantıda olma hissi geliyor dinleyicilerle göz göze geldiğinizde içinizden “bir” olduğunuzu ve birlikte uçuyor olduğunuzu görüyor ve hissediyorsunuz. Çünkü ‘Hal’ler bulaşır, kısa süren motivasyon konuşmaları sırasında bu yükselmiş ‘hal’lerimize hatırlatıcılar yerleştiriyoruz. Gündelik yaşantımızda da bu duygu durumunun içine ihtiyacımız olan zamanlarda girebilmek için. Başarımın altında bu hissedişin olduğunu farkediyorum gün geçtikçe. Çünkü daha geçtiğimiz hafta eğitim vermeye ilk başladığım yıllardan yaklaşık 17 yıl önceden bir hanım arayıp, o zaman eğitimden öğrenmiş olduğu bilgileri hala kullandığını ve yeni çalışmaya başladığı kurumda bu yüzden seminer almak istediklerini söyledi. 


Akış nasıl başarılır?
“Akışı Bulmak” kitabında Csikszentmihalyi akışın bir kişi bir işle ya da görevle karşılaştığı zaman belirgin davranışları içeren net hedefleri ve bu hedefleri karşılayacak becerileri kullanması ile başarılabileceğini söylüyor. Satranç oynamak akış haline iyi bir örnek oluşturabilir. Oyun sırasında oyuncu net hedeflere ve bunları karşılayacak belirgin hareketlere sahip ve bütün dikkati bu oyuna odaklanmış durumda. Araştırmalara göre akış deneyimine eşlik eden 10 tane faktör var. Bu faktörlerden bir kaçı şöyle: Zorlu fakat ulaşılabilir net hedefler; güçlü konsantrasyon ve odaklanmış dikkat;     kendi içinizde de olsa sizi tatmin edecek ödüllendirecek bir aktivite; huzur hissi; bilinçli farkındalığın kaybolması...


Sosyal yaşamda başarı için özgüven çok önemli. Özgüvenin gelişmesi için ebeveynlere ne tavsiye edersiniz? 
Bizler çocuk yetiştirmiyoruz insan yetiştiriyoruz. Ebeveyn olmak demek insan mühendisliğini de bilmek istemek demek olmalı…Mesala kitap okumayı sevmeyen bir danışanım evde eline bir kitap alıp köşesine oturuyor ve kitap okuyormuş gibi yapıyor; çocuğu hemen onu taklit edip aynı davranışı sergiliyor. Bunlar önemli uyanık olmak lazım … İnsanlar bir şeyi öğrenirken önce kopyalar sınar kendi tarzını yaratır. Ebeveyn ilk modelin kendisi olduğunu hatırlamalı. Bunu zaten çocuğu için de değil kendi kişisel gelişimi için de yapmalı… Çocuk yetiştirmek anne babayı da geliştirir, büyütür, öğretir ve yeniler. Dönüştürücü bu süreçte esnek olmalı. Kendine değer veren anne ve babanın çocuğu da kendine değer verir. Kendini suçlayan, kendine güvenmeyen davranışlar sergileyen anne babanın çocuğu da benzer davranışlara sahip olur....

 

Röportaj: Zülal ÜNALDI
Fotoğraflar: Ertan Demirbilek

EN ÇOK OKUNANLAR

Dries Van Noten'ın Yeni Kreatif Direktörü: Julian Klausner

Dries Van Noten'ın Yeni Kreatif Direktörü: Julian Klausner

4 dakika okunma süresi
Moda Tutkusu X Love My Body: Moda Dünyasında 10. Yıl

Moda Tutkusu X Love My Body: Moda Dünyasında 10. Yıl

1 dakika okunma süresi
Melis Goral Yeni Elements Koleksiyonu'nu Tanıttı

Melis Goral Yeni Elements Koleksiyonu'nu Tanıttı

1 dakika okunma süresi
India Mahdavi'den Yılbaşına Özel Şık Bir Dokunuş

India Mahdavi'den Yılbaşına Özel Şık Bir Dokunuş

1 dakika okunma süresi
Antik Mimariden İlhamla Yaratılan Mistik Mücevherler

Antik Mimariden İlhamla Yaratılan Mistik Mücevherler

1 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER

GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER

BERRİN OKÇU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK

BERRİN OKÇU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK

GELİNLİK TASARIMCISI GALIA LAHAV: “SOPHIA LOREN’İ GİYDİRMEK İSTERDİM”

GELİNLİK TASARIMCISI GALIA LAHAV: “SOPHIA LOREN’İ GİYDİRMEK İSTERDİM”

BU YAZ KİM, NE OKUYOR?

BU YAZ KİM, NE OKUYOR?

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN

EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN

EMMA SHAPPLIN İLE KAPADOKYADA

EMMA SHAPPLIN İLE KAPADOKYADA

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR

GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR

SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"

SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"